Artık "onları herkes biliyor", tanıyor, ama dönüp dolaşıp onlara hâlâ "Gel hocam, bizi kurtar" diyen yöneticiler, "işsiz kaldıklarında" da kameranın önüne oturtup "Yorumla şu maçları" diyen TV yöneticileri var!.. Bugüne kadar "istikrarlı olarak bir takımda hocalık yapıp başarılı oldukları dönemler çok az", buna karşılık "Nerede bir hoca görevden ayrılırsa, nerede bir hocanın görevine son verilirse", ilk akla gelenler onlar ve "Çat kapı, göreve gelenler" onlar!.. Şaştığım, daha bir iki sezon önce, "Aman kurtulduk" dercesine görevine son verdikleri ya da "en kritik süreçlerde, bahaneler uydurup takımı bırakıp giden" hocalara, "Aman gel bizi kurtar" diyenlerin "aynı" yöneticiler, aynı başkanlar olması; üstelik "kucak dolusu" paralar vererek!.. Ben bu hocalarımıza "Çanta elde hocalar" diyorum; "pat" orada, "pat" burada, "pat" öte yanda, aaa, bakıyorsunuz; "pat" bu yanda!.. "Ağızları da iyi lâf yaptığı" için, "işsiz kaldıkları" dönemlerde de, haydiii, TV kameraları karşısında, "maç yorumcusu" oluveriyorlar!.. Bu yıl, "o yöneticiler" ve "bu" hocalar sayesinde, bir "ilki de yaşadık!.." Fuat Yaman'ın görevinden istifa etmesiyle Altay yönetiminin, "Sezonun sonuna yaklaştık, süre kısaldı, onun için bizi tanımayan bir hoca yerine, bizi, camiayı, futbolcularımızı iyi tanıyan, bizden birini göreve getireceğiz" diyerek takımı teslim ettiği Zafer Bilgetay, "çok zorlu bir yarıştan sonra", Altay'ı Bank Asya 1.Ligi'nde "ilk altı içinde tutup, dördüncü yaparak" Süper Lig'e yükselme grubuna taşımış bir hoca idi. Ne var ki, "Bizim çocuğumuz" diyerek ve "güvenerek(!)" takımı ona teslim edenler, lig bitip de, tam "yükselme maçlarının plânlamasını yapma ve çalışmalara ona göre devam etme hazırlığına başladığı" bir sırada, Zafer Bilgetay'a dediler ki; "Tamam hocam, sen işi bırak, biz takımın başına, bizi Süper Lig'e çıkaracak bir hoca getiriyoruz; bunca yıldır süren özlemi bitirecek kurtarıcı bir hoca!.." Bilgetay bıraktı ve "kurtarıcı" hoca bulundu; Güvenç Kurtar; 15-20 günlük bir süreçte "3 maçlık" bir anlaşma; "Çıkarırsa, eski paramızla 300 milyar lira!.." Hocamız "çanta elde" geldi ve yükselme maçlarının ilkinde, "korkunun eseri" bir tertibin ve "korku dolu" bir taktiğin sahaya yansıttığı felaket bir futbolla ve hakemin "penaltılık pozisyonları es geçmesiyle", Altay zar zor Karşıyaka ile berabere kalabildi, mazeret "kurtarıcı" Hoca'nın ağzındaydı; "takımı iyi tanıyamadığı için, tedbirli olmak zorunda kaldığı" mesajını veren, birkaç cümle!.. Hocamız, ikinci karşılaşmada, "Adanasporlu futbolcuların şanssız ve beceriksiz bir günlerinde olmaları yüzünden" farklı kaybedeceği bir maçı, son dakikada "şanslı" bir duran top golü ile kazanarak "final hâline gelen" üçüncü ve son maçta Konyaspor önüne çıktı. Maçı seyreden, yazan ve yorumlayan herkesin hem fikir olduğu şekli ile, o karşılaşmada, hem de 1-0 öne geçilip "işler iyi giderken", yaptığı "felâketin de felâketi oyuncu değişiklikleri ile" takımı alt üst ederek, Süper Lig'i Konyaspor'a adeta hediye etti; sonra da "Hadi bana eyvallah" diyerek çekip gitti!.. Altay, "onca borç ve transferi gelen 12 futbolcu ile" ortada kalıvermişti; "hocayı getiren" Başkan da "Benden bu kadar" deyince, "acı" tablo daha da belirginleşti; işte kongre geliyor; arayın ki Altay'a başkan ve yönetici bulasınız!.. Şimdi soruyorum; bu nasıl bir düzendir; bu nasıl bir sistemdir?.. Bir başkan, bir yönetim, "borç içindeki bir kulübün, son ümidi olan Süper Lig'e çıkma adımları sırasında, 3 maç için", takımı tanımayan, futbolcuları tanımayan bir hocaya nasıl teslim eder; böyle bir "sorumsuz" sorumluluk olabilir mi?.. O yönetim, o başkan etmeye kalksa bile, "ortada fol yok yumurta yokken" bir başka meslektaşına boşalttırılan koltuğa, "her şeyin sonu olacak" üç maç için, sen nasıl gelip oturursun; takımı tanımıyorsun, futbolcuları bilmiyorsun, böyle bir "sorumsuz" sorumluluk olabilir mi; "aynı şey" sana yapılsa ne düşünürsün?.. İşte, 3 maç bitti, "o hoca" bırakıp gitti, bugün - yarın kongre yapılacak ve "o" başkanla, "o" yönetim de, bırakıp gidecek, eee kim gelecek, nasıl gelecek, borç içindeki kulüp nasıl yönetilecek?.. Spor Kulüpleri Yasası üzerine tartışmalar devam ediyor; "sorumsuz" sorumluların kulüpleri "borç batağına sokup", sonra da "Benden bu kadar" diyerek çekip gitmelerini önleyecek maddeler, açık açık "o yasaya konulmazsa", Türk Futbolu'nda kulüpleri düzeltmek mümkün olmayacaktır; kulüpler düzeltilmezse "zaten" başta futbol olmak üzere sporumuzda hiçbir şey düzelmez!.. "Doldurulacak çantalar elde" bekleyen "nöbetçi" hocalar ve "kulüpleri babalarının çiftliği gibi yöneterek" bırakıp gidecekleri günü "çantalar elde" bekleyen yöneticiler düzeni "mutlaka" değişmelidir!..