"Galatasaray'a en ağır cezalar verilmelidir" diye yazdığımdan beri, "bir yığın" mail, faks ve telefon aldım; çoğunda Galatasaraylı taraftarlar ateş püskürüyorlar!.. En hafiflerinden bir örnek: "Siz ve Hıncal Uluç gazeteleri açınca yazılarını ilk aradığım insanlardınız. Ancak son maçtan sonra yazdıklarınız, bendeki yerinizi artık sizleri asla okumamaya dönüştürdü. Demek Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe ve yağcı basın, yıllardır herkese efelenecek, pislikler yapacak, onu bunu dövecek, sahayı dar edecek, aynı orandaki olaylar Ali, Sami Yen' de olunca okkanın altına Galatasaray girecek ve bu milat olacak!!! Bunu nasıl yazarsınız inanamıyorum, demek herkesin cezasını biz çekeceğiz öyle mi ! Kötü ve kötülük başka nasıl ödüllendirilirdi acaba ? Bu olaylar Kadıköy'de olunca Fenerbahçeliler nasıl davranıyorlardı hiç düşündünüz mü? Hep bu tek yanlı centilmenlikler kendisinden korkulduğunu sanan kötüyü daha da kötüleştirdi ve olaylar buraya geldi, bunu göremiyorsunuz yazık ki ... Siz ve Hıncal Uluç Galatasaray'ı bırakmıyorsa, ben bırakıyorum, sizlerle aynı takımı paylaşmak istemiyorum; Brütüsler Fenerbahçeli olabilir buyursunlar. Stockholm'den selâmlar, sevgiler .." ................................. "Hakaret olmadıkça" her okuyucumun görüşüne saygı duyarım, tıpkı "Stockholm'den yazan" okuyucumun görüşlerine saygı duyduğum gibi!.. Spora gönül vermiş, sporla ilgilenen her insanın "kim ne derse desin" mutlaka "tuttuğu, sempati duyduğu" bir takım, bir kulüp vardır!.. Elbette benim de var ve cümle âlem biliyor ki; "Ben Galatasaraylıyım!.." Amma, "bir spor yazarı, bir gazeteci, bir yorumcu olarak", şu farkın fark edilmesi gerek: "Galatasaray'ı yazmak" başkadır; "Fenerbahçe'ye, Beşiktaş'a, Gaziantepspor'a, Altay'a, Trabzonspor'a gönü vermiş bir meslektaşım da Galatasaray'ı yazabilir!.." "Galatasaraylı yazar olmak" başka şeydir ve işte "Biz" bölüme giriyoruz!.. "Galatasaraycı yorumcu olmak" başka şeydir ve "maalesef" okuyucularımızdan büyük bir bölümü "bizden", hiç ama hiç yapamayacağımız bir şeyi istiyor; "Galatasaraycı yazar ve yorumcu olmamızı"; işte bu olmaz!.. Elbette, "biz", bir maçtan sonra ortaya çıkıp "hırsızlar, şerefsizler, puanlarımızı çaldılar, şampiyonluğumuzu çalmak istiyorlar, devlet acz içinde" diyen Fenerbahçeli yöneticileri, "es" geçip, "Fenerbahçeli teknik adamlar futbolcular şampiyonluğu hak etti, onları ve Fenerbahçe camiası kutluyorum, ama Fenerbahçeli yöneticiler hak etmedi, onları kutlamıyorum" dediği için ve "bu sözlerinde de çok haklı olduğu hâlde" çıkıp da "Adnan Polat istifa etmelidir" diye yazan "Fenerbahçeci yazar ve yorumculardan" hiç olmadık ve olmayız!.. Fark "basit" ve "açık"; bir "c" harfi ile "l" harfi farkı; "Galatasaraycı ve Galatasaraylı yazar olmak!!!" Gece yarısı gevezeleri ile gündüz tetikçileri arasında "Fenerbahçeci, Galatasaraycı, Beşiktaşçı" çok yazar - çizer ve yorumcu var; spor ve futbol, fair play onların umurlarında değil; varsa yoksa "tutukları takım ve kulüp!.." Bugüne kadar bizi "kimse korkutamadı"; 50 yıldan fazladır; "doğru bildiğimiz her şeyi yazdık"; yazmaya da devam ediyoruz!.. Aziz Yıldırım ve "onun gibi yanlışlar yapan" bütün yöneticileri "yasaların izin verdiği" sınırlar içinde "en ağır şekilde eleştirdik"; Yıldırım Demirören'i de, Özhan Canaydın'ı da!.. Kimden ve neden korkacakmışız?.. Galatasaray seyircisi, "kara bir cumartesi gecesine imza atmıştır" ve bunun cezası "mutlaka verilmeli" ve çekilmelidir!.. "İbret - i âlem" ve "milat" olacak şekilde!.. Böylece, bundan böyle her takıma, her kulübe "aynı" ağır cezaların verilmesinin önü açılmalıdır, açılacaktır!.. Aziz Yıldırım'lar, Özhan Canaydın'lar ve Yıldırım Demirören'ler "gibi" yönetici ve başkanların "benden sonra tufan" zihniyetlerinin, "sporumuzdan bir daha gelmemek üzere silinmesinin yolunun açılması" da, işte "bu milât olacak" güne bağlıdır!.. Bekliyoruz!.. > Başarı var ya destek?.. İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile Oftaş Gençlerbirliği süper ligin yeni takımlar oldular; kutlarım!.. Ne var ki, "ancak bir avuç taraftara sahipler"; bu bakımdan, iki kulübün de seyircisi olan camialarla "evlilik yapmaları", lige renk ve heyecan getirmelerini sağlayabilir; sağlayacaktır!.. İlhan Cavcav, "Oftaş Gençlerbirliği'ni alacak" bir kişi arıyor!.. İzmir, Adana başta "Süper Lig'de takımı olmayan" büyük kentlerimiz var; neden olmasın?.. İstanbul Büyükşehir Belediyespor ise, pekâlâ, mesela Vefa gibi "arkasında seyirci olan, köklü camia olan" bir tercih yapabilir; düşünülmeli!.. > İlk ve son iyilik!?. Testi çatlamadan da çok öteye kırılmıştı!.. Ama, Galatasaray Başkanı, "bir gün ansızın" hem de Florya'ya ayağına kadar gidip, "sözleşme yeniledi"; sözleşmeye de "1 milyon 400 bin euro tazminat" koydu!.. Sonuç; tam bir fiyasko ve ortada!.. Galatasaray ligde "şampiyonlar ligine kalma hakkını bile elde edemedi"; seyircinin sevmediği, taraftarın istemediği, yöneticilerin büyük bölümünün "hayır" dediği, medyada "ağır eleştirilere uğrayan" bir teknik direktörün "iş başında kalarak Galatasaray takımını başarıya ulaştıracağını düşünen" bir yönetimin, Galatasaray Kulübü'nü "bu hâle getirmesine" şaşmamak gerek!.. Şimdi "bu 1 milyon 400 bin euroyu" kim ödeyecek?.. "Beni istemezlerse 1 yıl tatil yaparım" diyerek, "alacaklarını son kuruşuna kadar tahsil edeceğini" açıkça ortaya koyan Gerets, kimin gözdesi idi ve Galatasaray "sözleşme kazığını" kimin yüzünden yemişti?.. Ey Özhan Başkan, "nasıl bir Galatasaraylı olduğunuzu görelim"; bu kazık tamamen zat - ı âlinizin işi değil mi; neden tazminatı cebinizden ödemiyorsunuz?.. "Bu takımın yarısı gidecek" ya da "Gerets liste verdi, şunlar, bunlar gidiyor" ya da "Gerets, güçlü bir kadro kurmak gerektiğini söyledi" haberlerinin her gün spor sayfalarında göründüğü ve "yalanlanmayarak" üstelik "yönetimin de doğrulamış olduğu" bu haberlerin takımda ve futbolcularda yapacağı moral tahribatı düşünemeyen, "başarısız" olduğu açıkça ortaya çıkan, takımı darmadağın eden, bölen, taktik ve tertibi çorbaya çeviren bir teknik direktörle "sözleşme uzatmanın başarıyı getireceğini" sanan bir Başkan, söyleyin sevgili okurlarım; "Galatasaray gibi bir büyük kulübü yönetmeye devam edebilir mi?." Yeter artık, Canaydın ve onun "çekirdek" ekibinin Galatasaray'a verdiği zarar her şeyi ile ortada!.. "Koltuğa yapışmak" Galatasaray Başkanı'na yakışmaz; hiç olmazsa "bunu yapmayarak", Galatasaray'a bir iyilik yapın; ilk ve son iyiliğiniz olsun, sayın Canaydın!.. > Komedi!.. Tahkim Kurulu Başkanı sevgili Türker Arslan'ın Fenerbahçe'ye verilen ceza ile Galatasaray'a verilen cezanın karşılaştırılması konusundaki sözlerini "Anadolu Ajansı"ndan "aynen" alıyorum:: "Galatasaray-Trabzonspor müsabakasında sahaya 10 adet pet şişe ve bardak, 15 adet çakmak, 8-10 adet madeni para ve kapalı bir bıçak atılmıştır. Atılan bıçak 10 cm. namlusu ve 13 cm. sapı olmak üzere toplam 23 cm. uzunluğunda, tek ağızlı İspanyol malı, Udemon markalı açılır kapanır bir bıçaktır. Şimdi bu çakıyı cebine koyup gelen adam bir kere psikopat bir adam. Şimdi ceza hukukunda birtakım ceza türleri vardır. Kusur suçları vardır, tehlike suçları vardır. Bu olay tipik tehlike suçunu teşkil eder. Bıçağın açık veya kapalı atılmış olmasının neticeye etkisi yok. Bıçak olarak kesici delici alet olmasının etkisi var. Artı bu maçta hakemin burnuna da madeni bir para geliyor. Yani burada olaylar var. Biz burada ileriye dönük bir takım tehlikeleri önlemek için, ki son olaylar bizim bu konudaki yaklaşımımızın ne kadar haklı olduğunu gösteriyor, Disiplin Kurulu'nun vermiş olduğu seyircisiz oynatma cezasını onayladık.'' Arslan, "Fenerbahçe'nin cezasını seyircisizden, seyircili saha kapatmaya çevirmelerinin sebebini" de şöyle açıklamış: "Fenerbahçe - Beşiktaş Fortis Kupası maçında sahaya 6-7 adet pet su şişesi, 7-8 adet çakmak ve bozuk para atıldı. Atılan bu paralardan birisi Beşiktaş yardımcı antrenörünün alnına isabet etmiş, hafif bir kanamaya sebebiyet vermiş, kulüp doktorlarınca gerekli müdahale yapılmıştır. Burada da bir isabet var, orada da bir isabet var." Demek ki, "2 fazla pet şişesi, 7 fazla çakmak" ve de "kapalı" ve "10 santimlik" bir bıçak (Bıçağın da namlusu oluyormuş ve 10 santimlik namlu, 13 santimlik sapı da dahil edilerek, 23 santimlik büyük bir cinayet aleti hâline getiriliveriyor) farkı, maçın "seyircisizden, seyirciliye çevrilmesinin" gerekçesi olabiliyor!.. "Bozuk paralar" "seyircisizden seyirciliye çevrilen" maçta daha çok (Zira sevgili Arslan'ın sayı vermemesinden öyle anlaşılıyor) ve de üstelik "seyircisizden seyirciliye çevrilen" maçta "yaralanan bir alın var"; ama "psikopat bir adamın attığı kapalı bıçak" çok daha müthiş ve her şeyi değiştiriyor!.. "Sahaya bir kapalı bıçak attı" diye yüzünü bile görmediği bir kişiyi "psikopat" ilân edecek kadar "tıp uzmanı olduğunu" da gösteren sevgili Türker Arslan'a bir sorum olacak: "Şecaat arzederken" diye başlayan bir söz vardı; acaba sonu neydi?..