Galatasaray Başkanı Dursun Özbek’e çok açık bir sorumuz var; “Ne oldu, son 10-15 yılın hesaplarının denetlenmesi olayı?..”
Söz verdiniz, hem de kaç defa; sonra bir “tarafsız yabancı şirket” ile sözleşme yaptınız; avro ya da dolar veya sterlin cinsinden onca para ödediniz; aylar ve aylar geçti, sonuç ne oldu; sizden “tık” yok!..
Galatasaray camiasını uyutmak mıydı, planınız? Yoksa, “onun için” mi, “denetimin sonuna kadar takipçisi olacağını söyleyen” genel sekreteriniz Fatih İşbecer’i kurtların önüne atıp, “yenmesine” göz yumdunuz?..
Sevgili kardeşim Hıncal Uluç yazıp geliyor; “Galatasaray’ı hâlâ İnan Kıraç yönetiyor” diye, sevgili Levent Tüzemen de ekledi; “Sneijder yönetiyor”; eee; peki siz ne oluyorsunuz?..
Dahası da var; “Denetimi unuttunuz ve uyuttunuz” diyelim; ya “Mali yapıyı düzeltecek bir teklif getirmek isteyen” Selahattin Beyazıt’ın önünün kesilmesi ile ilgili gelişmelerde, neden sesiniz sedanız çıkmadı? “Selahattin Bey, böyle bir gelişme varmış, yazılıp, çiziliyor. Sizinle görüşmek istiyorum” demediniz?..
Bakın bir “açık sorum daha var”; yoksa, “Riva başta Galatasaray’ın gayrimenkulleri için yazdığınız ve Divan’da anlattığınız senaryonun, itirazlara ve “Daha iyi şartlar sağlanır” diyenlere rağmen, ‘tek çare’ olarak kalması ve kabul edilmesi” peşinde misiniz?..
Eğer “öyle ise” ki, “öyle” görünüyor” ve işte “asıl” soru geliyor; “Neden?..”
Hakemlik bu mu?..
Evet, FIFA’lar, UEFA’lar, “kolay kart çıkarılmasını istemiyor” olabilirler, bu yönde “tavsiyeleri olabilir”, ama işin bir de “hakemlik cephesi var”, ya “o” ne olacak?..
Mete Kalkavan, Kayserispor-Galatasaray maçını yönetti, hataları oldu, ben “onları hakem yorumcularına bırakarak”, asıl konuma döneceğim; “hakem, hakem gibi olmalı” değil mi?..
“Sarı kart kolay çıkmayacak” talimatına uymak için, “hakemliği unutan” hakem, “hakem” olabilir mi?..
90 dakika boyu, “genci, yaşlısı” fark etmeden iki takımın oyuncuları ve de teknik adamları, Kalkavan’ı “söz yumrukları ile” neredeyse kum torbasına çevirdiler; swing’i, aparkat’ı, kroşe’si, direk’i yağdı da yağdı, sanıyorum maçın sonlarına doğru “bütün bunlara” bir tanecik “sarı kart” çıktı; o kadar!..
Tribünlerdeki onca seyirci, saha içindeki onca futbolcu, teknik adam ve top toplayıcı, dahası, onca TV seyircisi önünde “hakemlik paspas edildi”; neymiş “kolay kart çıkmayacakmış”; hadi canım siz de!..
Yüzünüz kızarmıyor mu?..
Her Fenerbahçelinin, evet Fenerbahçe Kulübü’ne üye olan, avuçlar dolusu para vererek Fenerbahçe Futbol Takımı’nı seyreden, Fenerbahçe’yi tutan herkes, ama herkes Aziz Yıldırım’a yazımın başlığındaki soruyu sormalı, hem de bir defa değil, bin defa sormalı; “Yüzünüz kızarmıyor mu?..”
Ne yazık ki, etrafına “yönetici” diye topladığı kişilerden bir tanesi bile ona “bu soruyu soramadığı içindir” ki, yıllardır kasalar dolusu avrolar, dolarlar, liralar ortaya saçıldığı hâlde, işte gelinen noktanın ortaya koyduğu tablo açıktır; Süper Lig’de ve Avrupa Ligi’nde oynanan 4 resmi maçta alınan puan sayısı”, hem de “son saniyelerde atılan iki golle gelen iki beraberlik sayesinde” sadece “2’dir!..”
Bu matematiksel tablonun yanında asıl önemli olan “kimyasal tablodur”; çok açıktır ki, “kimyası bozuk” Fenerbahçe Futbol Takımı, “157 milyon avro değerindeki” kadrosu ile, “16 milyon avro” değerindeki adını sanını ilk defa duyduğumuz ve “ülkelerindeki iç savaş dolayısıyla kendi stadında oynayamayan” bir Ukrayna ekibi önünde “futbolun F’sini bile” oynayamayacak duruma düşmüş, düşürülmüştür!..
“Güneşin artık balçıkla sıvanamayacağı” ortadadır ve asıl sorulması gereken soru da şudur: Fenerbahçe Cumhuriyeti, nasıl bir cumhuriyettir ki, “18 yıllık tek adam yönetiminde”, nerelerden ve nasıl “buralara kadar” gelmiş, getirilmiştir?..
Ve de görülmektedir ki, artık “oraya buraya çamur atmak, düşman oluşturmak, hatta bu düşmanlara kendi camiası, kendi taraftarı içindeki bazı kişi ve grupları da eklemek böylece hedef saptırmak” senaryoları da tutmamaktadır ve zaten “bunları yapacak” ne gücü, ne de yüzü kalmıştır, o “Tek Adamın!..”
“Zamanında bırakmasını bilmemek, bilememek”, kendisini de, kulübünü de, kulübün lokomotifi futbol takımını da bugünlere getirmiştir!..
Bilmem ki, artık onu “beklenen ve görünen” sonundan, yıllardır “her başı sıkıştığında” önüne koyduğu “Fenerbahçe kalkanı” ve bir süredir ona eklemeye çabaladığı “Atatürkçülük kalkanı” kurtarabilecek midir?..
Artık Fenerbahçe camiasının ve taraftarının büyük çoğunluğu da “oluşturmaya çalıştığı” bu tabloya inanmamakta, Onu ve takımını, tribünlerde, TV başlarında “yalnız bırakarak” adeta davullu zurnalı “Git” mesajları vermektedir!..
TV ekranlarında spor sayfalarında “savunanı” kalmamıştır, daha da acısı, bir zamanlar “tir tir titrettiği” spor teşkilatında da, “art arda aldığı ağır cezalarda talimat boşluklarından yararlanarak komik gerekçeler bulup, büyük indirimler yapan” Tahkim Kurulu hariç, “yanında görüneni de yoktur”, artık!..
“Hırs ve egonun kemirdiği” karizma ve kariyer de, ne yazık ki, “bir zamanlar her şeye ilaç olan” Azizsilin’i üretememektedir; inat ve ısrar neden?..
Bu nasıl hoca?..
Yüzlerce defa yazıp geldim; ben “futbolun tekniğinden, taktiğinden pek fazla anlamam; anlamak için de gayret sarf etmedim. Ben “spor yazarıyım”, maça, sahaya, salona, piste “o göz” ile bakarım ve yazarım!..
Kayserispor-Galatasaray maçını da “öyle” seyrettim; ilk yarıda Kayserispor hocasının aldığı bir tedbiri devrenin yarısına doğru görebildim; Bruma’nın neler yapabileceğini bilen Hakan Kutlu, onun oynadığı kanatta, onunla yakın temas kuran iki bekçi dikmişti, karşısına; birini geçse, öteki basıyordu!..
İkinci yarıya çıkarken, Galatasaray’ın hocası ise, iki değişiklik yapmıştı; bunlardan biri saha içinde, birisi saha dışında sarı-kırmızılılar için büyük sorun oluşturdu.
Selçuk-De Jong değişikliğinin nelere mal olduğu ortada. Yasin-Josue değişikliği ise, sahada Galatasaray’ı “tek kanatlı” yaptı ve Bruma’nın önüne “üçüncü bekçinin de gelmesini” sağladı. Zaten orta sahadan forvetlere “gol pası” gelmiyordu, kanatlardan biri de “yok edilip”, Bruma tarafı da rakibin 3 bekçisi tarafından kontrol edilince, altını çiziyorum; bıraktım, “Riekerink’in, değil Süper Lig’de şampiyonluğa oynayacak bir takımın hocası olmasını bir tarafa, altyapıda bile yeterli bir hoca olup olamayacağına dair şüphelerim” iyice arttı!..
Şaka!..
Maçı seyretme imkânımızın olmadığı bir ziyaretteyiz. Bir arkadaşımız, cep telefonu ile bağlandığı internette, Fotomaç’ın WEB Sitesi’ni bulmuş, onun “Canlı anlatımından” izliyoruz, UEFA Ligi karşılaşmasını…
52’nci dakikada Ukraynalıların attığı gol, tam “5 O’lu olarak” verildi; GOOOOOL”…
Fenerbahçe’nin son saniyede attığı beraberlik golü ise “sadece 1 O’lu” oldu; “GOL”; acı bir şaka gibi, değil mi?..