Ben televizyoncu değilim, gazeteciyim!.. Zaman zaman "ulusal TV'lerden" arayıp zemin yoklarlar; "Öcal abi, bizim programa katılmanı istiyoruz" ya da "Ağabey adını da sen koy, kimi istersen yanına al, bir program yapalım!.." Hepsine "aynı" cevabı veririm; "Bir, ben televizyoncu değilim, o işten anlamam, iki Urla'dan kalkıp her hafta İstanbul'a gelemem, bütün düzenim aksar, gösterdiğiniz ilgiye sonsuz teşekkürler!.." Bütün bu bahanelerime rağmen, "İstanbul'da otursaydım" bir TV'de "şöyle" bir program yapmak isterdim; "Dün dündür, bugün de bugün!.." Yooo, hemen "Hoş geldin Süleyman Bey" demeyin, "Bu sözü kendim için değil"; TV'lerimizin baş köşelerine kurulan, gazetelerimizin spor sayfalarında "bakla gibi" imzaları çıkan anlı ve de şanlı "futbol yorumcularımız" için kullanacaktım!.. "Dün dündür, bugün de bugün" programında ne yapacaktım?.. TV ve gazete futbolunun en ünlüleri, "bir program önce ne söylemişler", hatta "aynı programın bir yerinde ne demişler", bir program sonrasında ya da "aynı" programda "birkaç dakika sonra ne cevherler yumurtlamışlar" art arda koyacaktım!.. "Aynı" sayfada bir gün ne yazmışlar, birkaç gün sonra ne yazmışlar, hatta "aynı" yazının üstünde neler demişler, hemen "birkaç paragraf sonra ne hikmetler devirmişler" yan yana getirecektim!.. TV seyircisi de, gazete okuyucusu da bol bol ve de katıla katıla gülecekti!.. Ortaya çıkacaktı ki; okuyucuyu "saf yerine koyuyoruz" ve "her sözümüzde, her satırımızda hikmet olduğunu sanacak kadar" cahil olduklarını sanıyoruz, üstüne üstlük "hafıza - i beşer nisyan ile mâlûldür" sözüne sarılıp, "at atabildiğin kadar" diyerek okuyucunun ve seyircinin karşısına çıkıyoruz!.. Üstelik, özellikle TV'lerde "orta oyunu muhabbetleri seviyesine inen" bir üslûp içinde!.. Sonra da, "bu üslûbun sahipleri" kalkıp "o entelektüel, bu değil, ama ben entelektüelim, sen değilsin" tartışmaları da yapmaz mı?.. Anlaşılan, "orta oyunu üslûbu kullanmak, entelektüel olmanın şartları arasına girmiş" de bizim haberimiz yok; ne yazık!.. Sözü daha fazla uzatmadan, "Dün dündür, bugün de bugün" programına alınacak bir örnek de vereyim: Anlı ve de şanlı yorumcu diyor ki: "Hasan Kabze maç eksikliği sebebiyle kendisinden beklenen şutları atamadı!.." Burada, "derinden gelen bir ses" soracak: "İyi de, geçen yıl da maç eksikliği vardı, o şutları nasıl atıyordu?.." Hemen sonrasında, "aynı anlı ve de şanlı yorumcunun" 4 gün önce "aynı takımın bir başka maçı için" yazdığı yorumdan bir bölüm ekrana gelecek: "Gerets, Necati'yi oyunu sokarak, Galatasaray'ın bütün oyun düzenini bozdu!.." Etkili ses, devam edecek; "Ligin en dibinde bulunan ve 9 maçta 25 gol yemiş olan Kayseri Erciyesspor maçında da Necati'ye şans vermezse, bir teknik direktör o oyuncuyu nasıl kazanacak, yarın büyük ve kritik maçlar için Necati gibi bir golcüyü nasıl hazırlayacak?.." Bir iki saniye suskunluktan sonra "o ses" noktayı koyacak: "Yarın o maçlarda Necati'ye ihtiyaç olunca ve Gerets bu oyuncuyu sahaya sürüp de verim alamayınca, 'Maç eksikliği sebebi ile Necati doğru dürüst topa bile vuramadı' demeyecek misin?.." Bilmem ki, "böyle" bir program, "TV ekranına kurulunca ya da bilgisayarın başına geçince aklına geleni sallayan" ûlemamızın "birazcık" ciddi olmasını, kendisine çeki düzen vermesini "düşünerek konuşup yazmasını" sağlayabilir mi?.. Hem milleti güldürür, hem de "bu faydayı sağlarsa", son yılların "sporda en etkili ve de yararlı programı" ortaya çıkmayacak mıydı?.. Üstelik "reyting rekorları kıran" ve "özellikle" gazetecilerin, spor yazarlarının seyretmeden edemeyeceği bir program olmayacak mıydı?.. Bilmem ki, bu programı kim ve nasıl yapacak?.. Burak!.. Yaz aylarında Antalya'da olduğum sürede "Burak ve Burak'ın Beşiktaş'a transferi konusunda" Antalyalılarla çok sohbet ettim!.. Enteresan tespitlerim oldu!.. Bir defa, "Burak'ı kaybettikleri için fazla üzülen" bir Antalyaspor'luya rastlamadım!.. İkincisi, "şımarıklığından, futbolunun devamlılığının olmadığından" söz edenler çok oldu!.. "Kendisine ve tribünlere oynadığını" söyleyenler de az değildi!.. Elbette "top ile olan ilişkisi" konusunda "övgü dolu sözler" de duydum!.. Ama "bu sözlerin sonu 'nokta' ile bitmiyor", ardından hep "ama" ile başlayan cümleler geliyordu!.. Burak, Beşiktaş'ta sezona "iyi" başladı, ama. Bakıyoruz, bugünlerde "ama" diyenlere hak verdirecek bir tablo var, ortada!.. Neden, "çok büyük futbolcu olacak" gençlerimiz, "yanlışlarını, hatalarını düzeltmeleri için çırpınanlara, uyaranlara kulak verip, bu haklı uyarıların gereklerini yapmak yerine", dik kafalılıkla "kendilerini yok edecek" yolda koşmaya devam ederler?.. Halbuki, Türk futbolu'nun Arda'lara, Burak'lara o kadar çok ihtiyacı var ki!.. Düğme!.. Bir, çok çok iki aydır, "bir yerlerden düğmeye basıldı" ve iki kampanya "birden" başlatıldı: "Bir; Galatasaray'ın stat işini bozun!.. İki; Federasyonu seçime götürüp, Halûk Ulusoy'u yıkın!.." Yazım, "bir yerlerden düğmeye basıldı" diye başlamıştı, düzelteyim: "Bir yerden düğmeye basıldı!.." O "bir yerin" neresi olduğunu yazmama gerek var mı; "o yeri" herkes biliyor; hayırlı olsun!.. Yalnız "dikkatli olun"; ilkinde Başbakan'ın ve hükümetin sözü, ikincisinde FIFA'nın gözü var!.. Manisa ve Vestel!.. Vestel Manisaspor, yarın gece Fenerbahçe ile "ligin liderliği" ve büyük bir ihtimal ile hatta "ilk yarının liderliği" maçına çıkıyor!.. Maçın "önemi", puan cetvelinin de ötesinde "çok şeyler" gizliyor!.. Mesela, Vestel Manisaspor "bu maçı kazanır ve ligin ilk devresini lider bitirirse", Vestel'in sahibi Ahmet Nazif Zorlu, teknik direktör Ersun Yanal'a verdiği sözü yerine getirmek zorunda kalacak!.. "Devreyi lider bitir, şampiyonluk için gerekli olan, istediğin, beğendiğin iki futbolcunun adını bana söyle, onları ara transferde sana alacağım, bu oyuncular yerli de olabilir, yabancı da" sözünü!.. Bu maç, Ersun Yanal için, "sakat ve cezalılarına rağmen" iyi bir sonuçla biterse, "Takımı bilerek erken forma soktu, diğer takımlar hazır değilken puanları toplayıp zirveye çıktı. Yakında şemsiye tersine dönecek ve Yanal'ın takımı inişe geçecek" iddialarının boş olup olmadığını ortaya koyacak bir test!.. Bu maç, "ortaklık kurulduğundan beri" bir türlü "istenen ve beklenen seviyeye ulaşamayan" Manisa - Vestel bağının yarınları için "ümit ve işaret verecek" kadar önemli!.. Bu maçtan çıkacak "olumlu" bir sonuç, Manisa seyircisinin "zaman zaman yalnız bıraktığı" Vestel Manisaspor'a "çok daha candan ve güçlü destek vermesini" sağlayacak çabalara destek olacak!.. İşte işin "asıl" burası önemli!.. Vestel ile Manisa'yı kaynaştıracak bir sihir!.. "Liderlik" başlangıç; "şampiyonluk" meseleyi "tamamen" çözecektir!.. Neden olmasın?.. > Müthiş!. Son günlerde okuduğum en keyifli ve en etkileyici yazıydı; sevgili Ergun Gürsoy'un hafta içinde Hürriyet'te yazdığı "başkanlar" yazısı!.. Okumayanlar, mutlaka bulup okusun!.. Bugün "yaşayanlar" içinde, en uzun süre "yöneticilik yapmış", başkanların "hemen yanı başında bulunmuş", rakip kulüplerin başkanlarını da yakından tanıyan, onlarla dostluğu, arkadaşlığı herkesce bilinen Ergun Gürsoy, "masanın o yanından kalkıp, bu yanına, yani bizim yanımıza gelince", inan olsun "futbola, yönetici olarak yaptığı hizmetlerden çok daha fazlasını" futbol yorumcusu olarak yapmaya başladı; helâl olsun!.. Yazısında, tam bir "ironi" ve "kara mizah" şablonu içinde "başkanları" öyle bir anlatı yor ki; Türk futbolunun, Türk sporunun "en büyük sorununun ne olduğu" açık seçik ortaya çıkıyor; "kulüplerimizdeki işletilen düzen ve başkanlar!.." Bugüne kadar "bizler" ne kadar az yazmışız, ne kadar az eleştirmişiz; ne kadar yüzeyde kalmışız; okuyun Ergun Gürsoy'un yazısını, anlarsınız!.. Okuyucularım bilirler, yıllardır "spor sayfalarımıza dışardan gelenler" ile mücadele ettim, hâlâ da ediyorum; ama "Ergun Gürsoy gibi yazacak olanlara" ancak şapka çıkarılır; tabii "spor yazarı" etiketini kullanmadığı ve "yorumcu" etiketi ile yetindiği sürece!.. Kulüp başkanlarının "terör estirdikleri, spor yazarlarının ekmekleriyle oynadıkları, demokratik bir hukuk devletinde Anayasa'ya aykırı yasaklar koydukları, Basın Hürriyeti'ni pas pas etmeye çalıştıkları" bir dönemde, Ergun Gürsoy gibi "korkusuzca" yazanlara ihtiyaç var!.. "Dinsizin hakkından imansız gelir" sözünü değiştirmem gerekiyor; "Dinsizin hakkından imanlılar gelir"; sevgili Gürsoy da işte onlardan biri!..