Sevgili kardeşim Hıncal Uluç, "Zaferleri 'Buruk' yapan başkan" başlıklı cuma günkü yazısında, geçen hafta yazdığım "Hoca ve Başkan" yazımdan Dursun Özbek'i anlatan bölümün hemen hemen tamamını yazısına alarak, Galatasaray'ın yeni Başkan'ını eleştiriyor.
Benim yazımdaki Dursun Özbek portresi ile onun yazdığı "Dursun Özbek portresi" hiç ama hiç uyuşmuyor.
Diyor ki, sevgili Hıncal; "1981'den beri İstanbul'da Galatasaray'ın içinde yaşayan ben, bu ismi ilk defa duyunca, yıllarca Galatasaray Yönetimi'nde çalışmış, üstelik liseli Özer Saraçoğlu kardeşime 'Kim Dursun Özbek' diye sormuş ve 'Vallahi adını ilk defa duydum, ağabey' cevabı almışken, 40 yıldır İzmir'de yaşayan ağabeyim bu bilgilere nasıl ulaşmıştı acaba?."
Sevgili kardeşimin sorduğu bu sorunun cevabı "yazımda vardı" zaten; İşte "aynen onun gibi" diyordum ki yazımda: "Duygun Yarsuvat yönetimi göreve geldiğinden ve içinde adı, hem de 'önemli bir unvan verilerek' açıklandığından, hele hele 'başkanlık için' adından söz edilmeye başlandığından beri, aylardır, 'inandığım güvendiğim' Galatasaraylılara da, Galatasaray yazar çizerlerine de sorup durdum; 'Kim bu Dursun Özbek, nasıl bir adam, Galatasaray'a ne verebilir, Galatasaray'ı bu mali bataktan kurtarabilir mi? Kurtarmaya çalışırken, sportif alanda ne yapar?' Eğriye eğri, doğruya doğru, 'belki bu soruları sorduğum' 10'dan fazla Galatasaraylının bir tanesinden bile, evet 'bir tanesinden bile' doğru dürüst bir cevap alamamıştım; azının cevabı 'Hık, mık' , çoğununki de 'Tanımıyorum' olmuştu. Hatta 'Hiç tanımıyorum' diyenler de vardı; şimdi işte 'o' Dursun Özbek, 'bir kuyruklu yıldız misali' Galatasaray'a başkan oldu; 'gelişteki benzeri' Ünal Aysal'dan bile 'çok daha hızlı' olarak!.."
Devam edelim, diyor ki, sevgili Hıncal; "Spor Yazarları Derneği Kongresi için geldiği İstanbul'da 'Çok güvendiği' üç Galatasaray muhabiri ile konuşmuş. Üçü de sözleşmiş gibi, ayni şeyleri söylemişler, Özbek hakkında... Ağabeyimin yazısında bu üç muhabirin isimleri yok... Ben onun yerinde olsam bu 'Üç güvenilen Galatasaray M-muhabirini dinledikten sonra şunu sorardım, 'Bütün bunları biliyordunuz da, neden bu yedi ay boyu tek satır yazmadınız, hâlâ yazmıyorsunuz da, şimdi bana anlatıyorsunuz' diye."
Bir defa yazımda "3 Galatasaray muhabiri" demedim, yazımda "3 tane Galatasaraylı spor yazarı" dedim. Sonra "üçü de sözleşmişler gibi aynı şeyleri söylediler" demedim, "Duygun Yarsuvat yönetiminde tanıştıkları Dursun Özbek'i anlattırdım; işte ortaya çıkan portre" dedim.
Dahası, neden, "Neden yazmadınız" diye sorayım, aylardır, hatta yıllardır, o da ben de yazıp gelmiyor muyuz; "Bu ülkede artık gazetecilik yapılmıyor, en önemli olaylarda, durumlarda bile, istisnalar hariç, araştıran, soruşturan, yazan, çizen yok. Bu nasıl gazetecilik" diye!..
Bitmedi, "neden isimlerini vereyim", bu arkadaşlarımın; 40 yıldır İzmir'den, yani İstanbul'dan 800 kilometre uzaktan Galatasaray'ı "nasıl" yazıyorum? İstanbul'da güvendiğim, inandığım Galatasaraylılar var, yazar çizerler var, onlardan alıyorum bilgileri, kulisi, notları, onlardan soruyorum, soruşturuyorum, sonra da oturup yazıyorum. İsimlerini vererek onları teşhir eder miyim? Edersem, benimle artık kim konuşur Galatasaray'ı, Fenerbahçe'yi, Beşiktaş'ı?..
İşte onun için yazımda da "aynen" yazdığım gibi, "Türkiye Spor Yazarları Derneği Genel Kurulu için gittiğim İstanbul'da, genel kurul sırasında, 'inandığım güvendiğim' 3 tane Galatasaraylı spor yazarı ile 'uzun uzun' konuştum ve onlara (Altını çiziyorum, zira daha önce tanımadıklarını söylemişlerdi) 'Duygun Yarsuvat yönetiminde tanıştıkları' Dursun Özbek'i anlattırdım" ve yazımda ortaya çıkan "Dursun Özbek portresini yazdım", o kadar!..
Bu, "benim çizdiğim" bir portre değildi, inandığım, güvendiğim, onunla 7-8 ay İstanbul'da beraber olan "Galatasaraylı 3 gazetecinin portresi" idi. Ben, yazımın sonunda yaptığım uyarıların "ne derece gerçekleştiğini göreceğim bir süre geçtikten sonra", ancak "kendimin çizeceği" Dursun Özbek portresine sahip olabilirdim, o sürenin geçmesini bekliyorum.
Son söz olarak, "uyarılara samimiyetle yaklaşır ve gereğini yaparsa" Dursun Özbek konusunda "konuştuğum Galatasaraylı 3 spor yazarının haklı çıkacağı" gibi bir his taşıdığımı söylemek isterim; bekleyelim sevgili Hıncal, yaşayıp göreceğiz!..