Çözümsüzlük nerede?..

A -
A +

Hep eleştiriyoruz, hem de "bazen" çok ağır eleştiriyoruz!.. Bu defa, İstanbul'dan "TSYD ile ilgili" iyi haberler geldi; onları da yazmak görevimiz!.. Deniyor ki: "Medya kuruluşlarından 212 sayılı Fikir İşçileri Yasası'nın gereği olan sözleşmeleri yapmadan spor servislerinde kimseyi çalıştırmamalarını, bu mukaveleyi yapmadıkları kişiler için 'spor sahalarına serbest giriş kartı' talep etmemelerini istedik; talep ederlerse de vermeyeceğimizi bildirdik; vermiyoruz!.. Bu sene ilk defa uygulamaya konan bir tedbir daha var: İstanbul Şubesi her maça bir ya da iki gözlemci atıyor. Bu arkadaşlar, tribün ve saha içinde görev yapan spor yazarları ve muhabirlerinin davranışlarını rapor ediyor. Maçlara akredite olup da gelmeyenleri tespit ediyor. İstanbul Şubesi de durumu Genel Merkez'e bir rapor hâlinde sunuyor. Bir TSYD Gazetesi çıkarılması plânlanıyor; hem sorunlarımızın anlatılması, hem ağırlığımızın arttırılması, hem de işsiz kalmış arkadaşlarımıza destek bakımında önemli bir adım. Yeni Dernekler Kanunu'na uygun hâle getirilen Tüzüğümüzdeki 'ilgili maddeleri' de işleterek, 'spor gazetecisi olmayan' ama yorumculuk yapan kişilerin spor yazarlarından ayırt edilmesi konusunda da ciddi adımlar atılacak!.." Buraya kadar "haberler iyi!.." Amma, TSYD yöneticilerinin gazete ve TV müdürleri ile yaptığı ve sadece "iki müdürün gelmediği" bir toplantı var ki; işte "ip" orada kopuyor!.. Gerçek çok acı; TSYD yöneticilerinin, gerçek spor yazarlarının ağır baskısı sonucu "mesleğimizdeki erozyonu ve itibar kaybını önleyecek" en önemli adımı atmak için toplantıya getirdiği "Spor yazarı ile futbol yorumcusunu ayırın, değerlendirmeyi ve sıralamayı ona göre yapın" şeklindeki "çok haklı" isteğine karşı, müdürlerin tepkisi; tam bir "Sfenks sessizliği" gösterisi!.. Aslında yapılacak şey basit de, TSYD yönetimlerinde çoğunluk "Sfenks Sessizliğine bürünenlerden ya da onların aday yaptıklarından, desteklediklerinden oluştuğu için", yıllar yılı "bu basit adım atılamıyor" ve mesele çözülemiyor!.. Basit adım şu: Hayatını, ekmek parasını gazetecilikten kazanan spor gazetecileri, spor yazarları ile gazetecilikle hiçbir ilgileri olmayan, hayatlarını, ekmek paralarını doktorluktan, iş adamlığına, butikçiliğe, balıkçılığa kadar çok başka işlerden kazanan futbol yorumcuları arasında ayırım yapmayan, hatta onları sayfalarda, ekranlarda "spor yazarı" olarak takdim eden, hatta ve hatta onları 'spor yazarlarının önüne koyan' spor müdürlerini, "spor yazarlığının itibarını düşürdükleri, dernek tüzüğünün en az 5 - 6 maddesine aykırı davrandıkları" gerekçesiyle dernek disiplin kuruluna vermek ve bu kurulun kararlarıyla, Dernek Tüzüğü'ndeki maddeleri ve cezaları uygulamak!.. Çözüm, "bu kadar" basit!.. Ama, "seçim geleneklerimiz" sebebiyle, "o kadar" da zor!.. "Onun için" olmuyor... Olmuyor!.. Tüzük, bin defa değişse de olmayacak!.. Türk Milli Basketbol Takımı'nın genel menajeri olarak "Allah çok daha fazlasını versin", milyonlarca Türk insanının rüyalarında göremeyeceği "paraları alan" bir kişiye, gazetesinde "yorumculuk yaptıran" bir spor müdürümüz, bugün TSYD Başkanı!.. Aslında onun "gazeteci" olarak Doğan Hakyemez'e sorması gerek: "Senin çok önemli bir işin var, milli takımın idari sorumlususun, nasıl basketbol konusunda bir büyük gazeteyi arkana alıp yazılar yazarsın?.. O gazetenin seni eleştirmesi mümkün mü, yaptığın hataları, yanlışları yazması mümkün mü?.. Elindeki o kalem, basketbol camiasına karşı, diğer yöneticilere karşı, oyunculara karşı, hakemlere karşı, kulüplere, antrenörlere karşı güçlü bir silâh olmuyor mu?.. Hem milli takımdan, hem gazeteden para almak ne demek?.." Gerek ama, "bu çarpık ilişkiyi kuran" o ve hem de "o", TSYD Başkanı!.. Bu işlerin düzelmesine imkân var mı?. > Trabzonspor'daki sorun!.. Sevgili Şirin Berber ne kadar haklıymış!.. "Trabzonspor'u, 'bilmeyenler' ve 'bilmediklerini bilmeyenler', üstelik 'bilenleri de bulamayanlar' daha da açığı 'bilenleri bulmak isteyenler' yönettikçe, bordo - mavili ekip bundan iyi olmaz, temenni ederim ki bundan kötü olmasın; dost acı söyler; ama olacaktır!.." Yıllardır, "Trabzonspor'da durum nedir" diye sorduğumda "günlük detaylar dışında" sevgili Şirin Berber Trabzonspor olayını "genel anlamı" ile bu sözlerle anlatıp durdu; ona inanmak istemedim, Türk Futbolu adına da, Trabzonspor adına da "İnşallah doğru değildir" deyip durdum!.. Bugün "gelinen noktaya bakıyorum" da; "Ah sevgili Şirin ah, ne kadar haklıymışsın; keşke haksız olaymışsın" diyorum!.. Olay, sadece "Lazaroni - Ziya Doğan devir ve teslimi" değildir!.. Bu devir ve teslim, "yıllardan beri süregelen" başıbozukluğun güncellenmiş bir örneğidir!.. Asıl "acı gerçek", "bu devir ve teslim öncesinde" gelişen ve yönetimin "ne hâlde olduğunu gösteren" olaylarda, atışmalarda, tartışmalarda yatıyor!.. Yıllardır ve yıllardır durum bu!.. "Uzaktan kumandalı" kulüp yönetiminin ve "Onursal Başkan" diktasının Trabzonspor'da yok ettiği kurumlaşma ve çağdaş yapılanma çabalarının bir türlü başlatılamaması ve sonuçlandıramaması, bordo-mavili kulübü, camiayı ve takımı "maalesef" bu duruma getirdi!.. Ziya Doğan'ı sever ve beğenirim!.. Ama, ben artık sayamıyorum; kaç kulübe, kaç defa gelip gittiğinin, kaç takımı "liglerin en kritik dönemlerinde bıraktığının çetelesini" tutan genç spor yazarı arkadaşlarım var, onlar söylesinler: Türk futbolunda "ilkelilik adına" bir "istikrarsızlık abidesi" hâline gelmiş Ziya Doğan, tutalım ki Trabzonspor takımını başarıya ulaştırdı; ne değişecek?.. Temel sağlam olmadıkça?.. Bilmem ki kulakların çınlıyor mu sevgili Şirin ve Ofspor'da temeli sağlam atıyor musun?.. > Küfür ve tehdide karşı!.. "Kezman ve Çetnik Selâmı" konusunda "yazı yazan" ve "Sırp sporcuların yaptıkları doğru değildir, bu ayrımcılıktır ve ırkçı milliyetçiliktir" diyen gazetecilere, spor yazarlarına, yorumculara küfür yağdıranlar, tehdit edenler var; bana da "bol bol geldiği için" biliyorum!.. Elbette gülüp geçiyorum, ama, bu küfürbazlara ve tehditçilere karşı "birkaç satır" yazmadan edemeyeceğim: "Atletizm Yarışmaları için" Bosna Hersek'e giden Türk gazetecilerin "iç savaştan onca yıl geçtiği hâlde" gördükleri ve "Çetnikler'in yaptığı katliamlar konusunda" orada anlatılanlardan naklettikleri bile insanın kanını donduruyor, insanı insanlığından utandırıyor!.. Konuya "kulüpçülüğün fanatizm penceresinden bakarak işi küfüre ve tehdide kadar indirgeyenlerin", oradaki milyonlarca Bosna Hersekli'nin, Türkiye'deki yüz binlerce Boşnak vatandaşımızın kalplerini nasıl dağladıklarını bilmeleri gerek!.. Kimseyi "Sırp" diye ayırdığımız, eleştirdiğimiz yok; biz "Çetnik Selâmı" üzerinde duruyoruz, "benzer olaylarda" da durmaya devam edeceğiz; ayrımcılık ve kulüpçülük yapmadan, doğruları ve "özellikle" FIFA başta uluslar arası spor federasyonlarının neler yaptığını, hangi tedbirleri aldığını anlatarak!.. > Haftanın ardından!.. Haftanın Sorusu: Reha Muhtar, "Reha Muhtar'ın Serdar Turgut'a yaptığını", bir teknik adam ya da futbolcu Beşiktaş'a yapsaydı, neler yazardı?.. Haftanın Yöneticisi: Dünya'da bir ilki gerçekleştirip, "Avrupa İkincisi olmuş" bir takımı, "Dünya Altıncısı oldu" diye Başbakanlara kadar çıkartıp, ödüllere boğduracak kadar spor kamuoyunu, medyayı ve sporu yönetenleri büyüleyebilme başarısını gösterdiği için, Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel!.. Haftanın Golü: Haşmet Babaoğlu'nun, Kezman'a attığı "Çetnik" golü!.. Haftanın Teknik Direktörü: Türk Milli Takımı Teknik Direktörü Fatih Terim!.. (Bu seçim, Malta maçında oynanan futbolu ve alınan sonucu beğenen Fatih Terim tarafından yapılmıştır!.) > Ûlema!.. Hücum gücü olarak "Hakan Şükür - Fatih Tekke - Yıldıray - Nihat - Arda'yı oynatan" Fatih Terim'i, "geniş alan" futbolcuları olan Tuncay ve Halil Altıntop gibi oyuncularımız için, Malta gibi "90 dakika" kendi yarı alanında, hatta kendi ceza sahasında ve hemen önünde 10 kişiyle Majino hattı kuracak bir takımla yapılan maçta, "Neden oynatmadın" diye eleştiren futbol âlimlerimiz var; her zamanki gibi Hakan Şükür ile kafayı bozmuş olanlarımız var; atılamayan kolay gollerin ve oynadıkları kötü futbolla ilk yarıdaki olumsuz tablonun baş sorumluları olan Fatih Tekke ve Yıldıray için "Neden çıkardın" diye hesap soranlarımız var; var da var!.. Benden de, bu arkadaşlara şen ve şakrak bir kahkaha var; devam edin ve herkesi kendinize bol bol güldürün!.. > İsimlerini yazmıyorum!.. Galatasaray İkinci Başkanı'nın, Galatasaray Başkanı ve yönetimi için söylediği, spor kamuoyuna "Galatasaray Asbaşkanı'nı kıskandığı imajını veren" sözler ve "kendisi için yaptığı" benzetmeler, "seçim kazanmak için alınacak fazladan 3 - 5 oy uğruna verilen mavi boncukların acı sonuçlarını göstermesi bakımından", bütün kulüplerin ve camiaların kulağına küpe olmalı!.. En fazla da Galatasaray Başkanı'nın kulağına!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.