Özhan Canaydın'ı cezalandırmak isteyenler, Galatasaray'ı cezalandırdılar!.. Riva Projesi'ne onay vermemek, projeyi "nisana ertelemek", "Galatasaray'ı dört koca ay daha beş parasız olarak alacaklılarıyla karşı karşıya bırakmak" demektir ki; bu, koca kulübün bankaların elinde oyuncak olması ve futbol başta olmak üzere "sportif" branşlarda "tam bir çöküntü" anlamına gelir!.. "Riva Projesi'ne onay verilse idi"; bu Canaydın'ı değil, Galatasaray'ı kurtarmak olacaktı!.. "Nisana erteleme", açıkça ortadadır ki; "bitmiş olan" Canaydın'ı, şu anda "Galatasaray'daki en güçlü adam" hâline getirmiştir; "kefalet verdiği paraya karşılık", marttaki Genel Kurul'da "kim seçilirse seçilsin", kulübün "bütün gelirlerine tedbir koyma" hakkını kullanma "haklılığını" kazanmıştır ve "bunu gönül rahatlığıyla yapmasına karşı" kimse de çıkıp "Ne yapıyorsun arkadaş" diyemez!!! Bu durumda "hangi babayiğit" çıkıp da "başkanlığa aday olacaktır?.." Ali Dürüst'e sorun bakalım; neden hâlâ "ben adayım" diyememektedir?.. "Dışarıdan" nutuk atmak, "palavra sıkmak" başkadır; işin içine girince ve "taşın altına elini koyma" sorumluluğu ortaya çıkınca "konuşmak" çok daha başkadır!.. Evet, Özhan Canaydın, hemen hemen her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmış, vaatlerini tutamamış, "hiçbir projeyi, inandırıcı bir şekilde başlayıp, bitirememiştir", ama gene de "bütün bunlar", Galatasaray Genel Kurulu'nun "bir komisyon denetiminde" her şeyi açık ve şeffaf Riva Projesi'ne "onay vermemesinin" sebebi de gerekçesi de olmamalı idi, ama oldu; yazık oldu!.. Genel Kurul, Riva Projesi'ne "Evet" dese, bugün Galatasaray'ın önü açılmış, "başta futbolcular, bütün sporcuların yüzü gülmüş", taraftara "güven gelmiş" olacak ve marttaki Genel Kurul'a "başkan adayları" borç batağından "nasıl çıkarız" sorusuna cevap aramak yerine, "Galatasaray'a bundan sonra neler kazandıracağız" yarışı içinde gideceklerdi; ne yazık ki, Genel Kurul bu fırsatı heba etti!.. Bunun hesabını, yarınlarda Galatasaraylılar "Genel Kurul'a gelip de, projenin ertelenmesi lehine oy kullananlardan" sormalıdırlar!.. "4 aylık hayati gecikmenin" nelere mâl olduğunu, yaşayarak göreceğiz!.. Benim, hayret ettiğim bir şey daha var: Canaydın yönetimini "herkes ama herkes" istediği gibi, istediği kadar eleştirebilir; amma, Faruk Süren ve onun yönetim kurulunda bulunanlar, Mehmet Cansun ve onun yönetim kurulunda bulunanlar hariç; ne var ki "en çok" da onlar konuşuyor!!!. Neden konuşamazlar ve konuşmamalılar; zira, "Galatasaray'ı borç batağına sokanlar", bu yönetimlerde bulunanlardır!.. "Kara para cenneti" Cayman Adaları'na kadar uzanan ve Galatasaray'a "çok ama çok pahalıya mal olan" ve "hâlâ temizlenemeyen" AIG rezaleti, sayın Necdet Çobanlı'nın gayreti ile "son anda önlenen" TGS skandalı, "hayali stat projelerine verilen" milyonlarca dolarlar, "oynanmış ve başkasının yerine imza atılmış" çekler ve Jardel fiyaskosu başta olmak üzere, "kulübü mali batağa sokan her şey ama her şey" bu yönetimler zamanında olmuştur!.. Canaydın'ın "en büyük hatası", bunların hesabını sormaması ve bunları yapanları "mahkemeye vermemesi" olmuştur!.. İşte, tam burada duralım, "başka iki kişi daha vardır" ki; onların da "Canaydın ve yönetimi hakkında tek kelime konuşmaya hakkı" olmamalıdır!.. "Bu kişilerden ilki", Süren - Cansun yönetimleri "yukarıda saydığım" büyük yanlışları ve daha birçok benzerini yaparlarken, "gazeteler ve bazı Galatasaraylılar" bu olaylardaki "acı gerçekleri" ortaya dökerlerken "seyreden" ve hatta "Sürenleri, Cansunları adeta gönüllü olarak korumak ve kollamak görevini üstlenmiş görünen" zamanın "Divan Kurulu Başkanı" Duygun Yarsuvat'tır!.. O Duygun Yarsuvat ki, "hataları söylemek ve uyarmak üzere" Divan Kurulu'nda söz isteyenleri "konuşturmamak için" elinden geleni yapan bir Divan Kurulu Başkanı idi!.. "Şimdi" çıkmış, durmadan konuşuyor; ona sormak gerek; "o günlerde" nerelerdeydiniz sayın Yarsuvat?.. Kulüp göz göre göre batağa sürüklenirken, AIG uçurumuna, TGS çukuruna götürülürken, nerelerdeydiniz?.. Manavlar, bakkallar kulübe icra gönderirken, kulübün telefonları bile kesilirken neredeydiniz ve "Divan Kurulu Başkanı" olarak ne yaptınız?.. "Bu hazin ve acı tabloyu Galatasaraylılara anlatmak için", o yaşta koşuşturan ve "müthiş bir mücadele veren" Sayın Necdet Çobanlı'ya Divan Kurulu toplantılarında "reva gördüğünüz" muamele, bilmem ki şimdi vicdanınızı sızlatıyor mu?.. Aynı soruyu, "bugün konuşmaması gereken" bir başka kişi olan Sayın Mükerrem Taşçıoğlu'na da sormam gerek; "zamanın Disiplin Kurulu Başkanı olarak", siz de "Necdet Çobanlı gibi bir Galatasaraylıyı ve FIFA onursal üyesini" kurulun kapısının önünde bekletirken; bilmem ki vicdanınız sızlamadı mı; "o günleri hatırlıyorsanız"; acaba bugün sızlıyor mu?.. Çobanlı "hep haklıydı" ve "haklı olduğu" da bugün "artık" herkesin kabul ettiği bir gerçek!.. Yarsuvat, "bugün yaptığını, o gün yapsa" idi; Galatasaray "bu hâle düşmezdi!.." Genel Kurul, "cumartesi günü", Riva Projesi'ne onay verseydi, bugün yani "çarşamba günü" Galatasaray "çok büyük ölçüde düze çıkmış" ve önünü açmış olacaktı!.. Şimdi?.. Kapkara bulutlar Galatasaray'ın üzerinde "hâlâ dolaşıyor" ve hiç kimse "yarın ne olacak, nasıl olacak" bilmiyor; bilmesi de mümkün değil; zira "dört ay uzun zaman" ve kasa tamtakır; üstelik Özhan Canaydın da "küsmüş", küstürülmüş durumda!.. "Neler olabilir"; düşünmek bile insanı ürpertiyor!.. "Hayır" diyenlerin işi bitti; Özhan Canaydın'a "unutulmayacak" bir ders ve ceza verdiler, sonra da evlerine, işlerine döndüler!.. Galatasaray ne olacak, bilmem ki "artık" umurlarında mı?.. En azından "futbolcuların, teknik adamların, sporcuların paraları nasıl ödenecek, kim ödeyecek, nasıl ödeyecek"; bilen var mı?.. "Hayır" diyerek "fiilen" bitirdikleri Özhan Canaydın'a "Başkansın, parayı bul ve öde" demeye hakları var mı?.. Çiçek Pasajı'nda "zaferlerini kutlarken", bilmem ki "bunları" düşündüler mi?.. Yazık!..