“Dursun, durmasın” mı?..

A -
A +

Telefonda, “Dursun Özbek, o kadar kötü başkanlık yapıyor ki, taraftar kulübü mali bakımdan batıran Ünal Aysal’ın dönmesi için neredeyse kampanya başlatacak” diyen Galatasaraylı dostum çok haklıydı. 
Evet, “Galatasaray’a çok zor bir dönemde başkan olmuştu” Dursun Özbek, ama “krizi fırsata dönüştürecek” şans da elindeydi, önündeydi!..
Galatasaray’ı “Dünyanın en fazla gelire sahip önce 30, sonra 20 kulübü arasına girdiği” bir dönemde, “büyük bir mali krize sokan ve bırakıp giden” Aysal’dan sonra, “Ben kısa dönem ve geçici olarak geldim” diyerek, “suya sabuna dokunmayarak” sadece “laf eden” ve bu arada “Galatasaray’ın malı deniz, yemeyen keriz” de diyen Duygun Yarsuvat’tan sonra, “başkanlığa gelmek” elbette “büyük bir şanstı”, gelen başkan için!..
“Biraz iş bilmek”, biraz “toparlamak”, biraz “Galatasaray gibi” bir markanın üretebileceklerinin neler olduğunu iyi hesaplayarak adımlar atmak, ama bunu yaparken “mücadelenin ön saflarına” tanınmış, saygın ve “iş bilen” Galatasaraylıları getirmek, “vitrinde Galatasaray’a yakışır bir düzenleme yapmak” zor problemlerin çözülmesinin yolunu açacaktı, ama Dursun Özbek, bunların hiçbirini yapmadı, yapamadı. 
“Kolaycılığa kaçtı”, işin başına ve vitrine getirdiği insanlar, spor camiası, iş alemi, kamuoyu bir yana, hatta Galatasaray camiasına ve taraftarına bile “Bunlar da kim” dedirtecek kişiler oldu; “kardeş misali, yeğen örneği” gibi!..
Kulübün lokomotifi ve gelir kaynağı durumunda olan “futbol takımının başına” şampiyonluklara, kupalara, Avrupalara hedefli bir takımın başında olması gereken “yarışmacı ve iddialı” bir hoca yerine, “futbolculardan daha az paraya imza atan bir altyapı hocasının kalıcı olarak getirilmesi” zaaflar girdabında çırpınmanın son adımları oldu.
“Kardeşe ve yeğene göre hoca” seçeneği, “Galatasaray’ın küçülme yolunda nerelere getirildiğini” ilan ederken, “böyle durumlarda ne yapılması gerektiği” Beşiktaş örneği ile ortadaydı ve hem de pırıl pırıl parlıyordu!..
Dahası ve daha kötüsü, “Galatasaray markasının getireceği maddi ve manevi değerleri değerlendirmek” yerine hem de “böyle bir ortamda”, yani “Galatasaray bitti, bitiyor” çığlıkları arasında, “Rivaların, Floryaların pazarlanmasına girişilmesi” bir başka “yanlış” rota ve tam bir “panik atak” adımı idi. Zira, “10’a pazarlanacaklarına, 4’e 5’e fit olunacak” izlenimi, her Divan Kurulu toplantısında ilan üstüne ilan edilmişti!..
Söz verildiği hâlde “yüze göze bulaştırılan” ve “çözülmesi zor” bir problem hâline gelen “otel projesi” de, Başkan ve yönetime karşı olan güveni ve inancı iyice sarsınca, ortaya taraftar ve camia adına “Denize düşen yılana sarılır” misali, yeni arayışlar ortaya çıktı; “Dursun durmasın da, kim gelirse gelsin!!!”
Yazık oldu, “kendisinin ve yönetiminin ayaklarının altına karpuz ve muz kabukları koyan” bir Başkan ile Galatasaray “nereye gider”, Divan Kurullarında anlatılan “büyüklere masallar” ve söylenen ninniler, Galatasaray’ın meselelerini çözer mi, onu da “ninnileri ve masalları dinleyip” el kaldıran ve kafa sallayan Galatasaraylılar düşünsün!.. 

Çap ve gerçekler!..

“Drogba bizden çok para istedi” diyen Nazif Leventoğlu’na doğrudan Drogba’dan cevap geldi, hem de Türkçe; “Bu haber tamamen asılsız ve gerçek dışıdır. Benimle kimse irtibata geçmemiştir ve talep etmiş olduğum bir şey yoktur.  Ben ve Galatasaray ailem, gelecekte de bir zaman tekrar bir araya geleceğiz. Galatasaray, Türkiye’m ve Galatasaray’ın onurlu taraftarı benim evim, ailem! Ve ebediyen böyle olacaktır, kalacaktır. HER ZAMAN HER YERDE EN BÜYÜK CİMBOM.”
Anlaşılıyor ki, Drogba gelirse, kardeşin de, yeğenin de, hatta Sneijder takviyeli Riekerink’in de pabucu dama atılacaktı, taraftarı yatıştıracak “gerçek olmayan” bahane” hemen bulundu; “Çok para istedi!..”
Rakipler, “bedavaya Eto’oları, Adebayorları getiriyor”, Galatasaray’ı yönetenler, “onlardan çok büyük” Drogba’ya “hayır” diyor; Galatasaray’ı ve futbolunu “kendi çaplarına göre yapılandırma” çabası içindeler. Gazete haberlerine ve ortada dolaşan isimlere bakılırsa, “daha da kötüsü” torbada; Riekerink’in yerine “yine kendilerine göre bir hoca getirecekler”; yazıklar olsun!..   

Ne zaman?..

Soru - Türk sporunda düzen ne zaman kurulmuş olur?..
Cevap - Kulüpler Birliği Başkanı, TV canlı yayınında kendisi ile 5 spor müdürünün katıldığı soru-cevap toplantısına bağlanan ve kendisini adeta sigaya çeken Kulüp Başkanı’na “Siz şu anda cezalısınız. Bana soru soracak ve sözümü kesecek durumda değilsiniz. Cezalı olduğunuz sürece böyle durumlarda ancak size vekâlet eden yöneticinizi muhatap alır, ancak onunla konuşurum” dediği, diyebildiği zaman, “Türk sporunda düzen kurulmuş” demektir.

Utanın!..

Galatasaray Erkek Voleybol Takımı’nın Avrupa Kupalarındaki son maçını GS TV’de seyrettim. 
Bakınız, “bunca yılın spor yazarı” olarak söylüyorum; rakip Portekiz’in Azores’i “mahalle takımı” hüviyetinde bir voleybol oynadı, Galatasaray takımı da “kasaba takımı” hüviyetindeydi; işte o kadar!
Zaten Portekiz’de 3-0 kazanmıştı Galatasaray, burada da 3-0 yendi ve turu geçti.
Şimdi diyorum ki; “Maçı anlatan ve yorumlayan iki arkadaş, ya fanatik Galatasaray taraftarlarının arasından seçilmiş, üstelik voleyboldan bihaber iki kişiydi” ya da “TV başında maçı izleyenleri voleybol cahili zanneden iki kandırıcı!..”
“Kulüp TV’ciliği” yağcılık değildir, “siyahı beyaz göstermeğe gayret etmek” değildir; Galatasaray Erkek Voleybol Takımı’nın “o gün oynadığı voleybolun notu” taş çatlasa “10 üzerinden ancak ve ancak, o da GS TV için 5 olur. 
Sormak gerek o iki arkadaşa ve onları görevlendiren TV yetkililerine; onca servisi dışarı atan ya da fileye takan, doğru dürüst top karşılayamayan ve blok yapamayan, dahası doğru dürüst hücum edemeyen bir takım, nasıl “mükemmel ve muhteşem” diye nitelendirilen bir voleybol oynamış olur?..
Nereden buluyorlar, böylelerini de “TV başında olanları” çileden çıkartıyorlar?..

Şaka!.. 

Bana diyorlar ki; “Riekerink için çok ağır yazıyorsun, bak takımı, Akhisar Belediyespor’a yarım düzine gol attı. Yarın şampiyon olurlarsa, fena hâlde mahcup olmayacak mısın?.. 
Gülerek cevap veriyorum; “Bu, Galatasaray’ın ve Riekerink’in başarısı olmaz ki, Türk futbolunun, rakip takımların ve rakip takımların hocalarının ne durumda olduğunu gösterir. Ben niye mahcup olayım, o takımların hocaları ve futbolcuları mahcup olsun!..”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.