Mimar Sinanımız'la, "Türk" diye ve "haklı olarak" övüneceğiz!.. Sokollu Mehmet Paşa'yı "Türk büyükleri içinde" haklı olarak mümtaz bir yere koyacağız!.. "Onlar gibi" daha nicelerini, "Tarih kitaplarımızda" Türk çocuklarına haklı olarak "Türk oğlu Türk" diye okutacağız!.. Amma iş "Elvan'a gelince", çıkıp diyeceğiz ki; "Onu alkışlıyoruz, seviyoruz da, ama gurur duyamıyoruz, zira o Türk değil, devşirme!.." Ya "kiminle" gurur duyuyoruz?. "Atatürk'ün kızı" Süreyya ile!.. "Mehmet Orelyu da kim oluyor, o her şeyi ile Brezilyalı nasıl Türk olur? Para için yapıyor, Ay-yıldızın değeri düşürüldü, milli takımı alkışlamam, Ulusal Marş (Halbuki İstiklâl Marşı)'ta ayağa kalkmam!.." Peki, "o oynamasa yerine Tugay oynasa ayağa kalkar, alkışlar mıydın?.." "Elbette kalkardım ve alkışlardım, zira o Türk oğlu Türk!.." Hadi canım siz de!.. Daha dün "Atatürk'ün kızı" Süreyya değil miydi; "Kafamı kızdırmasınlar, bir yığın ülke önüme para yığıyor, bırakır gider, o ülkelerin formasını giyerim" diyen!.. Buna karşılık geçen hafta sonunda "sakat sakat koşarak" ay - yıldıza "bir bronz madalya kazandıran", eylül ayında Avrupa Kıtası'nı temsilen Dünya Kupası'nda yarışacak olan kimdi; "devşirme" dediğimiz Elvan!. Nerede, Süreyya?!.. "Emre'nin cezalı olduğu"bu "en kritik dönemde", milli takımda oynamayacağını açıklayıp hâlâ inat eden kim; Tugay!.. Koşa koşa gelip "mutlulukla gururla oynayan" ve hem de Lüksemburg maçının en iyisi olan "kim"; hiçbir hileye, hurdaya baş vurmadan, Anayasa'ya ve kanunlarımıza uygun olarak "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı" olduğu hâlde "Türk kabul edilmeyen" Mehmet Orelyu!.. Olacak şey mi?.. Hâlâ, inat ve ısrar edenler var; "Olmaz da, olmaz!.." El insaf, insana nihayet söyletecekler: Bu ülkenin Millet Meclisi'nde "Türkiye Cumhuriyeti milletvekili olarak otururlarken", her fırsatta "Türkiye'yi bölecek girişimlerde bulunan, açıklamalar yapan", bitmedi; Türkiye Cumhuriyeti'nin can düş manları ile kol kola giren, terörist başı Abdullah Öcalan'dan emir ve talimat alan, "Ben Türk değilim, Kürdüm" diyenler "TC vatandaşı ve Türk sayılacak" ama iş Elvan'a, Mehmet Orelyu'ya gelince "Olmaaaaz"; öyle mi?.. "Atatürk ve devrimleri" deyince mangalda kül bırakmadan atıp tutacaksınız, ama Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" sözündeki "Türk tarifi" içine girenleri "Türk saymayacaksınız"; ne hakla?.. "Demokratım" diye övüneceksiniz, ama "Anayasa'nın, TC kanunlarının verdiği hakkı, hileye, hurdaya ve hülleye baş vurmadan kullanarak TC vatandaşı olanlara" çıkıp da "Sen Türk değilsin" diyeceksiniz; bu nasıl demokratlık?.. Fatih Terim, "teknik direktör" olarak, Galatasaray'a "UEFA Kupası'nı kazandırmakla" çok büyük iş yapmıştır, ama "Mehmet Orelyu'yu söylenenlere aldırmadan ve cesaretle milli takıma almakla" bence "insan olarak", hoca olarak ulaştığı başarı kadar "büyük bir iş yapmış", hatta İsviçre maçındaki defosunu bile kapatmıştır; kutlarım!.. İnanıyorum ki; Mehmet Orelyu, Türk Milli Takımı'nda daha nice başarılara imza atacak ve "bugün kendisini alkışlamayanları" mahcûp ederek, alkışlatacaktır!. TV'lere kurulup, gazete sayfalarındaki köşelerini döşeyip, "Mehmet Orelyu'nun yerine oynayacak bir yığın Türk futbolcu varken, onların önünü kapayan Fatih Terim, bütün prestijini sıfırladı" diyenlere, bir çift sözüm var: Yıllar yılı, Aurelio'nun Trabzonspor'da ve Fenerbahçe'deki "çok başarılı" maçlarında onun hakkında "destanlar yazanlar" ve onun için "Tam bir görev adamı" diye yaptıklarını ballandıra ballandıra anlatanlar, onu "yıldız yağmuruna tutanlar" acaba kimlerdi?.. Yazılarınız ve yorumlarınız arşivlerde duruyor; keşke dediğiniz gibi Selçuk'lar, Ayhan'lar, Volkan'lar, Mehmet Orelyu kadar "istikrarlı ve güvenli" birer "ön libero" olabilseler ve Mehmet Orelyu da, milli takıma "rakipsiz olarak girmek yerine", onlarla çekişseydi; keşke!.. Söylenecek ne var?.. Dostlar soruyor; "Lüksemburg maçı için bir şeyler yazmadın, ne düşünüyorsun?.." Bütün bir maç defansı, bütün bir maç orta sahası, ilk yarıda hücum hattı "olmayan" ve "Türk değil, oynamasın" diye kampanyalar başlatılan Mehmet Orelyu ile ikinci yarıda oyuna giren Hakan ve T ümer olmasa "seyredilecek tek oyuncu göremediğim" bir takımın beni "sıkıntıdan patlatan" futbolu için bilmem ki ne söyleyeyim?.. Yine de endişe duymuyorum; Malta'yı yeneriz!.. Yeneriz de, ya sonrası?.. Biraz sabırlı olmak!.. "Acûl" davranmanın insanları hem de kısa zamanda "mahcûp" edeceğini hep yazdım, söyledim; biraz sabır, işte bütün mesele!.. Bazen ben de, mesela geçen pazartesi gecesi sevgili kardeşim Hıncal Uluç'un da yaptığı gibi, hemen hemen hepimiz "acûl davranarak", hiç yoktan mahcûp olacağımız gerçeklerle kısa zamanda karşı karşıya kalıyoruz!.. Dedi ki, sevgili Hıncal, 90 Dakika'da; "Bu federasyon, seçimlerde kendisini destekleyen Trabzonspor Başkanı'nı Disiplin Kurulu'na veremez. Bu federasyon, seçimlerde oy beklediği için kulüplerin üzerine gidemez!.." Daha "yeni bir 90 Dakika gelmeden" Nuri Albayrak'ın Disiplin Kurulu'na verildiği ve "1 ay ceza aldığı" çok değil 5 gün geçmeden ortaya çıktı!.. Ve tabii "bu arada", çok kişi, yorumcu, yazar çizer bir başka gerçeği de atlıyor, gözden kaçırıyor: Halûk Ulusoy, yönetmelik gereği "bundan sonra" yeniden Federasyon Başkanlığına aday olamayacak ve Federasyon Başkanlığı seçimine giremeyecek!.. Soru şu: Diyelim ki, "düne kadar oy için taviz verdiği" kulüplere ve kişilere, son seçimden sonra, "neden" taviz versin ki?.. Örnek adam!.. Daha maçın başında "mutlak" bir penaltınız verilmiyor, üstelik bu penaltı verilse, rakibin kalecisi de "kırmızı kart görerek" oyun dışı kalacak ve 10 kişi kalan rakibinizden "puan" hatta "puanlar" alma ihtimaliniz çok yüksek!.. Hakem "o pozisyonda" Mondragon'u ihraçtan, Galatasaray'ı penaltıdan ve 10 kişi kalmaktan kurtarıyor ve maç 4 - 0 yenilginizle sonuçlanıyor!.. Maçtan sonra, size soruyorlar; "Hakem, verilmeyen penaltı?.." Koca Trabzonspor Başkanı'nın "bütün bir aileyi çetecilikle suçladığı" bir haftada, Kayserispor Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam'ın söylediklerine bakınız: "Biz eksiklerimizi, hatalarımızı, yanlışlarımızı başkalarına fatura etmeyiz. Kötü oynadık, hatalar yaptık, yenilgiyi hak ettik, yenildik. Ben hakemler hakkında konuşmam!" Başta hakemler olmak üzere, bütün teknik adamlara, kulüp yöneticilerine, başkanlarına, hatta biz spor - futbol yazıp çizenlere, konuşanlara tam tamına "büyük" bir ders!.. Alnından öpülecek ve "fair play ödülü" verilecek bir "adam gibi adamla karşı karşıyayız"; teşekkürler sevgili Ertuğrul; soyadın gibi "sağlamsın"; ne olur hiç değişme, öyle kal!.. İşte spora bakış açımız!.. Haber, "yorumunu" da, "içler acısı gerçeği" de içinde sakladığı için, sütunuma almakla yetiniyorum: "5 salise ile bronz madalyayı kaçıran ve Avrupa 4.'sü olan Halil Akkaş, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi'nde devamsızlıktan sınıfta bırakıldı. Atletizm Federasyonu'nun Halil için gönderdiği ve izinli sayılmasını istediği kamp ve yarışma programı, Dumlupınar Üniversitesi tarafından dikkate alınmadı. Okuluna devam etmek ya da yarışlara katılmak arasında tercih yapmaya zorlanan genç sporcu, milli formayı seçti ve son sınıftaki tüm derslerden bırakıldı. Milli atlet, başka bir üniversiteye yatay geçiş yapabilmek için girişimlere başladı. Genel Müdür Mehmet Atalay şimdi Halil Akkaş'a okul arıyor." Yine de "ihtiyatlı" davranarak "haber doğruysa" diyorum ve ekliyorum: Üniversitenin "disiplin sever ve ilkeli" bütün yöneticilerine bravoooo!.. Yanlış kere yanlış!.. Milli Takımlar Teknik Direktörü ile Merkez Hakem Kurulu Başkanı'nın TV ekranlarında ve yüz binlerce seyirci önünde düştüğü duruma bakın!.. İkisi de "hem esastan, hem de usûlden haksızlar!.." Zira, ikisi de hâlâ ve hâlâ anlamıyorlar ki; "Ben TV'ye çıkarsam, ben gazeteye konuşursam", bunlar "ne söylersem söyleyeyim" Fatih Terim'in ya da Mustafa Çulcu'nun sözleri değil, "Türk Milli Takımı Teknik Direktörü'nün ve Merkez Hakem Kurulu Başkanı'nın sözleridir!.." "Efendim, bu benim şahsi fikrim, söyleyemem mi?" Hayır, "o senin şahsi fikrin olsa bile, o senin şahsi fikrin değildir; Türk Milli Takımı Teknik Direktörü'nün ya da Merkez Hakem Kurulu Başkanı'nın fikridir, sözüdür!.." Öyleyse, TV'lere çıkıp, gazetecileri toplayıp, ne Milli Takımlar Teknik direktörü, Merkez Hakem Kurulu Başkanı'nı ve uygulamalarını eleştirebilir, ne de Merkez Hakem Kurulu Başkanı "Mehmet Orelyu'nun milli takıma alınmasıyla dejenerasyon başlamış olur" diyerek, Milli Takımlar Teknik Direktörü'nü eleştirebilir!.. "Bunlar" söylenecekse, "Federasyonun çatısı altında, kapalı kapılar arkasında yüz yüze konuşulur" ve orada söylenir!.. Çulcu, "Kendi görüşüm" diyerek, Milli Takım Teknik Direktörü'nü "çok ağır şekilde eleştirenlere güç verecek" bir gösterinin ortağı olmuştur; çok yanlış!.. Yarın, Milli Takımlar Teknik Direktörü de çıkıp "Kendi görüşüm" diyerek Çulcu'nun uygulamalarının "Türk hakemliğinde dejenerasyona sebep olduğunu söylerse", ne olacaktır?.. "Böyle" şey olur mu?.. Terim'e gelince, TV oturumuna, "meramını ve haddini çok aşan" bir üslûp ile katılmış, neyse ki "çok çirkin" atışmalar, Mustafa Çulcu'nun nezaketi ve soğukkanlılığı ile önlenmiştir!.."Bir musibet bin nasihatten iyidir" demiş atalarımız, inşallah başta Terim ve Çulcu olmak üzere, "sorumlu ve görevli olan" herkese "bu olay" ders olur!..