Efendim, eyyamcılığın ve popülizmin zirvesi olan "birkaç kendini bilmez" diye diye "bugünlere geldik" ve bakıyorum hâlâ "aynı" terane; gideceğimiz günler, bugünleri de aratacak!.. Kim olursa olsun, hangi kulüp, hangi takım olursa olsun, "talimatlarda yazılı olan" cezalar ile "adil ve eşit olarak" cezalandırılsaydı, bugünlere gelmezdik; ama "o büyük, bu küçük zihniyeti ile", eşit ve adil olarak yapılması gereken uygulamalar "çifte standarda dönüştürülünce", her maçta her şeyin olması kaçınılmaz hâle geldi ve bu defa da piyango Gaziantepspor'a vurdu; Gaziantepspor "müstahak olduğu" ve de "büyük-küçük ayrımı yapılamadan her kulübe örnek olacak" cezayı almalıdır!.. "Örnek" bir ceza da, maçın hakemi ile "başı yarılan" yardımcı hakemine verilmelidir; Emre Güngör'ün "kornere kendi attığı" topa, hem de "başı yarılan" yardımcı hakeme el kol işaretleriyle itiraz ederek, tahrik ettiği bir grup seyirci, üstelik tepkisini "pet şişeleri sahaya atarak" gösterdiği hâlde, olayın sonunun, "hemen önlenmezse", nereye gideceğini tahmin edemeyen iki hakem var ortada!.. "Böyle yapılması gerekirken", maçın hakemi, üstelik "seyirciyi iyice çileden çıkarmak istercesine", bir "çöp temizleyicisi gibi" korner köşesinin etrafına atılan pet şişelerini toplayıp, sahayı baştan başa geçerek, bugüne kadar "pek görülmemiş" bir gösterinin başrolüne soyununca, bombanın fitili ile ateşi yan yana getirdiğinin farkında bile değil!.. Ve de, "ateşin fitile değmesi" de "işte o kornerde", bu iki hakemin "işbirliği ile" gerçekleşiyor; "bu korner atışında çok dikkatli olmaları gerekirken", tam aksini yapıyorlar ve de Bursaspor Kaptanı'nın, Gaziantepspor Kaptanı'na "bariz faul yaparak" attığı golü, "nizami" sayıyorlar; biri 3-5 metre ötede ve "pozisyonu tabak gibi" görüyor, öteki de "biraz daha uzakta" ve "yandan" pozisyonu "çok daha iyi ve net" seyrediyor!.. Dahası da var; madem MHK'nın "Hakemlere saha dışından bir taciz olur da, yaralanırlarsa, hakem oyunu tatil edip, soyunma odasına gidecektir" yönünde "kesin" talimatı vardı da, bu nasıl bir "olmaması gereken" tereddüt ve fetret dönemidir ki, sahanın ortasında hakemler, federasyon temsilcisi ve gözlemci "dakikalarca bitmek bilmeyen" ve de tribünlere, TV'lere, yanlarına gelip giden futbolculara, teknik direktörlere açık ama dudaklar ellerle kapatılmış olarak bir "karar" konferansı (!) yaptılar; yoksa, bu müddet zarfında birilerinden "fikir sorulduktan" sonra mı "MHK'nın talimatının uygulanacağını" akıl edilebildiler?.. Bitmedi; bu arada, geçen hafta Galatasaray maçında Gaziantepspor'u yakan Emre Güngör de, bu defa sadece takımını değil, koca bir kenti yakan "provokasyonu ile" fair play felaketinin "gizli yapımcısı" olarak elini kolunu sallayarak soyunma odasına gidiyor!.. Aslında, "o da, bu çirkin oyunun figüranlarından biri"; zira Merkez Hakem Komitesi ve "onun hakemleri", her maçta "defalarca ve defalarca olan" bu tip provokasyonlara, "seyirci tahriklerine" seslerini sedalarını çıkarmıyorlar, bıraktım "kart" çıkarmayı, hatta "uyarı" bile yapmıyorlar; öyle olunca da "her düdüğe itiraz" ve hakemlere "dilli ve vücut dilli fırça" Türkiye'nin futbol sahalarında adeta "alışkanlık" hâline geliyor ve de "bazılarında" bomba işte böyle ateşleniyor!.. Soruyorum, Oğuz Sarvan'a; Emre ve "Emre gibilerin yaptıkları" açıkça "sportmenliğe aykırı hareket" ve hatta "hakemi aldatmaya teşebbüs" değil midir, dahası, "hakeme dil ve el uzatmak" değil midir; peki neden "uyarı" ve devamında "sarı kart" yok?.. "Olmayınca", Emre'ler ve "Emre'leri örnek alan" Mustafa'lar, Ahmet'ler, Mehmet'ler, Hans'lar, Santos'lar, Mobutu'lar da "aynı çirkinlikleri" yapmak ve seyircileri tahrik etmek için "kendilerinde hak" görmüyorlar mı?.. Ya son Fenerbahçe -Beşiktaş derbisinde olduğu gibi, ülkenin hemen hemen her stadında "yığınla federasyon yöneticisinin, kurul üyesinin oturduğu" şeref tribünlerinde, protokol tribünlerinde yıllardan beri rakip oyuculara, hakemlere "en çirkin kelimeler" ile bağıran, "Şerefsizler" demeyi alışkanlık hâline getiren kulüp başkanlarını, yöneticileri "görmeyen, duymayan ve kılını kıpırdatmayan" federasyon ilgililerine ve yetkililerine ne demeli?.. Ya "itirazlarını, burunlarını, hakemin burnuna sürtecek kadar" ileriye götüren, el kol hareketleriyle her türlü "vücut dili fırçası atan", dahası "TV kameralarına yakalanacak kadar" açık "çirkin hatta sinkaflı sözler" söyleyen futbolcuları "duymayan, görmeyen, sırtını dönen, başını başka tarafa çeviren" orta ve yardımcı hakemlere ne demeli?.. Son bir sorum daha var; "günün şartlarına uygun" ve de uygar ülkelerin hepsinde olan "sporda şiddet-doping-şike-ayrımcılık suçlarını" açık açık tarif ederek, bunlarla ilgili "adil ve caydırıcı" hüküm ve cezaları uygulamaya sokacak "doğru dürüst" bir kanunu yıllardır "yürürlüğe koyamayanların" bu olaylarda hiç mi sorumluluğu yok?.. Evet, Gaziantepspor, "affedilmesi mümkün olmayan" bu olay ile ilgili olarak "müstahak olduğu" cezayı almalıdır, tamam da, ya bu olaylara "kırmızı ışık yakmak" bir yana, tam aksine "sarı ve de yeşil ışık yakmak" için yarışanlara karşı yapılacak hiç bir şey yok mu, Allah aşkına?..