Dank!..

A -
A +

Çocukluğunu ve ilk okul çağlarını "Nazi Almanyası'nın dehşet verici disiplin cenderesi içinde geçiren" Felkamp'tan "baba - ağabey - dost - arkadaş - öğretmen - hoca sıcaklığını beklemenin hayal olduğunu" anlamak için başımı duvara "dank" diye çarpmam lâzımdı; çarptım!.. O duvar; "oyundan alınan Arda'nın kulübeye bakmadan soyunma odasına çekip giderken, Feldkamp'a karşı eliyle, koluyla, parmaklarıyla, yüz mimikleriyle yaptığı hareketlerin aksettiği TV ekranı" idi!.. İnsanlara "sevgiyle yaklaşmayan" ve onları "ruhtan, kişilikten, sinirden yoksun robotlar gibi gören" bir teknik direktör olduğunu "gündeme düşen" her hareket ve sözüyle ortaya koyan Feldkamp'a "dünkü çocuk" Arda'nın yaptığı hareket elbette çok çirkindi ve kabul edilmesi, hoş görülmesi mümkün değildi!.. Amma, "Hakan Şükür'le, Lincoln'le Arda'yı bir tutan" ve "Aralarında hiç fark yok" diyen ve "ona göre ceza tayin ederek", Galatasaray takımını darmadağın eden Feldkamp bilmem ki bu üzücü ve çirkin olay sonrasında "hatasını anladı mı?.." Sen, "hoca olarak", bunca yılın futbolcusunu, Galatasaray ve milli takım kaptanını "çocuğa yapılacak" bir muameleye müstahak görür ve bunu "Ben futbolcularım arasında ayırım yapmam, ben disiplin ve ilke adamıyım" diyerek açıklarsan, kendini "Hakan Şükür'le eşit gören" "o" çocuk da, çıkar önce Servet'e, sonra da hocasına "bu hareketi yapar"; iş te "Feldkamp'ın hocalığının eksik yanı budur" ve "bu eksik" Galatasaray'da arkadaşlığı, sevgiyi, saygıyı, birliği, beraberliği bitirmiştir!.. Ve "o ilkeli, o disiplinli" Feldkamp'ı da bitirmiştir; şimdi, o ilkeli ve disiplinli Feldkamp nerededir?.. Kampa "kızını getirdi" diye, kampta "arkadaşları ile buluştu" diye, "daha ertesi sabah kargalar kahvaltı bile yapmamışken, kadro dışı bırakılan" Hakan Şükür ve Lincoln olayı ortada iken, saha ortasında Servet'e ve Feldkamp'a "o hareketleri yapan" Arda için, kaç gün geçti; "dün sabaha kadar" ne yapıldı; hiiiç!..Sonra yapıldı mı ya da yapılacak mı; bilmiyorum!.. Tekrar soruyorum; nerede kaldı disiplin, nerede kaldı ilke?.. Yoksa Feldkamp'ın talimatlarında, "Saha ortasında takımdaki ağabeylerinizle kavga edebilir, hocanızı on binlerce tribün, yüz binlerce TV seyircisi önünde protesto etmek için istediğiniz hareketleri yapabilirsiniz" mi yazıyor?.. Sahayı "çılgın hareketlerle birbirine katan" Hasan Şaş konusunda da, "bugüne kadar" bir "disiplin kararı" aldığını duymadığımız, hatta "çağırıp konuşmadığını" daha önceki gün "gazetecilere söyleyen" bir hocaya "hoca" demek mümkün mü?.. Bir "ders öğretmeni" bile bu kadar "duyarsız" olamaz!.. Böyle bir hocaya, talebelerinin saygı duyması, onu sevmesi mümkün mü?.. Onu "sevse sevse", "Hakan Şükür'ü harcadı" ve "Harcamaya devam edecek" diye, sevgili Osman Tanburacı ile artık onun için "sevgili" sıfatını kullanmaktan kaçınmaya başladığım Doğan Koloğlu sevebilir; o kadar!.. Hocalığı "sosyolojik, psikolojik ve pedagolik olarak" bu kadar eksik Feldkamp, "Fenerbahçe maçındaki tertibi ile Sivas maçındaki tertibi arasındaki farkı" fark edemeyecek kadar da, "futbolu unutmuş!.." Bilmem ki, Sivasspor gibi bir takımı "futbol olarak" böylesine "ezecek" bir başka kadro ve takım var mı Türkiye'de?.., Fenerbahçe önünde ezilen ve "tarihi bir farktan rakibin neredeyse dalga geçmesiyle kurtulan" takım da Galatasaray değil miydi?.. Neydi bir hafta arayala iki Galatasaray arasındaki fark?.. 80 dakika onca fırsat, onca kaçan ya da kaleci tarafından kurtarılan gol, direklerden dönenler dahil onca şut ve yüzde 64 - yüzde 36'lık top hakimiyeti oranından sonra, "nihayet" güç olarak tükenen Sivasspor'a, maçta "Biri Hakan Şükür'ün, diğeri Uğur'un yaptığı" sadece "iki tanecik" gollük ortanın sonuncusundan faydalanan ve Uğur'la beraber sahanın en iyisi olan Nonda'nın attığı golle galibiyete uzanışı, "Hakan'ın yerine Ümit'in girişine bağlayacak kadar" komik analizler yapan bazı - yazar çizerlere rağmen, farkın "Galatasaray'ın doğru bir forvet hattı kurması" olduğunu bilmem ki anlamayan kaldı mı?.. Ve de "korner organizasyonları yoksulu, orta fakiri" bir Galatasaray'ın hocalarının antrenmanlarda "ne yaptığını" da anlamayan kaldı mı?.. Takımda "durum" böyle iken, yönetimde ne var, ne yok?.. Bir yönetim düşünün ki, son 10 yılda, "sözüm ona", Galatasaray'ın UEFA Kupası ile Süper Kupa'nın kaldırılışından ve de "önceki sezonun unutulmaz şampiyonluk gecesinden" sonraki "en mutlu ve en önemli günü" sayılan "stat temel atama töreninde" bütünüyle bir araya gelip kucaklaşamıyor ve "bu temelin gerçekleşmesi için onca gayret gösteren ama geri plânda kalan yöneticiler", Başkan tarafından "görünmesinler" diye oraya buraya iteleniyor!.. Zira Başkan, "baş pehlivan" olarak ortada tek kalsın ki, seçime "Ben yaptım, ben varım" diyerek "tek başına" girsin!.. Peki ama "bütün bunlara rağmen" takım hâlâ ve nasıl lider?.. Onun cevabı, "rakiplerinin başarısızlığında!.." Ve "birkaç maçta" açıkça görünen "lehteki" hakem hatalarında!.. "Bu kötü" tablo tez elden düzeltilmezse, ikinci yarıda ne olacağını hep beraber göreceğiz!.. Ya Avrupa Kupaları?.. Onu hiç sormayın, Galatasaray, "3'üncü sınıf" bir Yunan takımına geçilip elenmemek için, "bu gece" Bordeaux'nun inayetine muhtaç hâlde!.. "UEFA Kupası'nı alacağız" diye yola çıkan Başkan ve Sportif Başkan Yardımcısı'nın bilmem ki "büyük" hocaları ile beraber yüzleri kızarıyor mu?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.