Sevgili kardeşim, değerli meslektaşım, bir zamanlar çok eleştirdiğim başkanım Attila Gökçe'nin "by-pass" ameliyatı geçirdiğini sevgili Şakir Süter'den haber aldığımda dona kaldım. Bir ay içinde "önce" bir başka değerli meslektaşım, sevgili kardeşim Ünal Tümin, sonra da Attila Gökçe... Bizim meslekte, "yüreği yumuşak ve sevgi dolu olanların kalp damarları çok çabuk doluyor ve tıkanıyor", anlaşılan!.. Tümin'i İzmir'de ziyaret edip, hasret gideriyor ve sağlık durumunun hızla düzeldiğini görerek mutlu oluyorum. Gökçe 600 kilometre uzakta ve onu ancak gazetedeki resimlerinde görebildim ve telefonla arayarak, sağlığı hakkında bilgi almaya devam ediyorum!.. Tümin ile de Gökçe ile de Tercüman'da uzun yıllar beraber çalıştık... "Gerçek" birer gazeteci idiler, spor yazarı idiler, insan sevgisi ile doluydular, hassastılar!.. Bilmem ki, "ne anlatmak istediğimi" anlatabildim mi? Hayat ile ölüm arasında sınıra geldiler ve yüce Allah, onları bize bağışladı!.. Şükürler olsun!.. Tersi olabilirdi; bir çok değerli meslektaşımızı, dostumuzu kaybettiğimiz gibi, onları da kaybedebilirdik!.. Bugün varız, yarın... Bir saat sonra... 5 dakika sonra... Ne olacağımız belli mi? Bu ölümlü dünyada, hele hele "gençlere örnek olmamız gereken" bu yaşlarda, hâlâ ve hâlâ birbirimizi yemenin, birbirimize hakaret etmenin, damarları her gün biraz daha dolan ve zayıflayan kalplerimizi kırmanın ne anlamı var? Birbirimizi eleştirelim; bu normal!.. Ama ya üslûp? Eleştiri adı altında hakaret etmek, kişiliklerle oynamak? "Spor gibi", tarifinde, sevginin, dostluğun, barışın, saygının, kardeşliğin olduğu bir olayda, hatta "köprü altı ağzı" ile dalaşmak, kavga etmek??? Hakaret ettiğin meslektaşının, futbolcunun , teknik direktörün, yöneticinin, hakemin, tut ki, "damarları dolan ve tıkanan" kalpleri bir anda duruverdi; ne olacak? Ne kazanacaksın; yanına hangi ôkârö kalacak? Ne olur, şiddet ve hiddet içinde oturduğumuz bilgisayarımızdan ya da daktilomuzdan çıkan yazılarımızı, "insaf, iz'an ve de vicdan" eleğinden geçirdikten sonra sayfalarımıza yollasak? Ne olur, TV ekranlarında konuşurken, ağzımızdan çıkacak sözleri, gene "insaf, iz'an ve vicdan" eleğinden geçirerek sarf etsek? Ne kaybederiz? Ama, "kırık kalplerle, küskün yüreklerle" öteki dünyaya gönderdiğimiz arkadaşlarımızı, meslektaşlarımızı, spor camiası içinde beraber olduğumuz insanları kaybetmek? Onları "yaşarken" kaybetmek için adeta yarış yapmak? Sevgili Gökçe ve sevgili Tümin, biliyorum ki, kısa zamanda aramıza döneceksiniz ve yüce Allah'ın izni ile uzun yıllar beraber çalışacak ve yaşayacağız!.. Belki de, "by-pass ameliyatlarınız, bizlere ders olmuştur" da, "kalp kırmamanın, insanları üzmemenin, küstürmemenin değerini anlamamıza" yardım etmiştir! "Her işte bir hayır vardır" der büyüklerimiz!... Dilerim ki, hayır olsun!.. Geçmiş olsun dileklerimle!..