Rakibi ciddiye almayan, "Yürüyerek maçı kazanırım" diye düşünen futbolcuların çok olduğu bir Galatasaray, sezon başından beri en kötü futbolunu oynayarak, Fenerbahçe'ye nazire yaptı; ne var ki, ne Bülent Uygun, bir Uğur Tütüneker'di, ne de Gaziantepspor, bir Konyaspordu; 3 puan "utanılacak bir maç sonu yaşanarak" rakibin beceriksizliği ve Galatasaray kalesinin şansı ile geldi; o kadar!..
"Şaklabanlık üstadı" bir sağ beke, bu yaşında hâlâ "tehlike" bölgesinden uzaklaştıracağı topları "ortaya, hem de rakibe doğru atmamayı öğrenememiş" bir sol beke, "kaçak oyun üstadı" bir Selçuk'a, "çıldırmak için bahane arayan" bir Melo'ya, Süper Kupa maçının "en iyilerinden" Gökhan'ı tribüne gönderecek hiçbir "mahareti gösteremeyen" ve hâlâ "yanında oynayan stoper arkadaşlarına uyum sağlamamakta inat eden" bir Chedjou'ya, "Ben de geçen yılımı arıyorum" diye bar bar bağıran bir Semih'e, "moral kazandırılmak için oynatılan" bir Burak'a ve "isimleriyle idare eden" ama "maç sonunda kendi ceza alanında rakip futbolculara kafa vurdurmamakla maçın 2-1 bitmesinde büyük rol oynayan" bir Drogba ile "sihirbazlık" bir gol atan bir Sneijder'e, "Neden oynatıldığını kendisi bile anlamayan" bir Hamit'e ve "saha kenarında neden oturduklarını" herhalde "kendi kendilerine soran" iki yardımcı teknik adama, rakip Gaziantepspor'un yerine bir başka "Süper Lig takımı olsaydı" , unutamayacakları bir ders verir ve "Üç Kupa Bayramı'nın yüzünü fena hâlde kızartırdı!.."
"Her aldığı topla etrafında dönmemeyi ve de çalım atacak adam aramamayı hâlâ öğrenememişse", Emre'nin ne işi var, sahada?..
Burak ve Amrabat'taki hastalık, "takımın diğer yıldızlarına da bulaşıyor" gibi; Sneijder, Selçuk, Melo, hatta Drogba'da "işaretler var" ; Erman ve Emre de sıraya girmişler; "egoist ruhun takımı parça parça edeceğini" tez elden anlamaları gerekmiyor mu, Galatasaraylı futbolcuların?..
"Amrabat'ın tribüne gönderilmesine de şaşmadım"; zira "koşmayı unutmuş, maç sonunda yürümeyi bile beceremeyerek yerlere yatanlarla dolu" , yaş ortalaması 28'in üzerindeki bu takımda, "tek koşan adam olarak", onun işi ne?..
Bakınız, "hazırlık maç ve turnuvalarında oynanan kötü futbol" üzerinde bugüne kadar çok durmadım; zira "adı üzerinde" , onlar "hazırlık maçları" idi!..
Süper Kupada, 60 dakika 10 kişi oynayan ve ne durumda olduğu "Konyaspor maçında ortaya çıkan" Fenerbahçe önünde, Drogba'nın attığı galibiyet golünden sonra 20 dakika taraftarlarına "saniyeleri saydıracak" bir "zavallı" futbolla, "Şu maç bitsin artık" diye dualar ettiren Galatasaray, pazartesi gecesi, Aslantepe Stadı'nın tribünlerini tıklım tıklım dolduran sarı-kırmızılı seyircilere, tribünde oturan Fatih Hoca da dahil, hemen hemen "aynı zaman" sürecinde gene karşılaşmanın başından beri süregelen "inanılmaz" pas hataları ve kaptırılan toplarla "aynı duaları ettirdi" hem de "iki gollü bir farkın yakalanmasından sonra bile!.."
Neden?..
6 artı 0 artı 4'ün farkına "ancak uygulamanın başlayacağı anlaşılınca" varabilen bir "Yönetim + Sportif Direktör zaafı" ile gelen "sıkışma!.."
Fatih Hoca'nın bütün ısrarına rağmen çözülemeyen "sol bek" problemi!..
"Burak'ın sezon başından beri sorun hâline gelişi" ve bunun takım tertibi ve futbolu ile kadrodaki "arkadaşlıkta ve sevgide açtığı" derin yara!..
"30 yaş ve üstü futbolcuların çoğunluk olduğu" ve "herkesin reis olmaya çalıştığı" bir on bir içinde, askerlerin azlığı yüzünden "Gaziantepspor maçının son bölümünde ortaya çıkan" kabul edilemez tablonun çaresinin nasıl bulunacağının bilinememesini de "yukarıdaki sebeplere eklersek" , Bursaspor / Eskişehirspor / Beşiktaş deplasmanlarının, hatta Aslantepe'deki Antalyaspor karşılaşmasının "nasıl sonuçlanacağını" düşünmek bile şimdiden Galatasaraylıları ürpertecek cinsten!..
Fenerbahçe'ye gülen Galatasaraylılar, şampiyon takımlarının "bu durumuna" ağlamalıdırlar!..
Fatih Hoca'nın işi zor, hem de çok zor!..