Duymuyorum, görmüyorum, ilgilenmiyorum!..

A -
A +

Duymayın efendiler!.. Görmeyin efendiler!.. İlgilenmeyin efendiler!.. Zira, "bu meslek umurunuzda değil!.." Sadece "kendiniz için varsınız" ve "yılan" size dokunmuyorsa, "bin yaşayabilir!.." Artık "mızrak çuvala sığmaz hale geldi!." "İddialar" ya da "iftiralar" cep harçlığından, maaşa bağlamadan, "otomobillere, ev ve villa tapularına kadar" ulaştı!.. Ve mesleğimiz adına "bu çirkin tablo" TV ekranlarından milyonlara, gazete sütunlarından yüz binlere aktarıldı!. "Bir-iki ses ve soluk dışında", meslek camiamızda sanki ne duyan var, ne gören var, ne okuyan var!.. Aslında duymayan, görmeyen, okumayan yok da, "ilgilenen mafiş!." Nerede benim Basın Konseylerim? Nerede benim meslek kuruluşlarım, cemiyetlerim? Nerede benim, "gazetecilik" deyince "attıklarında mangalda kül bırakmayan" anlı-şanlı yazar-çizerlerim ve de yorumcularım? Ayıptır ve yazıktır beyler!. Evet, benim meslek kuruluşlarımın başkanlık, yöneticilik koltuklarında oturan, "Haysiyet divanı" ya da "Disiplin Kurulu" başkanlık ve üyelik etiketlerini taşıyan meslektaşlarım; "top yekun mesleğimize karşı girişilen böylesine bir suikastı" hâlâ görmeyecek misiniz? "Varsa, kulüp yöneticilerinden otomobil, ev, villa alanları" ortaya, yoksa "mesleği temize" çıkaracak adımları atmayacak mısınız? Tek tek ya da "ortak" bir soruşturma ya da araştırma kurulu oluşturarak "iddia ya da iftiraların üzerine gitmeyecek misiniz?" "İsim vermeden" ortaya atılan ve giderek "rakamsal olarak büyük artışlar gösteren" ve adına "en hafif" şekli ile "menfaat karşılığı gazetecilik yapmak" diyeceğimiz iddiaların "doğru mu, yoksa iftira mı olduğunu" ortaya koymaktan neden kaçıyorsunuz? Kuruluşlarınızın tüzüklerinin hepsinde "mesleğin onurunu ve itibarını korumak görevi" sizlere verilmemiş mi? Nerede Basın Konseyi? Nerede İstanbul'u ile, Ankara'sı ile, İzmir'i ile, Türkiye'si ile gazeteciler cemiyetleri, spor yazarları dernekleri? "Ben almadım ki, bana ne?" deyip geçebilir miyiz? "Benim meslektaşlarım böyle şey yapmaz" demekle de "iş geçiştirilebilir mi?" İddiaları ya da iftiraları, Edirne'den, Hakkari'ye duymayan kalmadı!. Ama benim "başkanlarım ve yöneticilerim" susuyor, oturuyor!. Benim anlı-şanlı yazar-çizerlerim, yorumcularım susuyor, oturuyor!. Helal olsun Savaş Ay'a!.. Cesaretle ve açık açık yazıp çizdi!. "Üslup olarak" benim tarzım değil ama, "esas olarak" yazdıklarının hepsinin altına imzamı atmak isterdim!. "Mesleğimiz için" genç kuşağın "gerçek kazançlarından biri" olan Altan Tanrıkulu'na atılmak istenen çamura karşı çıkan da o oldu!. Sessiz kalamayız ve "ispat, iddia sahiplerine düşer" diyerek geçiştiremeyiz, paşalarım, beylerim, yöneticilerim, başkanlarım, eski başkanlarım, anlı-şanlı yazar-çizer arkadaşlarım! Atılan çamurlar, "mesleğimize!.." Dolayısı ile hepimize!.. "Spor yazarı" diye aramıza katılan, ama "asla spor yazarı olmamış ve de olamayacak olan" bazı "seviyesiz üslup" sahiplerinin sebep olduğu tabloya, el birliği ile "dur" diyemezsek, yarınlarımızda "çok daha karanlık" kişilerle "yan yana oturmak, yazmak, yorumlamak" zorunda kalacağımız ortadadır!. Hâlâ anlamamakta ve ilgilenmemekte ısrarlı mısınız? İşte gerçek etiketleri!. Her yeni çıkan gazete beni mutlu eder!. Zira her yeni çıkan gazete yüzlerce meslektaşım için iş, yüzlerce aile için ekmek kapısıdır!. İlk nüshayı elime aldığımda, daha sayfalarına bakmadan "başarılı olsunlar, kalıcı olsunlar" diye dua eder, ondan sonra göz gezdirmeye başlarım!. Gazete Haber Türk'e de aynı dua ile baktım!. Beğendiğim yanları oldu, eksik bulduğum, beğenmediğim yanları oldu!. "Gazete hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar vermek için" hiç olmazsa 15-20 gün beklemek gerektiğini "bir çok gazetenin çıkışında bulunan bir gazeteci olarak" iyi bilenlerdenim!. Böyle çıkış gün ve gecelerinde, telaşı, heyecanı, paniği, coşkuyu, öfkeyi, koşuşturmayı, uykusuzluğu, stresi çok yaşadım!. Allah, "gazeteyi çıkaran" meslektaşlarıma güç versin!. "Böyle bir zamanda" doğrusu ya "böyle bir sorumluluğun altına girmek" büyük cesaret ister, yürek ister; kutlarım!. Ve... "Gazete Haber Türk"te, "bir spor yazarı olarak hemen yazmam gereken" bir tablo ile karşılaştım; bunu yazmak için 15 gün beklememe gerek yok!. "Bu ironik buluşu" kim yaptı ise, "mesleğim adına" alnından öpüyorum!. Yıllardan beri, gazetelerimizin spor sayfalarını ve TV ekranlarımızın spor programlarını istila eden ve kendilerine "spor yazarı" etiketini yapıştıran, ama "asla spor yazarı ve gazetecisi olmayan" insanlar için "enfes" unvanlar bulmuşlar: "Prens" gibi.. "BJK bağımlısı" gibi... "FIFA kokartlı başkan" gibi.. "Müthiş açık" gibi!.. "Hakemliğin duayeni" gibi!.. Herhalde, bundan sonra "o çeşitten olan" her yorumcunun yazısını sayfalarına "böyle bir etiket" ile koyacaklar!.. Yıllardır "onlar spor yazarı değil, lokantacı, balıkçı, ihracatçı, doktor, avukat, eski futbolcu, eski hakem, manken, tiyatrocu, artist, bakkal, manav..vs.." diye diye kıyameti koparıyor, yazıp çiziyorduk ama, "böylesine çarpıcı" ve "her şeyi ortaya koyan" bir "şok uygulama" doğrusu ya aklımızın köşesinden geçmemişti!. Ey benim spor sayfası okuyucularım!.. Ey benim spor ekranı izleyenlerim!.. Yıllardır koca koca gazetelerimizde ve en büyük televizyonlarımızda "spor yazarıyım" diye arzı endam eden ya da öyle takdim edilen, ama aslında "spor yazarlığının s'sinin yanından geçmemiş olan" arkadaşlarımızın "asıl unvanlarını" Haber Türk Gazetesi "buldu" ve cesaretle sayfalarına koydu!. Alın, bakın, okuyun, anlayın!.. Ve de... Gazete Haber Türk'ü, "bu gerçekçi tutumundan dolayı" kutlayın!.. Doğrudan dönüldü! Trabzonspor'da Ahmet Ağaoğlu ve arkadaşları, "genel kurulun gösterdiği aklı selim yolunu" terk ettiler!. Ve... "Kendilerine verilmiş binden fazla oya sırtlarını dönerek" yönetimde görev almayı reddettiler!.. Bu adım, "seçim öncesi gerçekleştirilemeyen" birlik ve beraberliği "genel kurulda verdikleri oylarla bizzat yapan" Trabzonspor üyelerinin mesajını iyi algılayamadıklarını ortaya koydu!. Mesaj açıktı; "Beraber olun, beraber çalışın, camiayı gene bölmeyin... Bölünmenin acısını çok çektik!.." Ne yazık ki, sonuçların belli olduğu saatlerde, "beraber çalışma sinyalleri verenler" aradan 24 saat geçmeden "tam tersi bir vaziyet aldılar!." Uzun yıllardan beri görülmeyen bir katılımla gerçekleştirilen genel kurulda, "oyların nerede ise yarı yarına bölünmüş olması", bir "tehlikenin de işareti" idi: "Çıkan karma listedeki gruplardan biri, görev almayı reddeder" ve "toplu olarak istifa ederse", camia, daha yeni yönetim görev bölümü bile yapmadan, "bölünmenin eşiğine adımını atmış olacaktır!." Nitekim, duyumlarım, "işin bu noktada olduğunu gösteriyor!." Ahmet Ağaoğlu ve arkadaşları "yönetim dışı bir muhalefete hazırlanıyor!." Özkan Sümer yönetimi, yapacağı her hatada, futbol takımının alacağı her kötü sonuçta "güçlü bir muhalefet cephesi ile" karşılaşılacak!. "İş yapılır" da, hata olmaz mı? Futbolda "hep kazanmak" mümkün mü? Ne olacak peki? Yaşayacak ve göreceğiz ki: "Bugüne kadar ne olduysa, o olacak!." "İnsanoğlu" değişmez!.. Yazık, hem de çok yazık!.. Başkanlık... Para... İş... Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile, "eski başkan" Ali Şen arasındaki söz düellosu, bir gerçeği "bir defa daha" ortaya koydu!.. "Kulüp başkanlığının meşakkati boşuna çekilmiyor... Onca para boşuna harcanmıyor... Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmiyor!.. İş ilişkilerinde açılmayan kapılar açılıyor, imkanlar ve fırsatlar birdenbire artıyor!.." Ve de... Kavga başlıyor!.. Hem de "emekli paşaların ve anlı-şanlı yöneticilerin, çok ünlü futbolcularla beraber adlarının da karıştığı" İsrail'den Rusya'ya uzanan "silah alış verişleri" ile ilgili ya da benzer iddialarla beraber!.. (Deniz Arman gibi tecrübeli bir gazetecinin yönetici olan emekli paşamıza sorduğu sorular, sporumuz ve kulüplerimiz adına üzerinde uzun uzun düşünülecek cinstendi!.) Elbette "bu tablo" sadece Fenerbahçe'ye mahsus değil... Beşiktaş'ında da, Galatasaray'ında da, Trabzonspor'unda da, diğerlerinde de durum zaman zaman ve "üç aşağı, iki yukarı" böyle!.. Bugünün gündeminde "Fenerbahçe var!.." Aziz Yıldırım'ın canı fena yandı!. "Hakkında söylenenler", onunla beraber Fenerbahçe antrenörü Oğuz Çetin konusundaki "son derece seviyesiz yakıştırmalar" doğrusu ya, zaman zaman her ikisini de "ağır şekilde eleştirmeme rağmen" açıkça söylemeliyim ki; "TV ekranlarına ve spor sayfalarına yakışacak cinsten değildi!." "Üslup olarak" ayıp edildi, yazık edildi!. Bu arada, ortaya bir de "tehdit" iddiası atıldı!. "Doğru mu, değil mi"; bilmem!. Benzer bir olay hatırlıyorum; bir deplasman maçı sırasında, Başkan'ın, otelde iki gazetecinin odasına hışımla girip, telefonda başlattığı fırçayı, büyük bir öfke ile orada da sürdürdüğü duyulmuş, ama "iki spor yazarı" olayın "kapanması yönünde" azami gayreti göstermişlerdi!. Başkan'ın, "hoşuna gitmeyen haberleri yazan" gazetecilere karşı "yasaklamalardan, gazete üst düzey yöneticilerine, hatta gazete sahiplerine şikayete kadar işi vardırdığına" da şahit olunmuştu!. Onun için "Telefonda beni tehdit etti, hakaret etti" diyen İlyas Tüfekçi'nin iddiasını hafife almak mümkün değil!. Başkan'ın "tehdit kastı olmasa" bile, "İlyas Tüfekçi'yi iyice haşladığına" inanmamak mümkün değil!. İşte bu "inanmamak mümkün değil" noktasına bizleri, bizzat "başkanın kendisi ve tutumu getirdi"; onun için şimdi kimseyi suçlamaya kalkmasın!. Sevgili Şekip Hazar'ın "dürüst gazetecilik yapmak uğruna" neler çektiğini ve hâlâ da çekmeye devam ettiğini çok yakından biliyorum!. Açıkça ifade etmem gerekirse, İlyas Tüfekçi'yi de "özü sözü doğru" bir insan olarak tanırım!. Öyleyse? Aziz Başkan iyi bilmeli ki: "Kendi düşen ağlamaz!." TSYD Semineri'nde randevu!.. Türkiye Spor yazarları Derneği'nin "geleneksel" eğitim semineri, 25-27 Aralık tarihlerinde Antalya'da Belek'teki Topkapı Oteli'nde yapılacak!.. Seminer, Onur Belge başkanlığındaki "yeni TSYD yönetiminin" ilk eğitim semineri sınavı olacak!. Seminerde "ilk defa" seminer programına alınan "enteresan" konular da var!. "Motor sporları, Formula 1" ve "Türk Sporunda kadının yeri" gibi!. "Spor ve barış" üzerine yapılacak oturuma da "Türk-Yunan-Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum gazetecilerini bir araya getirerek" ortak bir çağrı yapma projesi de var, ama "Noel tatili" sebebiyle "Rum ve Yunan gazetecilerin gelememe ihtimali" de var!. Milli Takım ve futboldaki gelişmeler üzerine yapılacak oturumlar da ilginç olacak!. Ama, "spor yazarı kimliğinin, bugününün ve yarınının tartışılacağı" oturum, seminerin temelini teşkil edecek!. Son haftalarda "spor yazarları ile ilgili olarak ortaya atılan çirkin iddiaların" etkisi ve tepkisi taze iken, TSYD yönetiminin seminere "böyle bir oturum koyması" yerinde bir karar!. Seminere katılacak 150 spor gazetecisi "bu konuyu" enine boyuna tartışacak ve belki de "bundan sonra nelerin yapılması gerektiği" ile ilgili olarak dernek yönetimlerine ışık tutacak bir çizgide birleşme sağlanacak!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.