Türk sporunun bugüne kadar yetiştirdiği "uluslararası standartlardaki en büyük atlet olan" Süreyya Ayhan, "iki yıl" ceza aldı; "doping yapmak ile eş tutulan doping kontrolünden kaçmaktan!.." O da, hocası ve kocası Yücel Kop da diyorlar ki; "Biz temiziz, doping yapmadık, ama doping kontrolü yapan ekibe çok kızdık, çok öfkelendik, bunlar ondan oldu!.." Bakınız; "Uluslararası standartlarda bir sporcu, onca uluslararası yarış koşmuş bir atlet" ve hele hele "Süreyya Ayhan'ın hocalığı için ben yeterliyim, başka hiç kimseye ihtiyaç yoktur" diyerek ve "Buna da Süreyya'yı inandırarak", adeta Süreyya'nın etrafında "kalın bir koza ören" Yücel Kop'un "Öfkelendik, kızdık, onun için istedikleri son idrar numunesini vermedik" gibi ipe sapa gelmeyen sözlerle yapmaya çalıştığı savunmanın "komik olduğu" ortada!.. Ortada olan bir şey daha var: "Ceza, ne yazık ki ve ne acıdır ki, belki de sorumlular arasında en az sorumlu olan" Süreyya'ya verildi!.. Aslında "sorumlular", açık açık yazıyorum; "sorumluluk sıralarıyla", Süreyya'nın hocası ve kocası Yücel Kop, zamanın Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Yurdadön ve Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay idiler!.. "Nerede ise ömürlerini atletizme adamış olan" insanların yaptıkları "bütün uyarılara rağmen", Süreyya Ayhan gibi bir büyük şampiyonu, "olimpiyat altın madalyasını nerede ise avucunun içine almak üzere olan" bir büyük atleti, "Yücel Kop gibi", bu konuda "bir spor akademisi mezunu kadar bilgisinin olup olmadığı tartışılabilecek" bir kişinin, "kendi hâlinde" bir hocanın eline bırakmak ve "bu uyarıları yapanları" açık açık "Süreyya düşmanı" ilân eden Yücel Kop - Süreyya Ayhan Kop ikilisine "gerçekleri ve doğruları anlatmamak" ve "gerçeklerin ve doğruların gereğini yapmamak", hem de "ellerinde her türlü yetki olduğu hâlde" bu yetkileri kullanmamak, gelinen bu "acı noktada" kimlerin sorumlu olduğunu ortaya koymuyor mu? Elbette, şimdi Yurdadön de, Atalay da diyeceklerdir ki; "Biz ne yapabilirdik, ülkede demokrasi var, koca koca insanlar onlar, istemedikleri bir şeyi yaptırmamız mümkün mü, biz söyledik, onlar istemediler; silâh zoru ile yaptıramazdık ya!.." Doğru, "demokratik ülkelerde, kimseye istemediği bir şey silâh zoru ile yaptırılamaz" ama.... Demokratik ülkelerde, "Kanunlar vardır, yönetmelikler vardır, talimatlar vardır, yetkiler vardır, sorumluluklar vardır", bu kanunların, bu yönetmeliklerin, bu talimatların kapsamı içine giren, o çerçeve içinde "çalışan, yarışan, menfaatler sağlayan" insanlar, o kanunlara, o yönetmeliklere, o talimatlara uymak zorundadırlar; "Hayır, ben bunlara uymuyorum, ben istediğimi yaparım" diyemezler!.. "Bunu söylemek, bunda direnmek" de suçtur; "kanunlarda, yönetmeliklerde, talimatlarda bu suçun da karşılığı vardır!.." Ama, ne yazık ki, "yetkililer, yetkilerini kullanmamışlar, kullanmak istememişler"; Süreyya'yı, Yücel Kop'un eline ve çok daha önemlisi "inhisarına" terk etmişlerdir!.. Olan da olmuştur!.. Şimdi ne olacaktır? Hiç olmazsa "artık" akıllar başlara gelmeli; "Yücel Kop'u, Süreyya'nın sadece kocası olarak bırakacak" bir düzenleme ile, bu büyük atlet "cezası süresince" bu işleri bilen bir "teknik kadronun eline teslim edilmelidir; antrenöründen psikoloğuna, fizik kondisyonerine kadar yetkili ve yeterli bir kadroya!.." Bir yandan "cezanın indirilip indirilemeyeceği" araştırılmalı, mümkünse "gerekenler" yapılmalı, ama bir yandan da "Süreyya, ceza almamış gibi" idmanlarına devam ettirilmeli, "psikolojik olarak" bu ağır darbeyi "en az ruhi hasarla atlatacak" şekilde hazırlanmalıdır!.. Zira Süreyya'nın yaşı müsaittir ve ceza döneminden sonra, Olimpiyat'tan Dünya Şampiyonaları'na, Avrupa Şampiyonaları'ndan Altın Ligler'e kadar daha nice yarışmada madalyalar, altın madalyalar alacaktır!.. Yücel Kop, "yıllardır doğru uyarılar yapan" kişilere karşı aldığı ve Süreyya'ya da kabul ettirdiği tavrı, bu defa da "bu çalışmayı yapacaklara ve yaptıracaklara" karşı gösterebilir ve onları da "Süreyya düşmanları gibi" göstermeye çalışabilir; bu "olumsuz" inat ve ısrar zinciri mutlaka kırılmalıdır!.. Aksi hâlde, Süreyya "tamamen kaybedilecektir!.."