Çirkin işler!..

A -
A +

Geçen hafta cuma günü "Güzel işler" başlıklı bir yazı yazmıştık, bu sayfada; yazdıklarım, Türk sporu, Türk futbolu adına hakikaten güzel işlerdi!.. Bu hafta ise, ne yazık ki "tam tersi bazı işler" yazacağım; Türk sporu adına da, Türk futbolu adına da, Türk gazeteciliği adına da "çirkin işler!.." Bir kişi çıktı, "bir büyük kulübün başkanı için", altını çiziyorum "sadece o başkan için" bazı iddialar ortaya attı ve "inanılmaz" bir acele ve hız ile, "daha o dakikadan itibaren", o kişi hakkında "yargısız infaz harekâtı" başladı!.. "Karanlık adam" dendi, "yalancı" dendi, "paranoyak" dendi, "psikopat" dendi, "dolandırıcı" dendi. Dendi de dendi. Ve açıkça görüldü ki, "o kişinin iddiaları" bu "savunmasız ve açık infaz" harekâtı ile "örtülüverdi", aynı anda da "en ufak bir araştırma, soruşturma yapılmadan" hüküm verildi; "İftira" ve de arkasında "Futbol Federasyonu'nun bulunduğu bir komplo!.." Bu kişi hakikaten "bir iftiracı" olabilir, bu kişi hakikaten "infaz edilecek" suçlar işlemiş olabilir, ruh hastası olabilir, kötü adam, karanlık adam olabilir; olabilir de "bugün dünyanın bütün demokratik ülkelerinde ve insan haklarına saygılı toplumlarında" her olursa olsun "o insana kendini savunma ve kendini anlatma" imkânı ve fırsatı da verilir!.. "Yargısız ve savunmasız infaz", demokratik hukuk devleti olan cumhuriyetlerde değil, faşist ve komünist diktatörlüklerde görülür!.. Bir gün öğrendik ki, "hür ve bağımsız" olduğunu ilân eden ve çok olayda "öyle olduğunu da ispat eden" bir TV kanalında, "o kişi", kendisini savunacak, kendisini anlatacak, "kendi kişiliği için söylenenlerin doğru olup olmadığını" olay ve örneklerle ortaya koyacak!.. "Programın yapılacağı gece" geç saatlere kadar bekledik ve "o saatte" TV'nin karşısına geçtik!.. Program başladı, ekranın alt tarafında da "o kişi ile konuşulan konuların anonsları" geçmeye başladı, programda konuşulan Fenerbahçe - Galatasaray derbisinin yorumları sırasında bu anonslar devam etti!.. Derken, programın yapımcısı ve sunucusu olan arkadaşımız bir ara, "Biraz sonra yayınlayacağımız konuyla ilgili bir tanıtımımız var" dedi ve 20 - 30 saniyelik bir bant seyrettik; ekranda, ağlayan bir adam, "ölümden, intihardan ve sonuna kadar gideceğinden söz eden, kendisini anlatmaya çalışan" bir adam gördük!.. Sonra derbi konuşulmaya devam etti, birden sunucu arkadaşımızın yüzünün şekli ve rengi değişti, titreyen bir sesle "müdahaleden, içerden gelen bir ikazdan" söz etti; "Reklamları giriyoruz, reklamlardan sonra tekrar buluşup buluşamayacağımız belli değil" dedi ve reklamlar girdi... Sonra tiyatro, konser, kitap, kaset, CD tanıtımları. Tekrar. Tekrar. Epey sürdü ve TV kanalı "bir başka" programla devam edip gitti, ben de düğmeye bastım, televizyonumu kapattım!.. Üzüldüm, zira "açık bir sansür olayı" ile karşı karşıyaydık; acaba "işaret, ikaz, talimat" kimlerden ve nerelerden gelmişti; gece telefonlar çalıştı; bir yığın iddia ve isim ortaya atıldı; olay "çocukluğumuzda oynadığımız telefonculuk oyunundan beter hâle geldi" ve "fısıltı gazetesinde" insanı ürperten bir yığın haber, iddia ve hatta iftira manşetlere oturdu!.. "Bundan sonrasını" bir medya sitesi olan Medya Meclisi (www.medyameclisi.com)' nden alıyorum: ------- TUĞRUL YENİDOĞAN "Aziz Yıldırım'ın basın toplantısından sonra kendisiyle görüştüm ve 'Sayın Başkan önce tarihimize saldırdılar diyerek bizleri de suçladınız. Biz Fenerbahçe tarihi ile ilgili haber yaparken sizin müzenizden de yetkilileri davet ettik. Buna rağmen neden bizi bu olayın içine çektiniz?' diye sordum. Bunun üzerine Sayın Aziz Yıldırım 'Bana sormadan o yayını yaptığın için böyle davrandım' dedi. Medyanın geldiği hale bakar mısınız? Ben hiçbir programı yaparken kimseye sormam. Aziz Bey RTÜK Başkanı mı, benim televizyonumun yöneticisi mi, neden sorayım? Kaldı ki ben televizyonumun yöneticilerine de yayınlayacağım haberler hakkında bilgi vermem. Bizim dün gece yayınlayacağımız VTR'de Aziz Yıldırım'ın basın toplantısında söylediklerini çürütecek görüntüler vardı. Cihan Oskay'la son zamanlarda hiç görüşmediğini söylüyordu, biz 2005 yılında Mahmut Uslu ve Cihan Oskay'la birlikte bir oteldeki görüntülerini yayınlayacaktık. Aziz Bey, Cihan Oskay'ın kendi ofisine hiç gelmediğini belirtmişti, ama biz 1999 yılında Show TV tarafından çekilen görüntülerde Alpay Özalan ve Cihan Oskay'ın Aziz Yıldırım'ın ofisine gittiğini görüntülerle kanıtlayacaktık. Bu arada basın toplantısında Cihan Oskay'ı ağır şekilde eleştiren ve kanunlar önünde de suçlu olduğunu ifade eden Ali Koç'a da, Oskay'ın 6 yıl Koç Grubunda çalıştığını ve daha sonra İngiltere'ye gittiğini kanıtlayacaktık. Bana 'VTR'yi yayınlama, çık aslanlar gibi programını yap' dediler, ilkelerime ters düştüğü için yapmadım. Kemal Ağabey (Belgin) ve Tayfun'la birlikte programa devam etmemeye karar verdik. Reklam baskısına kurban gittik. Medya bu hale geldi. Ayrıca Samsun-F.Bahçe maçında yaşananlardan dolayı hiç kimsenin bu saatten sonra bir şey yapamayacağını kanıtlayacaktık. Çünkü yönetmelikler değişti ve bir sonraki sezon başlayana kadar işlem yapılmadığı için bugün hiç kimse o maçla ilgili bir işlem yapamaz. Bunu F.Bahçe de biliyor. Dolayısıyla çok büyük bir oyun var, oyun içinde oyun var. Samsun'da şike, teşvik davası açılmadığını sadece telefon konuşmalarının izinsiz kayıt edilmesi nedeniyle dava açıldığını ortaya koyacaktık." ------- MELİH MERİÇ "Programdan yaklaşık 5 saat önce yapımcı Tuğrul Yenidoğan'la konuştum. Ben Tuğrul'un hem arkadaşıyım, hem de program yaptığı kanalın genel yayın müdürüyüm. Tuğrul'a bu konuşma sırasında Cihan Oskay'la ilgili herhangi bir kaset olup olmadığını sordum. Bana 'O işlerin arkası pis. Biz buna girmeyeceğiz. Fenerbahçe - Galatasaray maçındaki tribün olayları var' cevabını verdi. Ben yapımcıların kasetlerini genellikle izlemem ama her yapımcıya program öncesinde hangi konuları işleyeceklerini sorarım. Bu benim zaten asli görevim. Bir genel müdürün kanalda şiir yayınlansa bile haberi olması gerekmez mi? Ancak, Tuğrul Yenidoğan işleyeceği konuyu ve göstereceği kasetleri benden sakladı. Oysa, Tuğrul'un bugüne kadar yaptığı her işin arkasında durduk. Program başlayınca altyazılardan ve tanıtım kasetinden Cihan Oskay konusuna gireceklerini anladım. Kanalı aradım, reklama girince Tuğrul'la beni konuşturmalarını istedim. Tuğrul'a 'Benden neden sakladın? Kasetleri izleyelim. Haftaya aynen yayınla ancak bu akşam verme. Eğer programa başladım, kesemem diyorsan, ekrana çık, sorumluluğu Melih Meriç'in üstüne, yani bana at' dedim. Kabul etmedi, 'Bırakıyorum programı' dedi. Telefonda yarım saat rica ettim. 'Bırakma, devam et' dedim, dinletemedim. Biz özgür ve bağımsız haberleriyle tanınan bir kanalız. En ufak bir sansür anlayışımız olmaz, ama kabul edelim ki, özgür ve bağımsız haberler de gazetecilik disiplini altında verilmelidir. Bize Fenerbahçe Kulübünden, Koç Grubundan, ya da bir başka yerden en ufak bir baskı gelmedi. Zaten Cihan Oskay haberinin gireceğinden ben dahil kimsenin haberi yoktu. Bugüne kadar Tuğrul'un arkasında hep durduk, çok kritik davaların hepsini kazandık. Aynı disiplin, aynı anlayış içinde bu dosya da yayına girebilir. Bizim açımızdan bir sakıncası yok. Ancak, özgür ve bağımsız haberleri gazetecilik disiplini altında yapmak koşuluyla." ------- Anlaşılıyor ki, bu hikaye burda bitmeyecek; temennim sonunun iyi olmasıdır!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.