Dün ve bugün!..

A -
A +

Birileri yeriniyor; "Halûk Ulusoy benim eserimdir!.." Birileri övünüyor; "Havuz benim eserimdir!.." "Külliyen" olmasa da "kısmen" atıyorlar!.. Halûk Ulusoy da, Havuz da Erdenay Oflas'ın eseridir! 1988 "Federasyon Başkanlığı seçimlerine giderken", rahmetli Özdemir Arnas'ın elinden tutup getirdiği Halûk Ulusoy'u, elinden tutup o zaman İkinci Lig'deki Sökespor'un delegesi olarak Futbol Genel Kurulu'na sokan Erdenay Oflas'tır! Tıpkı Şenes Erzik'in 1988 seçimlerinde yaptığı gibi, bu defa da son iki - üç haftaya kadar "Erdenay Oflas'ın yanında olan" Ulusoy, "Kusura bakma Erdenay abi, ben İkinci Lig temsilcisi olarak Şenes Bey'in listesine giriyorum" demiş ve seçimi "11 oy farkla Erzik'in kazanmasında" pay sahibi olmuştur! İşte o seçimde, "adaylar", yani Şenes Erzik, Kemal Kâmiloğlu ve Erdenay Oflas delegelere "neler yapacaklarını anlatan" kitapçıklar ve broşürler dağıtmışlardır; onların içinde "Havuz olayı" sadece ve sadece "Erdenay Oflas'ın vaad kitapçığında vardır!.." Özellikle Şenes Erzik, sırtını "havuzu istemeyen" Üç büyüklere dayadığı için "Havuzun 'H'sinden bahsetmemekte", 3 büyüklerin yöneticileriyle yaptığı sohbetlerde "karşı olduğunu" açık açık söylemektedir! Ve... Zamanın Spor Bakanı olan Mehmet Ali Yılmaz, o genel kurulun başkanlığını yapmış, kulislerde de "açık açık" 3 büyüklerin adayı "Şenes Erzik'i desteklemiştir!" Ne derler; "Hafız-i beşer nisyan ile malûldür!.." Ama "unutmayanlar" da vardır!.. Erzik, daha sonra "Havuz meselesinin mutlaka gündeme girmesi ve Türk futbolunun yararına uygulamaya konulması" zorunluluk hâline gelince "Havuzcu olmuş" ama, "Büyük kulüplerin baskısına dayanamayarak" görevi bırakıp gitmiş, "Anadolu kulüplerine sırtını dayayan" Ulusoy ise "tam bir havuzcu kesilerek" başkanlık koltuğunun sahibi oluvermiştir!.." Sezar'ın hakkını Sezar'a verelim, Ulusoy "sonuna kadar" üç büyüklerin ve İstanbul'un büyük medya gruplarının baskısına dayanmış ve "Havuz koruyuculuğundan taviz vermemiştir!" Ne var ki, bu defa karşısına "delege olarak ilk defa genel kurula girdiği gün" bakan olan ve o genel kurula başkanlık yapan M.Ali Yılmaz çıkmıştır; ve "bu adaylık", Halûk Ulusoy'u çok rahatlatmıştır! Eğer Ulusoy'un "seçime girmesini engelleyecek bir başka sebep ortaya çıkmazsa" şimdiden "seçimi hem de açık ara kazandığı" söylenebilir!.. Bakınız, altını çiziyorum; "kazanacağı" demedim; "kazandığı" dedim!.. "Uzaktan kumandalı" Trabzonspor Başkanlığı sırasındaki performansı, M.Ali Yılmaz'ın "Federasyonu nasıl yöneteceğinin" aynasıdır! "Mafya ilişkileri" iddiası ile yerden yere vurulan Ulusoy'a karşı "aday olan" Yılmaz için, Trabzon'u ve futbolumuzu en iyi bilenlerden Özkan Sümer'in "son sözleri" dikkatle okunmalı ve üzerinde düşünülmelidir! Trabzonspor'un "onur başkanı" olmasına rağmen, genel kurulda Trabzonspor'un "yedi delegesinden bir tane oy alamayacağı" da Trabzonspor Başkanı'nın açıklamaları ile ortaya çıkmıştır! Arkasında "sadece" Aziz Yıldırım ve İlhan Cavcav vardır, belki bir de "ne âlâkası varsa", Kulüpler Birliği yönetimini, "desteklenecek aday konusunda karar almak için" zorlamaya çalışacağı anlaşılan Ankaragücü Başkanı; işte o kadar!.. Ve işin bir başka tarafı... Başta sevgili kardeşim Hıncal Uluç olmak üzere, Ulusoy'a karşı, "onun aday olamaması ve federasyon başkanı seçilememesi için" Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı göreve çağıranlar ve bizlerin "Bırakın, futbolun işini futbol camiası halletsin, işe siyaset karışırsa, uzun yıllar yapılan mücadelenin başına dönülür, okul gibi, kışla gibi, cami gibi, spor sahaları da siyasetten arınmış olarak kalmalı ve siyasetçiler karışmamalıdır. FIFA'dan Uluslararası Olimpiyat Komitesi'ne kadar bütün sportif kuruluşlar bunu söyler, bunu ister. Bir kişi için siyasetçiyi çağırırsanız ve o da işe girerse, sonunun ne olacağı belli olmaz" uyarılarını duymayanlar, şimdi de Ulusoy'un "Başbakan'ın emri ile liste yaptığını, onun adamlarını listesine aldığını" söyleyerek, şikâyet ediyorlar! Doğru mu, yanlış mı bilmem... Ama, "doğru" ise... Şimdi onlara soruyorum; sayın Başbakan'ı "İşin içine gir, falanı götür" diye sahaya inmeye çağırırken iyiydi de, "Ben sahaya inersem, böyle inerim, filâncaları da getiririm" deyince mi "kötü oldu?" Yoksa... İşin doğrusu... "Ulusoy gitmelidir" diyerek yola çıkıyorsak, "onu göndermek için" siyasetçileri sahaya çağıracağımıza, "sabırla ve ısrarla", kulüplerin temsilcilerini, "spordan gelenleri" iknâ etmek ve Ulusoy'u "yenebilecek" ve "Türk futbolunun sorunlarını çözerek daha ilerilere götürecek" bir aday bulmak için gayret sarf etmek değil miydi? Hele hele yıllardan beri, durup dinlenmeden "federasyon kulüplerin federasyonudur, federasyonları kulüpler yönetmelidir" diyor ve bu tezi savunuyorsak!.. Şimdi düşünmemiz gerek; "bizim yaptığımız" çifte standart değil de nedir?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.