Dağ fare doğurdu!..

A -
A +

Aylardır koparılan fırtınaya bakın, bir de "bunca uğraştan sonra" çıkarılan kanuna!.. Genel Kurul üye sayısını arttırınca, Tahkim ve Merkez Hakem Kurullarını "genel kurula seçtirince" Türk futbolunun "içinde bulunduğu son derece olumsuz durumdan" kurtulacağını zannedecek kadar "saf olanlar", çıkarılan kanunu alkışlıyor!.. Hadi canım siz de... Gazetecilikte ve spor yazarlığında geçen elli yıllık bir dönemin "önemli" bir bölümünde Ankara'da "Spor teşkilatı muhabirliği ve yazarlığı" yaptım!.. "Spor bakanlığının, müsteşarlıklarının kurulmalarında, kaldırılmalarında ve genel müdürlük statüsünün tepeden tıurnaya değiştirilmesi çalışmalarında" bulundum, zaman zaman gazeteci olarak, zaman zaman "kurulan komitelere yer alarak, şuralara katılarak!." Ulvi Yenal'larla, İsmet Sezgin'lerle, Avni Akyol'larla, İsmail Hakkı Güngör'lerle, Orhan Bilgin'lerle, Orhan Şeref Apak'la#la, Hasan Polat'larla yıllarca beraber oldum; sohbet ettim, tartıştım!. Bunca tecrübenin süzgecinden geçirerek diyorum ki: "Yeni kanun, hiç bir problemi çözmeyeceği gibi, futbolumuza yeni problemler de getirecektir!." "Değişiklik" kanununun taslağını kimler hazırladı bilmiyorum, bildiğim bir şey var; "Bilmediğini bilmeyenlerin verecekleri zarar, futbolumuzu daha da karıştıracaktır!." Buyrun, size bir örnek: Kanunun 7.Maddesi'nde şöyle bir fıkra var; "Gençlik ve Spor teşkilatının yönetim kademelerinde görevli olanlar, bu görevlerinden asgari bir ay önce ayrılmış olmadıkları sürece başkanlığa ve kurullara aday olamaz ve seçilemezler." Kanun yeni çıktı ve ben bu satırları yazdığımda henüz Resmi Gazete'de yayınlanmadığı için yürürlüğe girmedi; Genel kurul ise haziran ayının ortasında yapılacak... Yani "Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü teşkilatında" çalışanların hiç biri olmak istese de, bu maddedeki "asgari bir aylık" süre hükmünden dolayı, aday olamayacak ve en tabii demokratik hakları ellerinden alınmış olacak. Bu vatandaşlardan biri kalkıp "Ben kanunun yasalaşmasını beklemek zorundaydım, her maddesi, her an değişmek durumundaydı, onun için kanun yasalaşmadan istifa edemezdim, şimdi ise kanundaki süre zorunlu olarak geçti ve benim hakkım gasp edildi" diyerek yargıya gitse, ne olacak? Ayıklayın bakalım pirincin taşını!. Kimse, bundan sonra olacakların sorumlusu olarak, Halûk Ulusoy'u ya da "seçilebilirse" onun yerine gelecek "yeni başkanı" göstermesin; sorumlular bellidir!.. "Halûk Ulusoy Kanunu çıkarmayalım" kompleksi içine düşüp, "ne yaptıklarını ve neden yaptıklarını bile doğru dürüst açıklayamayanlardır"; bundan sonra olacakların sorumluları!.. Gene de temenni ediyorum ki; biz yanılalım ve Türk Futbolu "içine düşürüldüğü kaostan yeni kanunla kurtulabilsin!." El Karikatüri!.. "Fair play ödülü" aldıktan sonra, çıkıp TV ekranlarına, koca bir ömrü gazetecilik ve okuyucuları için harcamış ve harcamaya devam eden yazarlara hakaret etmek başkadır, "kulüp başkanlığı yapmak" başka!.. İşte İviç olayı... Tam bir fiyasko!.. Neymiş, "İşini bitirdik, aldık" dedikleri İviç, Galatasaray'a, "Yıldırım Demirören seçimi kazanmazsa" gelecekmiş!.. Demirören "Galatasaray başkan adayı mı"; yooo..Beşiktaş başkan adayı!.. Galatasaray bir futbolcuyu transfer için, "bir başka kulübün başkan adayının seçimi kazanamamasını" bekliyor; olacak şey mi? Bir yanda bir aday, öte yanda bir kulübün üç yıllık başkanı; bekleyen kim; üç yıllık başkan.. "Maradona olsa" beklenmez, bu duruma düşülmez; İviç de kim? Galatasaray'ı bu duruma düşürmeye kimin hakkı var? Hiç mi yüzler kızarmıyor? Galatasaray'ı bu duruma düşüren bir başkan, bir yönetim nasıl "o koltuklarda gönül rahatlığı ile oturmaya devam eder?" Hadi onları bıraktım, "Bu işi bitirdim" diye gelen ve açıklamalar yapan "Futbol Sorumlusu", hâlâ Galatasaray yönetiminde nasıl kalabilir? Ya, basın yoluyla "kulübe hakaret eden" ve "Ben artık yokum" diyen Fatih Sonkaya?.. Hâlâ "Onunla haziran başında anlaşacağız" diyen, diyebilen bir başkan? Bitmedi... "Gönderilmek istenenlerin durumu"; arap saçı!.. "Felipe yoklaması"; fosss!.. Çağdaş gibi "Türkiye'de futbolla ilgili" her 10 kişiden 8'inin zor tanıyacağı bir futbolcunun transferinde bile gelinen nokta; tam bir komedi!.. Son haber: Faslı "El Karkouri" alınıyormuş!.. Alınır mı, alınmaz mı bilemem, bildiğim bir şey var: Galatasaray'da "transfer ve yönetim durumu" neyi gösteriyor, sevgili okuyucularım, neyi? Bu yazının başlığını!.. Sevgili Hıncal'a Olmadı, sevgili kardeşim, olmadı... Stop. Keyifli bir fikir tartışmasını, keyifle sürdürmek varken, tartışmayı sona erdirecek yolu seçtin ve "haklı çıkmak uğruna", benim "Bu üslûp herkese sevgi dağıtan Hıncal Uluç'a yakışmıyor" dediğim üslûba dönerek, ne kadar haklı olduğumu ortaya koydun!. Stop. Hiç yeri ve tartışmayla da uzaktan yakından ilgisi yokken, bizleri ve ailemizi yakından tanımayan binlerce, onbilerce okuyucunun kafalarında "bin bir türlü yanlış anlama ve yorum doğuracak" bir pencere açıp ve bu pencereyi de "aile içi şakalar" ambalajıyla kaplayıp, "merdi kıpti" seviyesine çekmen, tartışmayı, "en kritik yerinde" iken, bitirdi!.. Stop... Çok iyi biliyorsun ki, ben "şaka" kılıfına da sokulsa, "merdi kıpti" üslûbuna çekilmiş, sonunun "nerelere kadar varabileceğini" bunca yılın tecrübesi ve örnekleriyle tahmin edebildiğim tartışmaları sevmem ve "ilke olarak" da sürdürmem... Stop... Sevseydim ve ilke olarak tasvip etseydim dahi, bu üslûbu "canım kardeşim" dediğim birine karşı kullanmazdım... Stop... Zira, birkaç kişiye "Vay be... Helal olsun... En sevdiği kişi için bile bak neler yazıyor" dedirtmenin, hele hele "bunca ünün ve yılın sonunda" dedirtmenin karşısına, "kırılabileceklerini düşünebileceğim" seven kalpler koydurmazdım... Stop... Aslında "seni çok yakından tanıyan" ağabeyin olarak, yazdıklarına kızmadım... Stop... Kızdığım, yazında bulduğum "çok iyi goller atılacak" dört önemli hususa cevap veremeyecek olmam ve buna sebep olan "faullü döğüşü" seçmen!.. Stop... Sevgiler... Stop... Öcal Uluç... Stop... Not... Stop. Gençliğimizin Truvalı Helen filmi ve o filmin Helen'i olan Rossana Podesta için yazdıkların bir harika... Stop... Kutlarım... Stop... Ö.U..Stop... Kutluyorum, Beşiktaşlıları!.. Bunca yıldır bu işin içindeyim, "bu kadar çok adaylı" bir genel kurul öncesinde "bu kadar seviyeli" bir rekabet ve mücadele hemen hemen hiç görmedim; helâl olsun Beşiktaş camiasına ve Beşiktaş'ın başkan ve yönetim kurulu adaylarına!.. "Çok eskilerde" Galatasaray'da "böyle" genel kurullar olurdu, ama o günler "unutulacak" kadar geçmişte kaldı; şimdiki genel kurullarda ve genel kurul öncelerinde "neler oluyor" hep beraber görüyoruz!. Beşiktaş'ın bu çizgisi, bütün kulüplerimize örnek olmalı!.. Sinan Engin'in "henüz netleşmemiş ve ispatlanmamış" ilişkileri ve başkan Serdar Bilgili'nin "yetkili kişilerin hem de yazılı uyarılarına rağmen", Alaaddin Çakıcı'nın üyeliğinin düşürülmemesi olayındaki gafletinden yola çıkarak, Beşiktaş'ı "mafyaya bulaştırmaya kalkışanlara" bir çift sözüm var: "Öyle olsaydı, Genel kurul öncesi gördüğümüz böylesine örnek ve üst düzey seviyeye ulaşmış demokratik bir mücadele olabilir miydi?" Alkışlıyor ve şapkamı çıkararak selâmlıyorum Beşiktaşlıları; kutluyorum dört başkan adayı ile yönetim kurulu adaylarını!.. Hakan Şükür!.. Türk Milli Takımı'nın ve Galatasaray'ın santrforu "hiç kimsenin şüphesi olmasın" ki; Türk Futbolu'nun gelmiş geçmiş "en büyük" beş futbolcusundan biridir!.. Aslında "üç" demem gerek ama, "bazılarına vefasızlık etmeyeyim" diye halkayı "beşe çıkarıyorum!." Yakın bir gelecekte Türk Futbolu'na "onun evsafında bir futbolcunun geleceğine dair" bir ümit de pek görünmüyor!. Hakan, şu anda "bir kaleci gibi, bir santrforun da olacağı en olgun yaştadır" ve Türk futboluna, hem milli takım, hem de kulüp takımı bazında büyük sorumluluklar yüklenerek ve bu sorumlulukları hakkı ile yerine getirerek hizmet etmektedir!. "Kişisel" sebeplerle ya da "kulüpçülük" gözlükleriyle yıllardır durup dinlenmeden Hakan Şükür'ü silmeye ve yok etmeye çalışanlar, "mahcubiyet içinde" Sezar'ın hakkını Sezar'a verip özür dileyeceklerine, hâlâ ve hâlâ "Hakan sendromu" içinde olduklarını gösteren yazılar yazmakta, sözler söylemektedirler!. "Duygusal bir insan olan" Hakan da bu söz ve yazılardan etkilenmekte, "bunu" çok iyi bilen "Hakan fobililer", onun üstüne üstüne gitmektedirler; yazık!. Hakan daha uzun yıllar milli takıma da, "formasını giyeceği" kulübe de hizmet edecek, goller atacak ve attıracaktır!. "Elinde Hakan varken", Hakan'ı oynatmayan ve "yerine bir başkasını düşünen" teknik adama da ben "teknik adam" demem!. Neyse ki, "şimdilik" Milli Takım'da da, Galatasaray'da da "Hakan'ın kıymetini bilen" hocalar var; onun için "Hakan fobililer" ne derlerse desinler , ne yazarlarsa yazsınlar; boş!.. Barut yoksa, gerisi neye yarar? Önümde Türkiye Futbol Federasyonu'ndan gelen bir anket formu duruyor; "Türk Futbolunda etik uygulamalar yol haritası yaklaşım modeli" başlığını taşıyan!.. Bu formun kapağında gördüğümüz bir amblem, ülkemizde bir "Türkiye Etik Değerler merkezi" olduğunu ve bu anketi de bu merkezle Federasyonun ortaklaşa düzenlendiğini gösteriyor!.. Anket formu "Etik değerlere futbolda nasıl yaklaşırız" sorusuyla başlıyor ve bizlerden "yüzden fazla hususta" "Çok olumsuzdan, çok olumluya kadar" not vermemiz ya da "işaretler koymamız" isteniyor!. Bir gazeteci ve yazar olarak "anketlere cevap verip göndermeyi" sevmem, onun yerine "anketlere verdiğim cevapları" okuyucularımla paylaşmayı tercih ederim. Bu yüzden, "Aşağıda sıralanan futbol ailesi mensuplarının, Türk futbolunun mevcut sorunlarına çözüm getirme konusundaki katkılarını değerlendiriniz" maddesinden başlayarak, ki içinde Futbol Federasyonu'ndan ilgili bütün kurum ve kuruluşlara, yerel yönetimlere, medyaya ve medya kuruluşlarına, siyasetçilere ve eski federasyon başkanlarına kadar geniş bir yelpaze bulunuyor, "Türk Futbolunun etik yaklaşımı, Türk toplumunun etik yaklaşımının aynasıdır" ifadesinin değerlendirilmesine kadar, "bütün konularda", kendimi çok zorlamama rağmen "Olumlu ya da çok olumlu" tek not veremedim!. Büyük bölümü "1; yani çok olumsuz", sonra "2; yani olumsuz", bir kaç tane de "3; yani vasat" not çıktı!. Anket bittiğinde de kendi kendime güldüm: "Boşuna kürek çekiyorsun Öcal... Yanlış hatırlamıyorsan, galiba Napolyon'du, Mareşaline soran; 'Savaşı neden kaybettik?' diye... Mareşal de cevap vermişti; '98 sebebi var..' ...Napolyon da emretmişti; 'Say!..' Ve mareşal saymaya başlamıştı; 'Barutumuz yoktu..' Napolyon da 'Tamam tamam, gerisini saymaya gerek yok!' demişti..Aynen öyle bir durum var, ortada... Etik değerlere ne kadar değer verdiğini hemen hemen her ağzını açıkça ortaya koyan Halûk Ulusoy gibi bir başkanın başında olduğu Türk Futbolu'nda bir değil bin tane anket yapılsa, etik değerler olarak nereye varabiliriz ki? Bu merkez, önce Federasyon Başkanı'na, etik değerlerin ne olduğunu anlatsın, etik değerlere sahip çıkacak bir başkanın 'nasıl olması gerektiğini' ortaya koyacak ve herkese örnek olacak bir hâle getirsin, sonra bu anketlerle uğraşsın!.. Balığın başı kokarsa, o kokunun balığın en sonuna kadar ulaşmasının önüne kim geçebilir mi? En iyisi sen bu anketi okuyucularınla bile paylaşma... 'Geçiniz' de ve geç!.." Ve de öyle yaptım !..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.