Mavi boncukçu" federasyonlar, "profesyonel futbol şubesi olan" kulüplerin "mali disiplin altına alınmaları ve FIFA ya da UEFA standartlarına uymaları" konusunda "hiçbir ciddi tedbir alamayınca", sonunda ortaya "tuhaf ama korkunç", dahası belki de Robert Ripley'in "İster inan, ister inanma" serisine girecek bir tablo çıktı!.. "Paraları ödenmediği için" talimatlarda yazan bütün uyarıları yaparak ve kulübe verilen süreleri de aşarak "serbest kalan" futbolcuların ayrılmaları ile "Türkiye Süper Ligi'nin yeni sezonuna kadrosunda tek futbolcuyla giren" bir takım gördük!.. Her iki - üç yılda bir "en büyüklerin" başkan ve yöneticilerinin Ankara'da "vergi cezalarının affı" artı "vergi taksitlendirmesi" için başbakan dahil "bakanlarla görüşme" turuna çıkmaları alıştığımız görüntüler arasında idi!.. "Para olmadığı için" futbolcuları aç kalan ve de kulüplerinin anahtarlarını valilere, kaymakamlara, belediye başkanlarına teslim eden yöneticilere de alışmıştık ama , "böylesini" doğrusu ya "ilk defa" görüyorduk!.. Soru şu; takım sayısını azaltma girişimlerinin "kaplumbağa hızı ile ilerlediği" bir ülkede, üstelik "siyasetçilerin her türlü gizli - açık müdahaleyi yaptıkları" bir süreçte, Türk Futbolu'nun "bu en büyük sorununun çözümü" nasıl olacaktı; "oy ile iş başına gelen" federasyonlar, pansumanı bırakıp, ciddi bir ameliyatlar yapabilecek miydi?.. Sonunda, galiba "en kestirme yol" bulundu!.. "İDDAA gelirleri ile ayakta duran" İkinci ve Üçüncü Lig takımlarının "harç bitti, yapı paydos" diyecekleri bir "giyotin" ortaya çıkarıldı ve İDDAA payları, gazetelerimizin ve "bu işle yakından ilgili" yorumcularımızın yazdıklarına göre "yüzde 8'den, binde 8'e indirildi"; işlem tamam!.. Mevcut "profesyonel takımlarının her halde yarısı bile" bu "anormal kesintiye dayanamayıp", diyecek ki; "Bizden bu kadar!.." Oh ne âlâ; tam bir "doğal" ayıklama!.. Artık federasyonlar da, maliyeciler de, hükümetler de rahatlayacak!.. Tıpkı "Şu mektepler olmasaydı, Maarifi ne güzel idare ederdim" diyen Maarif Nazırı'nın, günümüz Türk Futbolu'na güncellenmiş zihniyeti; bravoo!.. Kaçanlar ve kovalayanlar!.. Karar, Futbol Federasyonu'nun da, Merkez Hakem Komitesi'nin de yüzüne "okkalı bir şamar gibi" indi ve oyun bozuldu; Profesyonel Disiplin Kurulu, Bülent Demirlek ve Vedat Yüksel'e "hakemliklerini tamamen bitirecek olan 3 aylık cezayı vermedi", hele hele "avukatları olan" hakem Murat Söylemez'e hiç ceza vermedi!.. "Hiçbir gerekçe göstermeden" mahkûm ve mağdur ettikleri insanlara "Bir dakika bile savunma hakkı tanımayan", devamlı kaçan, hiçbir müracaata cevap vermeyen ve böylece "bir hukuk devleti müessesesi olmanın bütün kaidelerini paspas eden" bir Federasyon'un ve onun Merkez Hakem Komitesi'nin sahneye koyduğu bu "insafsız" senaryonun "2'şer aylık ceza kısmını" inanıyorum ki, Tahkim Kurulu daha da tırpanlayacaktır!.. Biliyorum ki, Bülent Demirlek de, Vedat Yüksel de, "verilen cezaya üzülmüşlerdir"; hiç üzülmesinler!.. Bu cezalar, onlar için birer "onur madalyonu olarak" boyunlarına asılacak, Federasyonun ve onun Merkez Hakem Komitesi'nin göğüslerine de "hukuksuzluk ve insafsızlık damgası" olarak vurulmuş olacaktır!.. "Hakkını arayan" iki hakemin önünde salondan, "onlara biat eden hakemlerle beraber kaçanlar", sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde de olsa, "haktan ve hukuktan" gereken cevabı alacaklardır; böyle biline!.. "FIFA" Bünyamin!.. Futbol kaidelerini koyan FIFA "bilmiyor" ve "görmüyor" mu, maçların son dakikalarındaki skor avantajı yakalayan takımın "zaman çalma gayretini?" Bunu önlemek için talimatlara gereken "hükümleri, kart cezalarını, zaman eklemelerini" koyuyor mu; koyuyor ve koymuş!.. Peki, neden "açık açık" dememiş; "Oyundan alınan futbolcular, kendilerine en yakın çizgiden ve hemen sahayı terk edeceklerdir" diye?.. Bünyamin Gezer, FIFA'ya "kaide ve uygulama" mı öğretiyor; "bundan sonra" her maçında, "son dakikalarda oyundan alınan" futbolculara, "yollarını keserek göğüsleyip", aynı uygulamayı yapacak mı?.. Galatasaray'ın "genç kaptanına ders vermek" ve de "Elinin üstünde benim elim var" gösterisine girişmek idi ise muradı; "FIFA'nın yapmadığını, kendi başına yapmaya kalkışmamalı" ve "başka bir yol aramalı" idi!.. Arda sarı kartını aldı, bakalım Bünyamin Gezer ne alacak? Bu nasıl haber? Sevgili kardeşim Fatih Doğan, Sabah'taki haberinde demişsin ki; "Sezonu çifte kupa ile kapatan Beşiktaş'ın Süper Kupa'yı Fenerbahçe'ye kaptırmasının ardından ligin ilk maçında İstanbul Büyükşehir Belediye ile berabere kalınması moralleri alt üst etti. Herkes birbirine 'Neler oluyor?' diye sorarken, cevap takımın içinden geldi. Teknik direktör Mustafa Denizli tepkisinden çekinen ve ismini açıklamayan siyah-beyazlı bir futbolcu, 'Hazırlık kampında yeterince çalışmadık. Antrenmanlar çok hafif geçti' dedi." Bir defa "ismini açıklamayan" bir futbolcu "haber" olur mu?.. Telefon mu etti; "ismini açıklamadan" mı konuştu; öyle ise, "acaba o telefon eden bir futbolcu mu idi?" Yok, sen onunla yüz yüze konuştu isen, ne demek "ismini açıklamayan futbolcu" ibaresi?.. Soruyorum; "böyle" bir futbolcu var mı, yoksa "bu yazdıkların senin düşüncen" mi?.. "Böyle" bir futbolcu varsa, acaba "Denizli Hoca'nın şans vermediklerinden" mi, yani "Hoca'ya kırgın olanlardan" mı?.. Dahası, koca Sabah gazetesinin "Beşiktaş'ın hazırlık sürecini ve antrenmanlarını izleyen" onca muhabiri, yazarı, çizeri varken, "Beşiktaş'ın iyi çalışıp çalışmadığını", üstelik "ismini açıklamayan" esrarengiz bir futbolcunun yaptığı dedikodudan mı öğreneceğiz ve inanacağız?.. Kızma, gücenme, kırılma, "böyle yapan sadece sen değilsin", spor sayfalarımızda "buna benzer" her gün onlarca haber çıkıyor ve kimse de "Bu nedir" diye sormuyor, yazanın yanında kâr kalıyor!.. "İsmini açıklamayan" de, sonra da "altını istediğin gibi doldur"; böyle gazetecilik, böyle habercilik olur mu; dahası, "böyle bir haber" sayfaya konur mu?