Çarşamba günü, 100'üncü Fransa Turu'nu "Eurosport'ta anlatanlar" için "Contador Fan Club mü, Eurosport ekranı mı?" başlıklı bir yazı yazmış ve bu yazının sonunda da "İkinci bölümü, taraflı anlatımın örneklerini vereceğim cumartesi günkü Uluçmarket'te okuyabileceklerini" okuyucularıma iletmiştim.
Yıllardır süre gelen "Contadorsever anlatımın 100'üncü yıl turunda da ve daha da artarak devam edeceğini" hissettiğimden, 7/8'inci etaptan itibaren notlar tutmaya başladım; işte "20 küçük sayfalık demetten" birkaç örnek:
Tırmanış ataklarının çoğunda "rakiplerini darmadağın eden" tur galibi Froome'un bu başarışında "baş rolü oynayan" ve de bitmeyen bir enerji ile "takım kaptanını çeken" Richie Porte'a "Kiralık katil, suikastçı" diyecek kadar ileri gittiler!..
"Cantador / Quintana / Rodriguez'in ataklarında" Froome cevap verdiğinde, çığlık çığlığa "Tek başına kaldı, inişte haklayacaklar" diye bağırarak, "ne istediklerini" açık açık ortaya koydular!..
Hiç akıllarına gelmedi ki, Quintana ve Rodriguez'in "podyum" hedeflerinde "çok önlerinde olan" Froome'dan daha önce, rakip olarak "sadece 25/40 saniye önlerinde ve ikinci durumda olan" Contador vardı ve neden "Froome'u haklamak için" Contador'la işbirliği yapsınlardı?..
Ya, "Mont Ventoux, Alphe d'Huez gibi efsane tırmanışları kazananların", hele hele "sarı mayo galiplerinin bu etapları kazanmışlarının" da "efsane" olarak tur tarihine nasıl yazıldığını ballandıra ballandıra anlatanlar "onlar" olurken, iş Froome'a gelince, "Mont Ventoux'yu Quintana'ya neden bırakmadı" diye onu "durmadan" yermek ve "Affetmem" demek ne anlama geliyordu?
Ya Quintana, "hem Beyaz, hem de Benekli mayoyu kazandığı için" onlar tarafından "haklı olarak göklere çıkarılırken", Froome'a "hem Sarı, hem de Benekli mayo kazanma fırsatını" çok görmek ve de onu "aç gözlü, obur" diye yerden yere vurmak, ne demekti?..
HEP FROOME'UN DÜŞMESİNİ BEKLEDİLER!..
Her etapta, "Şiddetli rüzgâr var", olmadı, "Yağış var, inişler Froome'u tedirgin ediyor, Contador inişlerde çok iyidir", olmadı, "Yarın bu etaptan da daha çetin tırmanışlar var", olmadı, "Contador iyi görünüyor" olmadı, "Froome gergin, yüzünü beğenmedim, bitiyor", olmadı, olmadı, sonunda geldi dayandı; her gün defalarca tekrarlanan "Efendim, inşallah temiz çıkar, malûm son yıllarda bisiklet iyice kirlendi, Armstrong bile..." hikâyelerine; el insaf!..
Ekran başında "ilk 10 / 11 etap" ortaya çıkarmıştı ki; bu arkadaşlarda "yıllardan beri süregelen Contador sevdası" gene depreşmeye başlamıştı; onu da 12 Temmuz Cuma günkü "Dopingsiz bir Armstrong doğuyor" başlıklı yazımda birkaç satırla yazmış, turu ekranda anlatanlara "Yanlış yapıyorsunuz" mesajını vermiştim.
"Davul zurna lâzımmış" meğerse, git gide "fanatik" bir Contadorculuğa döktüler işi ve "mikrofon başını bir Contador Fan Clup arkadaşlığına çevirerek" ve de "uyarmaya çalışan" bazı seyircilerin maillerine "fırça" cevaplar vererek turu tamamladılar!..
100'uncu tur "böyle" anlatılmamalıydı, Fransa Bisiklet Turu'nun "bu tarihi dönemecinin kahramanı" Froome için, o muhteşem töreni ve ışık gösterilerini podyumun en tepesinde ve tur tarihinin unutulmaz kahramanları Eddy Merckx'ler, Bernard Hinault'lar, Miguel İndurain'ler arasında seyrederken, "Boş boş bakıyor" denilmemeliydi!..
Aslında "çıkarın bu Contador'dan yana anlatımı ve Froome antipatisinin dehşet verici söz ve yorumlarını", bu arkadaşlarımız gerçekten "teşekkürü hak edecek", kendilerine de seyircilerine de keyif veren bir uzmanlık gösterisinin kahramanları olabilirlerdi.
Mesela Froome "tek başına" Mont Vendoux'yu en önde tırmanarak "efsane olacak" bir zafere imza atmak üzere iken, "Bundan bilmem kaç yıl önce, tam da bugünün bir gün öncesinde ve de işte tam buralarda bir İngiliz bisikletçinin kalp krizinden öldüğünü" defalarca anlatmasalar, onun yerine "Froome'un nasıl büyük bir başarıya imza atmak üzere olduğunu" mesela "efsanevi" Alpe D'Huez tırmanış etabını kazanan Fransız Christophe Riblon'u anlattıkları gibi anlatabilselerdi!..
Ne olurdu, birazcık "tarafsızlık", birazcık "Sezar'ın hakkını Sezar'a verme" frenleri olabilseydi, ama "frenin f'i yoktu"; inşallah bundan sonraki turlarda olur ve de benim gibi yüz binlerce bisiklet sporseveri de "keyifle" onları dinler!..
Recep Başkan'a hatırlatma!..
Şike soruşturması tapelerinde var, arşivlerde duruyor. Ülkenin "en büyük üç kulübünden ikisinin başkanı" telefonda konuşuyorlar. "Biri", ötekine "özetle" diyor ki; "Bu Anadolu kulüplerine fazla yüz verdik, onların yolunu beraberce kesmemiz gerek, yoksa başımıza çıkacaklar!.." Ben, "başta Kayserispor olmak üzere Anadolu Kulüpleri üzerine yapılan" bu konuşmayı "çok hafif
cümleler" ile özetledim!..
Kayserispor'un "vekaletli" olarak Kulüpler Birliği toplantısına gelen sevgili ve de sayın Başkanı'na, "bu tapeyi buldurmasını ve de dikkatle okumasını" tavsiye ederim!.. "Vekalet alırken" dikkati olmalı!..
İşe mizah girdiyse!..
"Fenerbahçe'ye iyi haber" başlığı ile verdi gazeteler; "Aziz Yıldırım, İlhan Ekşioğlu ve Mosturoğlu'nun tedbir kararlarının kaldırıldığı, başkanlık ve yöneticilik görevlerine dönecekleri" haberini..
Bir Fenerbahçeli dostumdan mail; "Öcal abi, bunun
neresi iyi haber?.."
Daha sonra Aziz Yıldırım dört defa üstüne basa basa "Sarı - kırmızıyı sevmem" dedi, bu defa bir Galatasaraylı meslektaşımdan telefon; "Zaten sevseydi, 'Aynaya bakıp acaba nerede hata yaptık' diye düşünmemiz gerekirdi!.."
Evet, "İşe mizah girdiyse, bu testi artık su tutmaz!.."
Başarısızlığa kılıf!..
Ahkâm kesmek kolay!..
Ben de "sistem ve alt yapı üzerine" çok uzun yıllardır, yazılarımda, TV'lerde, konuşmalarımda yüzlerce defa ahkâm kestim!..
Ama, "ahkâmdaki gerçek başka, pratikteki gerçek başka!.."
Eğer, A'dan U19'a kadar milli takımımızın başarısızlıklarına "Efendim sistem, alt yapı" diyerek "ahkâm mazeretini" bir yana bıraktım "ahkâm bahanesi" bulmaya çalışırsak, işte yanlışın büyüğünün babası oradadır!..
Türk Milli takımları "aynı sistem ve alt yapı ile", hatta "tesis bakımından çok daha geride iken" başarılara imza atmış, FIFA sıralamasında 10'unculuğa kadar yükselmiştir, arşivler orada duruyor!..
Neden?..
"Hedefi olan, yapmak isteyen, yapan ve başaran" bir Federasyon, "neyi, neden, nasıl yapacağını bilenlerin iş başına getirildiği" bir Eğitim Dairesi, ciddi bir milli takımlar ve teknik kadro organizasyonu vardı, o günlerde!..
Mesela bir rahmetli Gündüz Tekinonay vardı; onun plânları, projeleri, programları, hayalden gerçeğe çevirdiği bilgi - pratik düzenlemeleri vardı.
Milli Takımların başına getirilen "teknik adamların" kariyerleri, karizmaları ve "bilgi / yetenek / uygulama üçlemesinin tamamını sahalara dökecek" uzmanlıkları vardı!..
Ya bugün; işte bütün mesele!..
"Bugünküleri kamuoyu önünde mazur göstermek için" masal okumayalım!..
Bugünkülerde "Başarısız oldum, gitmem gerek" diyebilmek bile yok; federasyondan, milli takımlara kadar uzanan bu kadrolarla "sistem / alt yapı reformu" gerçekleşebilir mi?..
4 takım, 4 cümle!..
Takımların hazırlık maçlarını seyretmeye çalışıyorum!..
Galatasaray; "futbol olarak daha çok eksik!.."
Beşiktaş; "teknik adamını", teknik adam "takımını" arıyor!..
Trabzonspor; "her maç daha ileriye gitmeye başladı!.."
Ve de Fenerbahçe; Ersun Yanal "âdeti icabı, kısa sürede böyle yüklemeye devam ederse", sahada "koşmaya dermanı kalmayacak bir takımın hocası" olarak kulüp tarihine geçecektir!..