Daha Gazanfer Bilge'nin acısı hafiflemeden, bu defa Değer Eraybar'ı kaybettik!.. Türk spor tarihinin en büyük sporcularından biriydi, Eraybar ve de Türk Voleybolu'nun da "birinci" ismi!.. Onunla ben "genç" bir spor yazarı iken, O'nun "Türk voleybolunun o günden bugüne Dünya standartlarında 'en iyiler arasına giren' en büyük Türk voleybolcusu" olduğu günlerde tanışmıştık. Çok iyi sıçrar ve hücumu da, savunmayı da "üst düzeyde" yapardı; smaçları müthişti. "Az milli maç yapılan" bir dönemde, "100 defa milli olmayı" başaran ilk Türk voleybolcusu oldu. Aynı yaştaydık; voleybolunu seyretmeye doyamazdım; arkadaşlığını, dostluğunu ise unutmam mümkün değil!.. Çok yıllar önce bir dönem, İstanbul'da "gazetecilik yaparken", voleybolu bırakmış olan Değer de "bizim gibi" Babıali yokuşundaydı. Çok gece geç saatlerde "iş çıkışı buluşur", yokuşu beraber iner, bir sabahçı kahvesinde ya da çorbacıda oturur, çay ya da çorba içerken lâflardık!.. Rahmetli Oktay Kurtböke de "üçlü gece ortaklığımızın" içindeydi!.. Değer, tam tabiri ile "sımsıcacık" bir dosttu; sohbeti,esprileri soğuk kış günlerinde insanın içini ısıtırdı!.. Hastalığını geç duydum, sevgili Ercan Güven ve sevgili Bilgin Gökberk yazmasalar, belki de hiç duymayacaktım. Galatasaray yöneticilerinin vefasızlığı yüreğimi yaktı; "ağır bir yazı yazdım"; ama ne fark eder; çok geçmeden Değer gitti!.. Aslında, dünyamız "vefasızlık" dünyası!.. Ancak "öldükten sonra", tabutların başında göz yaşı döküyoruz!.. Üstelik, cami avlusunda çoğunluğumuz "iş konuşurken, espriler yaparken, cenazeden sonra hangi filme gideceğimizi tartışırken" gözyaşı döküyoruz!.. Sonra kabristan ve acı gerçek; hayat devam ediyor ve "vefa nutukları da atılmaya" devam ediyor!.. Hey gidi "vefa" hey, sen ne bulunmaz Hind kumaşısın böyle!.. İşte "son günlerde", sadece ve sadece "Laik Türkiye Cumhuriyeti'nde" ve de "inancı gereği", geçen yıl son derece çirkin olayların cereyan ettiği "Galatasaray futbol takımının ağır cezalar aldığı" Ali Sami Yen Derbisi'nde olanların "bu yıl tekrarlanmaması için" taraftarlara dönük olarak "ülkenin her yerinde kutlanan ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile Türk Diyanet Vakfı'nın gerçekleştirdiği Kutlu Doğum Haftası'nın içinde bulunulmasından da söz ederek" yaptığı "hoşgörü, sevgi ve dostluk çağrısı" yüzünden "Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu olan" Hakan Şükür'e reva görülen muameleye bakın; tek kelime ile çok çirkin!.. "Laikliğin dinin devlet işlerine karışmaması kadar, inanç hürriyeti de olduğunu unutan" kafaların, "Kutlu Doğum Haftası içindeyiz, Peygamberimizin hoşgörüsüne lâyık olalım, maça palalarla, bıçaklarla değil güllerle gelelim" çağrısı yüzünden, Hakan Şükür'e yorum ve yazılarıyla yaptıkları "ağır" baskı, "bu baskıyı yapanların" ne kadar "laik(!) olduklarını" ve de Anayasa teminatı altındaki "ifade hürriyetine" ne kadar saygı duyduklarını çok iyi gösteriyor; hafta içinde kutladığımız "23 Nisan Milli Hakimiyet ve Çocuk Bayramı'nın temeli olan" Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni büyük Atatürk'ün "kurbanlar keserek, dualar okutarak açtığını" unutup!.. "Söyleniyor, iddia ediliyor" diye başlayıp, Hakan Şükür'ün sözlerini "akla hayale gelmeyecek" yerlere çekerek yorumlayanlara söyleyeceğim tek söz var; "biraz" insaf!.. Değer tam bir hoşgörü, vefa ve sevgi adamıydı!.. Bazı insanlar vardır; onlara "ölümü hiç yakıştıramazsın"; işte sevgili Değer de "öyle" bir insandı!.. Sporumuzun anıt adamlarından biri!.. Bilmem ki, "gençlerimizden kaçı" onu tanıyor, tanıyabiliyor?.. Daha doğrusu "bizler", gençlerimize onu tanıtabildik mi?.. Spor teşkilâtımız, Voleybol Federasyonlarımız, "onun için" ne yaptılar?.. Değer'in değerini bilemedik; nur içinde yatsın!..