Devrim ve pabuç!..

A -
A +

İçerde "herkes", dışarıda "futbolu izleyenler" Beşiktaş'tan söz ediyor, Beşiktaş'ı konuşuyor, Beşiktaş'ı tartışıyor ve Beşiktaş'ı seyrediyor!.. Yıllardır eleştirilen, yerden yere vurulan bir Başkan ve "onun ekibi" inanılmaz bir "devrim" yaptı; yooo sadece "Beşiktaş Kulübünde değil", Türk Futbolu'nda!.. Beşiktaş "şampiyon olur" mu, bilmem, zaten "işin o tarafı" beni hiç ilgilendirmiyor; onunla Beşiktaşlılar ilgilensin; ben bir "spor insanı" olarak, Beşiktaş Futbol takımı'nın "seyrine doyum olmaz" futbol gösterileriyle ilgiliyim ve açıkça "hiç bir maçını kaçırmak istemediğimden", haftalık "özel hayat" düzenimi Beşiktaş'ın maçlarına göre ayarlayarak, 2000'li yılların Galatasaray'ından beri, ilk defa "bir Türk takımının futbolunu seyretmek için" TV başına geçiyorum!.. Kutluyorum Yıldırım Demirören'i ve arkadaşlarını; kutluyorum "nasıl bir hoca olduğunu gösteren" ve de "herkese ders veren", dahası çok eleştirilen ve hatta "alay" bile edilen "Türkiye'de 30 yıl öncesinin futbolu oynanıyor" sözü ile "ne demek istediğini" herkese anlatan Schuster'i!.. Dün sabah "bu satırları yazmadan önce" bahçeye çıktım ve evimin damına baktım; aaaa bir de ne göreyim; Aziz Yıldırım'ın, Adnan Polat'ın, Aykut Kocaman'ın, Hagi'nin pabuçları damda!.. "Böyle" giderse, o pabuçlar, orada daha uzun süre kalacak galiba!.. Kızmaca yok!.. Yıllar yılı, eskisiyle, yenisiyle, Galatasaray'ın basketbolunu yönetenlere mesajımdır, stop. Bunca zamandır izliyorum, stop. Takıma aldığınız bir "yabancı" oyuncu da, hiç olmazsa takımın zora girdiği maçlarda, durumu kurtarabilecek kabiliyette olsun, stop. Anadolu'nun bazı ilçe takımları bile "çok iyi yabancı basketbolcular bulurken", kuzum Allah aşkına, sizler bu yabancıları seçmek için çok mu gayret sarf ediyorsunuz, stop. Yoksa "bunları size aldıran", çok ama çok sevdiğiniz bir-iki "basketbolcu pazarlayıcısı" arkadaşınız mı var, stop. Merak ediyorum, stop. Bilgi rica, stop. Selamlar, stop. Öcal Uluç, stop. Beşiktaş'a yakışacak stat!.. Beşiktaş, "İnönü Stadı'nın yıkımına başlanacağı için" gelecek sezon maçlarını nerede oynayacak?.. Futbolu, ülkemizde yeniden "futbol güzelliği hâline getiren" Beşiktaş takımı, Galatasaray'ın Seyrantepe'deki stadında oynamalı; hem stat Beşiktaş takımına, hem de Beşiktaş takımı stada yakışır!.. Bu takımı ve bu futbolu da "her maçta" 50 bin kişi "tribünde" seyreder; belki Galatasaray yönetimi de "bu görüntülerden" ders alır!.. Futbolu "transferde" bilmek!?.. Galatasaray'da "yabancı transferi" yıllardır tam bir komedi; o yüzden "borç içindeki" kulübün milyonlarca doları ve eurosu adeta sokağa atılıyor!.. "Komedi" burada da bitmiyor; "baş aktör" Adnan Polat sahne alıp diyor ki; "Ben futbolu bilirim, futboldan çok iyi anlarım!.." "Futbolu bildiğini" hepimiz biliyoruz, ama ne yaptığını "birkaç çarpıcı örnek" ile anlatayım: Avrupa'nın "en disiplinli", hatta "katı" disiplinli, "bu konuda taviz vermez ve nefes aldırmaz" hocasını getiriyorsunuz futbol takımının başına; Feldkamp'ı!.. Ve de futbol takımına da Avrupa'da "disiplinsizliği ile dillere destan olmuş" ve bu sebeple Almanya'da Galatasaray'a gelmeden önce oynadığı takımı "şampiyonluktan etmiş" Brezilyalısını alıyorsunuz; Lincoln'ü!.. Bu "transfer komedisinin, nasıl drama dönüştüğünü" ve hem Feldkamp'ın, hem Lincoln'ün, hem de ve asıl Galatasaray'ın neler kaybettiğini hepimiz gördük ve yaşadık!.. "Lincoln olayından ders alınmamış" olacak ki; bu defa tıpkı "Lincoln gibi" disiplinsizliği ve gece hayatına düşkünlüğü ile ün yapmış Jo'yu "devre arasında" alıp getiriyorsunuz; bu sırada da takımın başında "disiplini umursamayan, futbolcuları başıboş bırakan" ve bu sebeple "onca kupa aldığı" Barcelona'da kapının önüne konulan Rijkaard var; sonuç ortada; hem Rijkaard, hem Jo, hem de Galatasaray "neler" kaybetti!.. "Şimdi", Jo, İngiltere'de, Manchester City gibi "yıldızlar karmasında kendine yer buluyor"; Lincoln ülkesinde "çok iyi oynuyor", dahası, Rijkaard'ın adeta "yok etmek için" özel çaba gösterdiği Elano, bakın neler yapıyor Brezilya'da!.. O günlerde "bunları yazdığımız" için bizi "Galatasaray düşmanı" ilân eden, Rijkaard'ın arkasında dura dura Galatasaray'a "bu oyuncularla beraber" çok şey kaybettiren kim (Neredeyse Servet'i de kaybettiriyordu); "futbolu bilen" Başkan!.. Bütün bunları "neden" yazdım; aslında "daha birçok örnek verebilirim" ama "niyetim" başka; niyetim Hagi'nin Galatasaray takımında "ne yapmak istediği" ve de "futbolu bilen" Başkan Adnan Polat'ın, bu defa ne yapacağı ?.. Gazetelerde "Hagi Arda'yı defterden sildi, Başkan'a 'Müşteri bulursanız hemen satın' dedi. Arda'nın 'kaptan olduğu hâlde' takımına ve etiketine sahip çıkmadığını düşünüyor Hoca" gibi haberler çıkıyor; Başkan Adnan Polat'tan ses yok. Halbuki "işine gelmeyen" bir "sinek uçtu" haberi çıksa, Resmi Site'de hemen tekzip edilir ve haberi yazana da, yayınlayan gazeteye de yıldırımlar yağdırılırdı. Demek ki, "haber doğru"; Arda'yı, Polat-Hagi ikilisi "infaz etmiş bile", adım adım sehpaya çıkarıyorlar!.. Şimdi "siz Arda olsanız", psikolojik olarak "nasıl toparlanacak" ve "nasıl" oynayacaksınız; dahası "bu duruma düşmüş" bir futbolcuyu "kim alır" "kaça" alır; nereden gelecek 15-20 milyon euroluk teklifler?.. Tıpkı "Misimoviç olayında olduğu gibi" Galatasaray'ın kaybını görüyor musunuz; ama Hagi'nin umurunda mı; Romanya'dan, sevgili Beccali'sinden "bir futbolcu daha alır" keyfine bakar!.. Bir Kayserispor'un "ocak transferinde aldığı" yabancı futbolculara bakın ve "kaça alındıklarını" öğrenin, bir de Galatasaray'da "Hagi'nin aldırdıklarına" bakın ve Galatasaray'a "kaça mal olduklarını" soruşturun; farkı fark edecek ve "gerçeği" anlayacaksınız!.. "Futbolu bilen" bir başkan var Galatasaray'ın başında ama, Adnan Sezgin'ler, Hagi'ler de var; işte "bütün" mesele!.. Spor Toto'da neler oluyor?.. Sakın ola ki, "Fenerbahçe'ye ve Basketbol Federasyonu'na verilen" milyonlarca dolardan (yoksa "trilyonlardan" mı desem); işte "onlardan" söz etmeyeceğim; o konuları "Ankara'dan 600 kilometre uzakta olduğum için" Ankara'da görev yapan spor yazarı arkadaşlarıma bırakıyorum; benim "anlatacağım" olay başka!.. Gelmiş geçmiş "en başarılı" Spor Toto Müdürlerinden olan Erdenay Oflas "bir gün" ve de "beklenmedik" şekilde "görevden alınınca", haklı olarak idari yargıya gitmişti; aradan 6 yıl geçti ve "dava" bitti; Oflas kazandı, mahkeme "bu sürede kaybettiği bütün haklarının ödenmesi" ve de daha önemlisi "göreve iadesi" kararını verdi. Mahkeme kararına rağmen, "Oflas göreve iade edilmedi"; şimdi yeni bir sayfa daha açılıyor; "göreve iade etmeyenler" için "görevi kötüye kullanma ve tazminat" davaları; bakalım "bu defa" ne olacak?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.