Spor Bakanımız Akif Çağatay Kılıç çok iyi niyetli!..Spor ve elbette futbol işlerimizin düzeleceğini söylüyor, "şiddet olaylarının önleneceğine" inanıyor ve "Azalmaya başladı" diyor!..
Dilerim ki, "haklıdır" ve de "haklı çıksın!.."
Ama, yurdun dört bir yanında gelen haberler, "iyi niyetli bu görüşleri" teyit etmiyor!..
Olaylar artıyor, olaylar büyüyor; zira spor ortamına "sportif rekabet" yerine "düşmanlık" pompalanıyor!..
"Mavi boncukçu ve aciz" federasyonlarla, "Federasyonlar özerktir" mazeretinin arkasına sığınarak "seyirci olmayı seçen" bir genel müdürlükle, dahası, "pervasızca devleti bile tehdit etmeye kalkan, birbirleriyle en ağır hakaretleri yaparak tepişen", bitmedi; "yılın yarından fazlasını, hatta tamamını cezalı (!) olarak geçiren" başkanlarla, yöneticilerle dolu kulüplerimizle, "kulüp renkleriyle gözlerini ve beyinlerini kör etmiş" yönetici, yazar, çizer, yorumculara sahip spor basınıyla, bu işlerin düzelmesi mümkün mü?..
Sayın Bakan, geceleri televizyonlar arasında biraz zaping yapsın; "konusu spor / futbol olan" birçok programdaki "soytarılıkları seyretsin"; o programlardan yayılan zehrin, çocuklarımız, gençlerimiz, seyircilerimiz, taraftarlarımız arasında nasıl bir psikolojik ortam oluşturacağını düşünsün; bakalım, "bu kadar iyi niyetli olabilecek" mi?..
Kulüp yöneticiliği ve başkanlığı sırasında "her türlü naneden tadanları" federasyon başkanlıklarına, yönetimlerine getirdiğimiz bir ortamdayız!..
En büyük ve en eğitimli kulüplerimizden birinin başındaki "hukuk profesörü" Başkan'ın, "alt yapıdan gelen gencecik bir sporcuyu, soyunma odasında onca sporcunun ve insanın önünde küfürler yağdırarak tokatlamasını normal karşıladığı" ve de "Hocamızın arkasındayız, çocuk Federasyon'a şikayet etmekle yanlış yaptı, babası da işe karışmamalıydı" dediği bir ortamdayız!..
"Milli Takım arkadaşlarının odasını, kadın yüzünden arkadaşı tabancalı bir zorba ile basan" futbolcunun, "ceza kurulu yerine, milli takıma davet edildiği" bir ortamdayız!..
Deveye sormuşlar; "Boynun neden eğri" diye, o ünlü cevabını vermiş deve; "Nerem doğru ki?.."
Evet, sahi sporumuzun neresi doğru ki; Kulüpler Yasası taslağını bile, "devenin en eğri olan" yerlerine gönderiyor, onlara emanet ediyoruz; Kulüpler Birliği'ne ve Federasyona! Rahmetli İsmet Paşa sağ olsaydı, ne derdi; "Hadi canım siz de!.."
Yazık çocuğa!..
"Çocuk"; kim bu "çocuk"; 33 yaşındaki kendi kulübünün takımına, milli takıma yıllarca kaptanlık yapmış, yüzlerce maç oynamış bir futbolcu!..
"Bana, aileme, anama babama tribünden küfürler yağdırdıkları için moralim bozuldu, oynayamam" diyerek, "kritik bir milli maçın başlamasına çok az kala", eldivenlerini çıkararak, "önce sahayı, sonra da stadı terk eden" Volkan!..
"Ceza alması gerekirken", basınımızın anlı şanlı yazar ve yorumcuları tarafından korumaya alınan, "Federasyon'un ve Milli Takım Teknik Direktörünün çabalarıyla kurtarılan", dahası "eleştirdik" diye, onca "hakaret" maili, telefonu aldığımız bir sporcu!..
"Çocuk" nitelendirmesi de, o günlerde "Çocuğu korumak ve yanlışına haklı bir gerekçe etiketlemek için çırpınan" anlı şanlı bir yorumcumuzun, TV ekranından Volkan'ı takdimi!..
Ne oldu; "milli maçı bırakıp gitmesine sebep olan" tribün olayı, bilirkişi kurulları da kurularak, her yönü ile araştırıldı, kamera çekimleri incelendi, dava açıldı, tanıklar dinlendi; anlaşıldı ki, "iddia edilen küfür yağmurunun şüphelisi"; bir kişi, evet "sadece" bir kişiydi, o kadar!..
Ve "bu olayda stadı ve taraftarı damgalanan" Galatasaray'ı aklayan bir durum da vardı; "o şüpheli de Galatasaraylı değildi!.."
Buna karşılık, o "aileme, anama, babama küfredildi" diyerek "milli maçı bırakan" Volkan, çok geçmeden "bir insana sarf edilebilecek en ağır küfrü ettiği için 4 maç ceza aldı"; dahası, Tahkim Kurulu "cezayı onarken" gerekçe yazdı; "Aslında tekerrür var, hakemin ikazına rağmen küfrün defalarca tekrarı var, onun için verilen ceza az. Ama bizim statümüz, itiraz olmadan cezayı arttırmaya engel, onun için Disiplin Kurulu'ndan gelen cezayı aynen onadık!.."
Nerede benim federasyonumun anlı ve de şanlı "hukuk müfettişleri, hukuk kurulu?" ve de "bu gerekçeyi okuyan" Disiplin Kurulu üyelerinin, bilmem ki "yüzleri kızardı" mı?..
Bütün bunlar bir yana, benim asıl sorum, "o gün, milli maçı bırakıp giden çocuğu savunan" ve de bugün "o... çocuğu" küfründen bile ceza almaması için, "Hakem raporunda yok" diye yalanlar uyduran spor medyama; "gerçek" ortaya çıktı; "yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmadı"; bilmem ki, yüzünüz kızardı mı?..
Mesela, bunların başında gelen, sevgili Rıdvan Dilmen'e bir küçük notum var; "çocuk" diye vasıflandırarak savunmaya çalıştığın ve "o günkü küfür iddiasıyla maçı bırakıp gitmesindeki gerekçesine hak verdiğin" futbolcunun, "bugün yaptığına ne diyorsun"; hâlâ "çocukcağız" olarak mı görmeye devam ediyorsun; hiç olmazsa birkaç cümle yazıver de öğrenelim; iş Melolara, Ergin Atamanlara gelince nasıl da bülbül kesiliyorsun!..
Acaba?!.
"Lafı uzatmadan" söyleyeyim; İDDAA yönetimine bir önerim var; listeye aldıkları basketbol maçlarından "handikapı" ve "toplam / alt ve üstü" kaldırsınlar; bu konuda "öyle şeyler anlatıldı" ki bana, inanamadım, ama "Ya doğruysa" diyerek de tüylerim diken diken oldu!..
Elimde belge, yanımda tanık olmadığı için "anlatılanları" yazamıyorum!..
Ama içten bir dileğimi yazacağım; "Bana anlatılanlar, inşallah spekülasyondur, uydurmadır, iftiradır!.."
İnsaf!..
Evet, Trabzonspor'da işler iyi gitmiyor, Napoli önündeki hezimet ve oynanan futbol için çok şey söylenebilir, yazılabilir; zaten söyleniyor ve yazılıyor!..
Elbette "böyle" zamanlarda "Vur Abalıya" yarışı başlar; ama ortada bir gerçek var ki, Ogün Temizkanoğlu'nun "Bu işler bilgisayarla olsaydı" başlıklı "kin dolu" yazıları, hak etmiyor, "Abalı!.."
Durmadan alınan oyuncularla, yeni bir takım oluşuyor, dahası, onca sakatı, onca cezalısı var; bitmedi, sahaya "sadece 4 yedekle" 15 kişi çıkabiliyor; takım kurmada "çok mevkide tercih hakkı bile yok"; İtalya Ligi'nin "tepedeki oturmuş takımlarından biri" olan Napoli'ye, üst üste "ferdi hatalardan doğan" goller yiyerek 4-0 mağlup olunuyor; "Vur Abalıya"; elbette "vur" da, biraz da "insaf et" ; elini vicdanına koy, öyle vur!..
Rastgele!..
Beşiktaş Liverpool'a karşı İstanbul'da ne yapar; "her şeyi yapar" ama, "bu takımla nasıl yapar"; işte bütün mesele!..
"İnanç, hırs, coşku" tamam da, haftalardır ortada ki, takımın futbol dişlileri, "Çabalama kaptan ben ancak bu kadar giderim" ayarına düşmüş vaziyette!..
Mevsim başının "darmadağınık" Liverpool'u toparlanırken, mevsim başının "parıldayan" Beşiktaş'ı, giderek sönükleşiyor; keşke tersi olsaydı, o zaman çok ümitli olurduk!..
"Gol yemeden" Liverpool'a "iki gol atmak"; zor; tur, "şimdilik" Liverpool'un elinde; "futbol bu"; elbette "o elden alabiliriz" de!..