Sayın Sadık Söztutan Türkiye Gazetesi Spor Servisi Müdürü Size böyle bir dilekçe yazdığım için üzgünüm. Ama yazmak zorundayım. Bundan böyle beni, Göztepe'nin İzmir'de, 4 büyükler ile yaptığı maçlarda "yorum yazmak üzere" görevlendirmeyiniz. Aslında bilmiyorum, bu dilekçeyi "biraz değiştirerek", öncelikle İçişleri Bakanı'na, İzmir Valisi'ne, İzmir Emniyet Müdürü'ne, İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürü'ne, Futbol Federasyonu Başkanlığı'na ve Türkiye Spor Yazarları Derneği ile, Gazeteciler Cemiyetleri başkanlıklarına mı yazmalı idim? "Bu yaşta" hâlâ mesleğini seven "heyecan, coşku ve zevkle yapan" bir spor yazarı olarak, "dört gözle beklediğim" İzmir ekipleri ile 4 büyükler arasındaki maçları , tribünden çıplak gözle seyretmek keyfinden mahrum bırakmakla kendime verdiğim ceza, "bu maçlara girebilmek, seyredebilmek ve o sırada da yaşananları sineye çekebilmek işkencesinin" yanında hiç kalır!. Yıllardır yaza yaza çok kalem tükettiğim bir konuda bugüne kadar, bakanlar, valiler, emniyet müdürleri, federasyonlar ve spor teşkilatı pek bir şey yapmadığı, meslek teşekküllerimiz de "meseleye ağırlık koyamadıklarını sorunu çözemeyerek ispatladıkları" için tek çare olarak, böyle bir dilekçe ile size başvurmak kaldı!. Üzerinde "Spor Yazarları" yazan bir kapıda sivili, resmisi polisler tarafından itelenip kakılmak... "İçerisi dolu" denilerek, kapının, ellerindeki "basın kartlarına bakılmadan" gazetecilerin üzerine kapatılmaya çalışılmasını görmek.. "Dolu" denilen tribüne girince, "içerdeki mahşerin", sayıları gazetecilerin kat be kat üstünde olan "bir yığın ilgisiz insan" yüzünden olduğuna şahit olmak... Oturacak yer bulamayınca, derneğimizin İzmirli bir yöneticisi tarafından bulunan "kırık" bir koltuğun üzerine tünemek... İstanbul'dan gelen ve aralarında derneğimizin kurucularının, yöneticilerinin de bulunduğu "misafir meslektaşlarımızın" oraya buraya sığınabildiklerine şahit olmak.. Yerime oturur oturmaz, kafamın yanından bir cam şişenin geçerek tribünün cam duvarına çarpıp parçalanmasıyla irkilmek.. Bütün bir maç boyu, hemen yanımızdaki tribünden gelen "çok çirkin" tezahüratı dinlemek.. Bir Ramazan gecesinde yüzlerce, binlerce kişinin "Şarabı da içeriz, esrarı da çekeriz..Ananızı..." diye tezahürat yapmasıyla kahrolmak.. Maç bitiminde, etrafımıza düşen, kafalarımızın üzerinde uçuşan koltuklardan, cam şişelerden kurtulabilmek için birbirimizi çiğnemek ya da cam duvarların kenarına sinmek.. Bir genç polisin kalkanı altına sığınarak, tribünden kaçabilmek!.. Bütün bunları, yetkililerin ve de Göztepe Kulübü yöneticilerinin seyrettiğini de bilmek... Nedir bu? Spor öyle mi, sayın müdürüm? Olmaz olsun böyle spor!.. İşte aradan günler geçti, kimsenin kılı kıpırdamıyor!. Kıpırdayacağı da yok!.. Zira bu olaylar, yurdun dört bir yanında her hafta tekrarlanıyor!.. Kimin umurunda?. Medyamız ise, ya görmezlikten geliyor, ya "dengeliyor", ya da "üç-beş satır ve bir küçük resim" ile geçiştiriyor!.. Ölü ya da yaralılar olursa, ancak "bir-iki gün" yazılıp çiziliyor, sonra...Tıssss!.. O şişelerden, koltuklardan biri kafama çarpsa, yaralansam, ondan da öte "bir beyin kanaması geçirerek felçli kalsam" ne olacak? Tam bir "vur gittiye" olayı!.. Dilekçemin incelenerek, gereğinin yapılmasını rica ederim.