Dusan İvkoviç!.. Avrupa basketbolunda "Hocaların Hocası"; Olimpiakos'u, "2012'de inanılmazı başararak" Avrupa'nın "birinci kupasında şampiyon yapan" koç!..
"Kulüplerde alınmadık Avrupa kupası bırakmayan, Yugoslav Milli Takımı'nı dünya ve Avrupa şampiyonlukları ile kucaklaştıran" bir büyük ustayı Türk basketboluna katmak; müthiş kere müthiş; teşekkürler Tuncay Özilhan!..
Ve "Obradoviç'ten sonra" işte "onun hocası" da Türkiye'de!..
Anadolu Efes, bu transferle "yıllar sonra" nihayet "en büyük eksiğini giderdi" ve "büyük kulüp / büyük takım olmanın birinci şartını yerine getirdi!.."
Bundan sonrası çok daha kolay, Olimpiakos'lu Berberoglou ile başlayan transfer hamlesi, Türk basketboluna "Euroleague'de zirveye, en az 'Dörtlü Final'e oynayacak" bir takımı kazandıracak!..
Anadolu Efes'in bu hamlesi, "Obradoviç kalırsa", Fenerbahçe'nin de "büyük hedefli" bu yarışa katılmasının kapısını açabilir ki, bu kapı açılınca, "futboldan başka bir şeyi gözlerinin pek görmediğinin işaretleri veren eveleme gevelemeler ile ortaya koyan başkan ve yöneticilere sahip Galatasaray'ın ne yapacağı" sorusunu basketbol gündemimizin başına oturtur!..
Göreceğiz bakalım, Aysal ve arkadaşları Galatasaray basketboluna, "Galatasaray futbolunun bir çileği kadar" önem veriyorlar mı?..
+++++++
Şapka ve tavşan!..
"Sallabol oynamanın dayanılmaz hafifliğini", Galatasaraylılar, Fenerbahçe ile oynanan ilk maçta "bir defa daha gördüler!.."
Sarı-lacivertliler maçı, adeta "lig sonuncusu işle oynar gibi" rahat kazandılar!..
"İkinci" maçta ise bu defa "defalarca yazdığım" oldu; alışkanlık hâline getirdikleri "son topu kullanamama acizliği" ile Galatasaray "hem bir sayı önde iken hem de bir sayı geride iken" iki defa "evet 25 saniye içinde iki defa" son topu kullanamadı ve de "hakemliğin yüzünü kıpkırmızı yapacak kadar taraflı çalınan ve çalınmayan düdüklere rağmen, avucunun içine kadar gelen galibiyeti ve saha avantajını" kaçırdı!
Banvit önündeki "sallaboldan utançbola dönüşen" basketbol için yazarken, "Galatasaraylılar, 'keşke Banvit'e elenseydik de, Fenerbahçe'nin önüne çıkmasaydık' diyebilirler" demiştim; "İnadım inat" diyen ve takımına "basketbol oynamayı, hızlı hücuma çıkmayı, hızlı hücumlara karşı savunmayı, pota altını kullanmayı, son topları sayıya çevirmeyi unutturup", galibiyeti, sadece ve sadece "Arroyo, Markoishvili, Erceg başta, Ender'e, Sinan'a kadar uzanan 3'lük sallamalara bırakan" bir koçun, "0-2'den sonra" ne yapacağını doğrusu çok merak ediyorum; bakalım, Ergin Ataman, "şapkadan birkaç tavşan birden çıkarabilecek mi"; zaten "bundan sonrası için bir tavşan yetmez, birkaç tavşan çıkarmaktan başka şansı da yok!.."
++++++
Eurosport ekranı!..
Yaz geldi, benim sporlarım da ekranlara geldi; atletizm, bisiklet, tenis!..
Ne var ki, Eurosport ekranlarına, "bir türlü giderilemeyen" hastalık da beraber geldi!..
Bütün bir kış, bilardonun Snooker turnuvalarının çoğunu "Selby sempatisini sürdürerek anlatan" Eurosport'taki arkadaşlarımız, bisiklette de bermutat "sempatili / antipatili anlatım düzenlerine", daha İtalya Turu'nda döndüler; "Contador yok ya, bu defa sempati gündemlerine Quintana'yı koydular" ve "sevmedikleri adam rolünü de Uran Uran'a verdiler!.."
Alın 21 etaplık turun kayıtlarını "bu pencereden seyredin", ne kadar haklı olduğumu göreceksiniz!..
Sadece bir örnek vereyim:
Turun "Kraliçe Etabı (16'ncı etap)'nda "utanç verici bir kaptı / kaçtıcılık ile Uran Uran'dan tur liderliği mayosunu (pembe) alan Quintana'ya toz kondurmaz" ve hemen hemen bütün takımların "bu kap-kaça itirazları" için "kabul edilmemeli" yorumları yapan, ama turun "en zor ve korkunç etabını (Zoncolan) açık ara kazanan" Michael Rogers'a, "beraber tırmanışa geçtiği Francesco Bongiomo'nun bir seyirci tarafından itilerek geriye düşürülmesi" üzerine ekran başında durmadan "etik dersi vermeye kalkışan" ve de "Beklemeliydi" diyen, bu kardeşlerimize, "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" dememek mümkün mü?..
Bunları "neden" yazıyorum; sırada Fransa Turu var, sonra sıra İspanya Turu'na gelecek, "sempati / antipati üzerine kurulu" bir anlatım şeklini sürdürüp, ekran başında sinirlerimizle oynamamaları için!..
Onca emek veriyorlar, onca güzel şeyler anlatıyorlar, onca alkışı hak ediyorlar ama işte bu "vazgeçemedikleri taraflılık yüzünden" bir çuval inciri berbat ediyorlar ; Fransa Turu'nda "sevgilileri Contador ile bir türlü sevemedikleri Chris Froome onları bekliyor"; bakalım bu defa ne yapacaklar?..
+++++++
Göztepe aslına dönüyor!..
Göztepe, "bir Gaziantepliden, bir İzmirliye satıldı!.."
Onca emek, onca para harcamalarına rağmen, "Göztepeliliği ve gereklerini bir türlü anlamak istemeyen" Gaziantepliler, sonunda "kendilerini de, ceplerini de, sinirlerini de kurtaracak" bir satışı, "alış fiyatının nerede ise 7-8 misli fazlasına gerçekleştirerek" başardılar; ama "sahiplikleri sırasında 250 civarında bir oyuncu alış verişi sebebi ile" birçok futbolcuyu, teknik adamı, futbol simsarını zengin ettikleri için, "bu kârlı satışa rağmen" Göztepe maceralarını büyük ölçekli bir zararla kapattılar!..
Bu "pahalı" macera, onlara "Bilmemek ayıp değildir, bilmediğini bilmek erdemdir" sözünü hep hatırlatacak!..
Göztepe'yi satın alan "koyu Göztepeli" İzmirli Mehmet Sepil, elbette Gaziantepli Altınbaş'ların düştüğü ve inatla sürdürdüğü yanlışlara düşmeyecek.
"Özüne, Göztepe'ye dönecek olan" Göztepe'nin "yeni patronu ile" yolu açık olacaktır ve İzmir'in "bu açık yola ihtiyacı vardır"; hem de çok!..
++++++