İçimde ne heyecan, ne coşku, ne istek var; nasıl olsun ki?.. Daha ligin ilk haftasında tribünlerde, stat etraflarında "kanlı olaylar", kavgalar, "saygı duruşunda" koro hâlinde küfürler, "önemli" hakemlerin "adalet dağıtımı" yanlışları (Bakın "hataları" demiyorum, "yanlışları" diyorum; "hata" kabul edilebilir; ama "adalet dağıtımı" yanlışları kabul edilemez) ve çok daha önemlisi futbol medyamızın "ülkede sadece büyük takımlar varmışçasına" yaptığı "taraflı" yayınlar, bu futbol sezonunda da "hiç bir şeyin değişmeyeceğini" gösteriyor; nasıl keyifleneyim?.. İşte Galatasaray ve Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nde "gruplar vizesini alacağı" maçlar geldi çattı; hangi taraftarın gönlü "garanti gruplardayız" rahatlığı içinde?.. Taraftarı bıraktım; Gaziantepspor ve Denizlispor önünde oynanan "futbol" ortada iken, "garanti gruplardayız" tahminine başkanı, yöneticisi, teknik direktörü, futbolcusu güvenebiliyor, inanabiliyor mu?.. Transfere onca para harcamış "iki büyük takımımız" el ele UEFA Kupası'na düşerlerse, "bu acı durum" sürpriz sayılabilecek mi?.. Elbette, "grup vizesi için" Fenerbahçe, Galatasaray'a göre "çok daha şanslı" görünüyor ama "ilk maçta 5 önemli oyuncusunu" sakatlıklar ve olimpiyad oyunları sebebiyle oynatamamış Partizan'ın, ligindeki istikrarlı maçlarını ve liderliğini görüldükten sonra, "tam kadro geldiği" İstanbul'da "kolay lokma olacağını" kim söyleyebilir?.. Buyurun "şimdi" Şampiyonlar Ligi'nin "son" ön eleme maçlarını coşkuyla ve keyifle bekleyin bakalım, nasıl bekleyeceksiniz?.. TV'lerin önünde, gene "gergin" bir hâlde, 90 dakikaların bitmesini bekleyeceğiz; aksini söyleyebilecek var mı?.. Sen, "zorunlu sebeplerle yarısı olmayan" bir takıma, hem de birinci yarıda "inanılmaz şekilde 5 gol pozisyonu ver" ve iki de gol ye, şimdi çıkıp, "Gaziantep önündeki felâket futboldan sonra"; Saraçoğlu'ndaki maç için "rahat rahat eleriz" de bakalım, diyebilir misin; tabii, "amigo" ya da "fanatik" bir taraftar değilsen?.. Hele Galatasaray'ın "Bükreş macerası", tam bir "olumsuz" bilmece; oradan "grup vizesi" ile gelebilirlerse, "inanılmazı başarmış olacaklar" ki; Denizlispor önündeki "dökülme" gösterisinden sonra, acaba kaç kişi peşin peşin inanabiliyordur, buna?.. Ülkenin "en büyük" kulüpleri, "futbol takımına nasıl transfer yapılacağını" hâlâ öğrenememiş, dahası "bu konuda" teoride de, pratikte de "amatör" olan yöneticilerin elinde kaldıkça, "ortaya bu acı ve garip tablonun çıkması" kaçınılmazdır!.. Bakın Anadolu kulüplerine, "o kadar kıt imkânları var"; ne futbolcular buluyorlar ve "üç otuz paraya" nasıl taş gibi takımlar kuruyorlar!.. Gaziantep'in ve Antalyaspor'un "o siyahi futbolcuları" Mars'tan düşmediler ya?.. Fenerbahçe "onca imkânına rağmen" hâlâ "Aurelio'nun boşluğunu" dolduramıyor, Galatasaray "bunca büyüklüğüne rağmen" hâlâ, futbol piyasasında "kolay bulunacak" ve üstelik "pahalı da olmayacak" bir "sağ beki" aramaya devam ediyor, "Bükreş'te oynatamayacağı" golcüyü ise ancak ve ancak "dün sabah" bulabiliyor; işte mesele burada!.. Aradaki fark ortada; "imkânı kıt olanlar" kılı kırk yararak ve "neye ihtiyaçları olduğunu, önceliklerin neler olduğunu" çok iyi hesaplayarak transfer yapıyor, "imkânı bol olanlar" takımdan önce "ticarete, ziyarete ve gazete sayfalarında, TV ekranlarında kendilerine giydirilecek görkemli kıyafete" öncelik veriyor!.. Transferler "böyle" yapılınca ve "kötü" sonuçlar gelince de, tam bir hedef saptırması sahnede; "beceriksizliğin" faturası, "önce" teknik direktörlere, sonra ve de "sırası gelince" hakemlere ciro ediliyor!.. Her yıl "aynı senaryo" sahneye konuluyor, benim anlı ve de şanlı futbol medyam da "bu oyunda" baş köşedeki yerini alıyor!.. "Başkanlara" yağ - bal, "başkalarına" tutunamayacakları dal!.. Parola belli: Giden gider, kalan "en büyük" başkanlardır; işte "onlar" bizimdir!.. NOT: Milan Baros, "şöhretine lâyıksa" ise, bu transfer için, "geç de kalınmış olsa" Galatasaray Yönetimini kutlamak gerek; ama "gerçekten Milan Baros gibi" ise; zira son yıllarda "öyle" değil ve "gol yüzdesi" giderek düşmüş; işte "Galatasaray resmi sitesine göre" kariyeri; 1998-2001 Banik Ostrava (76 maçta 23 gol), 2002-2005 Liverpool (68 maçta 19 gol), 2005-2007 Aston Villa (42 maçta 9 gol), 2007 O.Lyon (24 maçta 7 gol), 2008 Portsmouth (Kiralık, 12 maç) Portsmouth'ta geçen sezon 12 maçta "gol" yok ve de tüm kariyerinde 225 maçta "sadece" 58 gol var; yani maç başına "0.258" gol. Bilmem ki, Galatasaray'da Ümit'ten ve Nonda'dan fazlasını yapabilecek mi?.. İnşallah!..