Beşiktaş'ın "maaşlı" menajeri Sinan Engin'in ne yapmak istediği, "giriştiği bazı çizmeyi aşan hareket ve sarf ettiği sözler için" kimden emir aldığı belli değil!. Şimdi de tutmuş, "Beşiktaş ile Galatasaray'ı birbirine düşürmek için" elinden geleni ardına koymuyor!. Yaptığı işlerin önemli bir bölümü, spora da, spor etiğine de aykırı!.. Öncelikle şunu söyleyeyim ki, "Sergen'i futbolcu olarak adeta yok etmeğe çalışıyor!." "Benim olmayan, rakibime de yaramasın...O yok olmuş bana ne?" mantığı!.. Bütün bir futbol hayatı fırtınalarla, iniş-çıkışlarla geçen ve bir türlü "huzura ve istikrara kavuşamayan" Sergen, nihayet "ikinci defa geldiği" Galatasaray'da "aradığını bulabilmiş" ve yarınları için hem ümit ve hem de güven vermişti!.. Ne var ki, "Sinan Engin", zamanı ve zemini de düşünmeyerek, tuttu "Sergen'le oynamaya başladı!." Ağzından düşürmediği de bir söz vardı; "Biz onun dostuyuz, arkadaşıyız!." Bu nasıl dostluk ve arkadaşlıktır ki; "Sinan-Sergen oyunu sahneye konduğundan beri", kaybetmeye başlayan hep Sergen oldu? Bu nasıl bir dostluk ve arkadaşlıktır ki, "Sergen'in kafasına yeniden Beşiktaş fikrini sokarak", yarın "bu transfer gerçekleşirse" Sergen'i tam bir ateşin içine atmış olacak? Beşiktaş'ta "Sergen'i istemeyen", hatta "onun kulüp kapısından girmesini bile hoş karşılamayacak olan" önemli kişiler var, "önemli yorumcular, spor yazarları" var!.. Tıpkı, "geçmiş yıllarda olduğu gibi", gene Sergen'i hırpalayacaklar, Sergen dosyalarını açacaklar; sonunda olan Sergen'in yakalamaya çalıştığı huzuruna ve istikrarına olacak! Zaten olmaya başladı bile; bakınız "Sinan-Sergen oyunu sahneye konmadan" Sergen'in performansına ve sağlık durumuna... Bir de "sahneye konan çirkin oyunun bugünlere getirdiği" Sergen'e!.. Neymiş; "Sergen'i severmiş, onun dostu, arkadaşı imiş!.." Kim bilir, bir de olmasaydı, neler olacaktı? Hele hele, Galatasaray ikinci başkanı Fatih Altaylı için söylediği bazı sözler var ki, had bilmezliğin ve çizmeyi aşmışlığın ta kendisi!. Beşiktaş Yönetim Kurulu, "bu maaşlı görevlisinin kulağını çekmezse", hem futbolumuz yara almaya devam edecek, hem zaten çok hırpalanmış olan spor etiğinden söz etmeye imkan kalmayacak, hem de iki büyük kulüp iyice birbirine düşecek!. "Kendi reklamını ve kaprislerini" iki büyük kulübün dostluğundan üstte tutan bir kişinin "arkasına saklanmak" Beşiktaş yönetimine yakışmaz!. "Keskin sirke gibi, küpüne de zarar vermeye başlayan" Sinan Engin, "gençlerle dolu takımını" hiç gereği yokken "şampiyonluk stresine sokacak" çok iddialı ve sürekli açıklamalarla, son alınan "başarısız sonuçları" en azından "psikolojik olarak" hazırlamış bulunuyor!. Anlaşılıyor ki; siyah-beyazlı futbol takımının menajeri, "Beşiktaş'ın Terim'i olmak" hayali peşinde!.. Yooo..Hemen itiraz etmeyin!.. Sinan Engin'i biraz "benim dediğim bu pencereden seyredin", bakın bakalım neler görecek ve hissedecek, hangi benzerliklerin farkına varacaksınız? Beşiktaş'ın "maaşlı" menajeri Sinan Engin'in ne yapmak istediği, "giriştiği bazı çizmeyi aşan hareket ve sarf ettiği sözler için" kimden emir aldığı belli değil!. Şimdi de tutmuş, "Beşiktaş ile Galatasaray'ı birbirine düşürmek için" elinden geleni ardına koymuyor!. Yaptığı işlerin önemli bir bölümü, spora da, spor etiğine de aykırı!.. Öncelikle şunu söyleyeyim ki, "Sergen'i futbolcu olarak adeta yok etmeğe çalışıyor!." "Benim olmayan, rakibime de yaramasın...O yok olmuş bana ne?" mantığı!.. Bütün bir futbol hayatı fırtınalarla, iniş-çıkışlarla geçen ve bir türlü "huzura ve istikrara kavuşamayan" Sergen, nihayet "ikinci defa geldiği" Galatasaray'da "aradığını bulabilmiş" ve yarınları için hem ümit ve hem de güven vermişti!.. Ne var ki, "Sinan Engin", zamanı ve zemini de düşünmeyerek, tuttu "Sergen'le oynamaya başladı!." Ağzından düşürmediği de bir söz vardı; "Biz onun dostuyuz, arkadaşıyız!." Bu nasıl dostluk ve arkadaşlıktır ki; "Sinan-Sergen oyunu sahneye konduğundan beri", kaybetmeye başlayan hep Sergen oldu? Bu nasıl bir dostluk ve arkadaşlıktır ki, "Sergen'in kafasına yeniden Beşiktaş fikrini sokarak", yarın "bu transfer gerçekleşirse" Sergen'i tam bir ateşin içine atmış olacak? Beşiktaş'ta "Sergen'i istemeyen", hatta "onun kulüp kapısından girmesini bile hoş karşılamayacak olan" önemli kişiler var, "önemli yorumcular, spor yazarları" var!.. Tıpkı, "geçmiş yıllarda olduğu gibi", gene Sergen'i hırpalayacaklar, Sergen dosyalarını açacaklar; sonunda olan Sergen'in yakalamaya çalıştığı huzuruna ve istikrarına olacak! Zaten olmaya başladı bile; bakınız "Sinan-Sergen oyunu sahneye konmadan" Sergen'in performansına ve sağlık durumuna... Bir de "sahneye konan çirkin oyunun bugünlere getirdiği" Sergen'e!.. Neymiş; "Sergen'i severmiş, onun dostu, arkadaşı imiş!.." Kim bilir, bir de olmasaydı, neler olacaktı? Hele hele, Galatasaray ikinci başkanı Fatih Altaylı için söylediği bazı sözler var ki, had bilmezliğin ve çizmeyi aşmışlığın ta kendisi!. Beşiktaş Yönetim Kurulu, "bu maaşlı görevlisinin kulağını çekmezse", hem futbolumuz yara almaya devam edecek, hem zaten çok hırpalanmış olan spor etiğinden söz etmeye imkan kalmayacak, hem de iki büyük kulüp iyice birbirine düşecek!. "Kendi reklamını ve kaprislerini" iki büyük kulübün dostluğundan üstte tutan bir kişinin "arkasına saklanmak" Beşiktaş yönetimine yakışmaz!. "Keskin sirke gibi, küpüne de zarar vermeye başlayan" Sinan Engin, "gençlerle dolu takımını" hiç gereği yokken "şampiyonluk stresine sokacak" çok iddialı ve sürekli açıklamalarla, son alınan "başarısız sonuçları" en azından "psikolojik olarak" hazırlamış bulunuyor!. Anlaşılıyor ki; siyah-beyazlı futbol takımının menajeri, "Beşiktaş'ın Terim'i olmak" hayali peşinde!.. Yooo..Hemen itiraz etmeyin!.. Sinan Engin'i biraz "benim dediğim bu pencereden seyredin", bakın bakalım neler görecek ve hissedecek, hangi benzerliklerin farkına varacaksınız? Deplasman paniği!.. Galatasaraylı dostlar ve taraftarlar sorup duruyorlar: "Ne oldu bu takıma? Fatih Terim döneminde deplasman fatihi olan Galatasaray, şimdi üstelik maddi kriz içinde hem güç olarak, hem de psikolojik olarak zayıflamış Anadolu takımlarına puan dağıtıp duruyor, bu nasıl iş?" Bu sorunun cevabını "birkaç türlü vermek" mümkün!.. Tabii "öncelik" futbolcularda; Galatasaraylı oyuncular, bu maçları ciddiye almıyorlar, "Nasıl olsa yeneriz" diyorlar, "konsantrasyonları sıfır" olarak maça çıkıyorlar, gol yiyince panikliyorlar ve iş işten geçiyor!.. İyi de, "futbolcuları bu durumdan çıkarmak" kimin görevi? Maça hazırlamak kimin görevi? Lucescu ve Albayrak'ın işleri ne? Hadi, bir maç, iki maç "böyle oldu" ama, aynı tablo ile puan kaybedilen kaçıncı maç bu? Geçen yıl, şampiyonluk da böyle kaçırılmadı mı? "Bazılarımızın" nerede ise "deha" olarak ilan ettikleri Rumen Hoca, "ayılacağına", mazeret ve bahane üretmeye devam ediyor: "Hakemler... Oyuncular.. Kiralık oyuncular.. Para.. Çamur.. Saha.. Rüzgar.. Seyirci.. Rakipler.. Federasyon.. Avrupa maçları..." Sanki "bunlarla mücadele eden" ilk ve tek takım Galatasaray ve sanki "Galatasaray bu mücadeleyi ilk defa" Lucescu döneminde yapıyor!.. Hayret ediyorum, bugünkü Galatasaray yönetimi hâlâ "Lucescu'nun sözleşmesini uzatma peşinde!.." Herhalde alınan "4 santrfordan bir golcü çıkmasın", herhalde "lüzumsuz kartlarla, en hayati maçlarda en önemli oyuncular tribünlerde oturmaya devam etsin" ve de koca Galatasaray "duran toplarda" gol atabilecek bir-iki basit organizasyonu bile yapamasın ve Hasan Şaş, Berkant gibi oyuncular "kendilerine ikinci bir top verilmesini gerektirecek kadar" egoist oynamaya devam etsinler, diye!.. Biz "böyle yazıyoruz" diye, bazı Galatasaraylılar kızıyorlar ve hatta "hakaret dolu" fakslar, e-mailler gönderiyorlar!. Amma.. Lig sonunda "hüsran olunca", bu defa "Neden uyarmadınız, neden yazmadınız" diye feryat edenlerin sayısı çok daha fazla oluyor!. Biz, bir spor yazarı olarak gördüğümüz yanlışları, hataları yazmaya devam edeceğiz!. Bu bizim görevimiz!. Zaman zaman sevimsiz olduğumuzu da biliyoruz!. Ama bildiğimiz bir şey var; "dost acı söyler!.." "Devamlı alkışçılardan" en büyük farkımız da buradadır! Ve bu fark devam edecektir!. Hayırlı olsun!.. Türkiye Spor Yazarları Derneği Ankara Şubesi'nin "Eğitim, Gösteri ve Basın Merkezi" Pazartesi günü açılıyor!. "Rahmetli" eski şube başkanımız Erol Yaşar Türkalp'ın yapılmasına öncülük ettiği ve büyük emek verdiği bu çağdaş ve modern binayı, başta başkan Mustafa Salihoğlu olmak üzere, "bayrağı devralan" arkadaşları büyük fedakarlıklarla bitirdiler!. Açılış dolayısı ile "benim de katılacağım" bir panel var; "Türk Medyası'nın dünü, bugünü ve yarını tartışılacak." Panelde konuşulacakları ve tartışılacakları "şimdilik" bir yana bırakalım ve İstanbul ile Ankara'dan sonra, TSYD'nin şubelerinin olduğu her yerde "art arda böyle açılışlar yapma" dileklerimizi yineleyelim!. Elbette, bir spor yazarı ve derneğin "Ankaralı üyesi" olarak, bu modern ve güzel binanın yapımında "yardım ve desteğini sonuna kadar devam ettiren" genel merkezimize ve genel merkez yöneticilerimize de teşekkür ve şükran borcumuz var; onu da yerine getirelim! Ruhun şad olsun, sevgili Erol Yaşar başkanımız; emanetin "emin ellerde" ve görev devam ediyor!. Eminim ki, pazartesi günkü açılışta sen de bizlerle beraber olacaksın! Her zamanki gibi!.. Nereden buluyorlar, bunları? Galatasaray basketbol takımına "yıllardan beri" getirilen yabancı oyuncuların çoğu "çürük çıktı!." Bu sebeple, takımda uzun bir süreden beri, "hiç olmazsa 2-3 yıllık bir yabancı oyuncu istikrarı" yakalanamadı!. Hatta "bir-iki ay içinde" getirilip, gönderilen bir çok oyuncuyla karşı karşıya kaldık! Galatasaray gibi "Dünya'nın dört bir yanında", hem de "basketbolü çok iyi bilen" hatta "Galatasaray Lisesi'nde, takımında ve Mülkiye'de basketbol oynamış" taraftarları, sevdalıları ve üyeleri bulunan bir kulübün, "yabancı basketbolcü alırken" bu kadar büyük yanılgılara düşmesi, doğrusu ya beni çok şaşırtırdı, hala da şaşırtıyor!. Türk Telekom önündeki Galatasaray'ı TV'de izledim!. "NBA kariyerli" denilen Amerikalı ile, 2.10'luk Polonyalıyı izlerken, "gülmekten" nerede ise sandalyemden düşecektim!. Elbette "ilk maçla ve bir maçla", bir basketbolcü hakkında "karar vermek" yanlış olur ama, gördüğüm o ki; "perşembenin gelişi de çarşambadan belli gibi" İnşallah ben yanılırım ve bu iki oyuncu, "düzelmeye başladığı görülen" Galatasaray basketbol takımında işleri bozmaz ve "iyileşmeye katkıda bulunur!." Ama, ben öyle görmedim ve "iyi sinyaller" almadım!. Koca Galatasaray, Süren'li dönemden beri basketbolde taraftarlarına çile doldurtuyor; anlaşılıyor ki "çileli yıllar yakın bir zamanda bitmeyecek!." "Basketbolcü ağabeylerin desteği" elbette ki çok önemli, ama kulübün ardına sığındığı "ekonomik kriz" gerekçesi, elbette ağabeyler için de geçerli! O bakımdan, "onlara söyleyecek fazla bir şeyimiz yok!." Asıl olan "yedek kulübesinde ayakları nasır tutan" bazı futbolculara 6'şar, 7'şer milyon dolar harcayan ama basketbole, voleybola dönüp bakmayan yönetimlere!.. Hâlâ "sahnede olmaya çabalamıyorlar" mı, insanın dolu dolu "yazıklar olsun sizlere" diyeceği geliyor!.. Bilmem haksız mıyım?