Egoist yıldızlar şov topluluğu!..

A -
A +

Eğer Galatasaray, "oyun disiplininden kopuk futbolcularının sayısını" her maçta "böylesine daha da arttıracak" ise ve de Arda'sı, Keita'sı, Baros'u, Elano'su, hatta Sabri'si "gol atıp kahraman olmak" ya da "çalım üstadı sayılmak" ya da "müthiş fantezi hareketler yaparak alkışlanmak" için oynuyor ve birbirleriyle yarışıyorlarsa, söyler misiniz bana, Rijkaard'ın Skibbe'den ne farkı var?!.. Koskoca kalenin önünde "bomboş" arkadaşları varken, üzerine gelen ve pozisyonunu sınırlayan kaleciye rağmen "pas yerine şutu tercih eden" bir yığın Galatasaraylıdır, Grubun en zayıf takımının önünde "sarı - kırmızılı ekibin tek golde ve de beraberlikte kalmasının", dahası "yenilmediği için" şükretmesinin sorumlusu!.. Servet bile, 5 metre ötesinde kendisine verilecek topu kale önüne ortalamak için "bomboş" bekleyen Elano'ya pas vereceğine, "Messi'liğe özenip" çalım sevdasıyla topu kaybettikten sonra (bu kaçıncı maçta ve kaçıncı defa), kaptırdığı topla Galatasaray'ın kalesine kadar inen rakip forvetleri "rakip sahada kalarak" eli belinde seyreder hâle geliyorsa, nerede "disiplini ile ünlü" büyük hoca?.. Pas vermesini beceremeyen, şut atmasını unutan, top geldiğinde "5 metre yarı çaplı bir daire çizmeden, ne yapacağına karar veremeyen", sonra da topu çoğunlukla rakibe veren, önünden geçen adama ve topa müdahale edemeyerek, "bu kaçıncı defa takımının gol yemesine sebep olan" Mehmet Topal'ı "bu hâliyle ilk on birde sahaya sürüp", onca dakika ona tahammül eden Rijkaard - Neeskens ikilisine elbette "güven" devam edecek ama, nereye ve ne zamana kadar?.. Galatasaray'ın "ön liberoları" felâket, Galatasaray'ın "orta sahası" çalışmıyor, bu yüzden Galatasaray "gol pozisyonuna zor giriyor" ve de "Avusturya ekibi gibi" zayıf bir takım bile, Galatasaray kalesinde tonla gol pozisyonu buluyor, Galatasaray'ın "yıldızları egoizmin zirvesinde dolaşıyor" ve "bunları herkesten iyi gördüğü hâlde", bu kalitedeki ve genişlikteki bir kadro içinde, hem de "bunca haftadır" tedbir alamıyorsa, vah Rijkaard'a, vah Galatasaray'a!.. Zira ortada "futbol takımı" yok; "şov yapmak için yarışan" egoist yıldızlar topluluğu var; söyleyin Allah aşkına Rijkaard'a "bu takımın oynadığı futbol" yakışıyor mu; yoksa ve doğrusu "oynayamadığı futbol yakışıyor mu" demeliydim?.. Hımmm'lı, Acaba'lı bir yazı!.. Ben, "Avrupalı bir gazetenin spor sayfalarında basketbol yazan" bir spor yazarı olsam, adım da mesela "Hans" ya da "Michael" olsa, Türkiye'ye tatile gelsem ve de "gençliğimde bir vesile ile Türkçe öğrendiğim" için Türk gazetelerinin spor sayfalarını okusam, bakın ortaya "nasıl" bir tablo çıkar: Bir gün bakarım, Fenerbahçe Kulübü'nün Başkanı, Avrupa Basketbol Camiası'nın "son çeyrek asırda Türkiye'de en çok tanıdığı ve en çok takdir ettiği, alkışladığı takım olan" Efes ve onun sporcuları için "çok ağır" iddialarda bulunuyor; irkilirim ve haberi başından sonuna birkaç defa okurum!.. Ertesi günü beklerim; "Bakalım Efes yönetimi ne cevap verecek" diye!.. Evet, "ertesi günü gazetelerde Efes Yönetimi'nin cevabı vardır" ama, "pes perdeden", o "ağır itham ve iddiaları karşılayacak cinsten" değil!.. Tatilim sürdüğü için 3 - 5 gün geçer, "aaaa", bir de ne göreyim, "aynı" kulüpten "bu defa" da "avukat olan" bir asbaşkan "çok daha açık" ve "çok daha ağır" itham ve iddialara devam eder ve de "aynı kulübün başkanı" basın aracılığıyla Basketbol Federasyonu'na hatta talimat da verir; "Gereğini yapmalılar!.." "Ne olacak ve Efes Kulübü bu defa ne yapacak" diye ertesi gününü iple çekerim; bir "aaaa" daha; gene "suyuna tirit" bir açıklama!.. Ne düşünürüm; "Hımmm, bu işin içinde bir iş var galiba, böyle ciddi, böyle ağır itham ve iddialara karşı, böylesine alttan aldıklarına göre, iddiaların ve ithamların ciddiye alınacak bir tarafı var, galiba!!!" Söyle bana sevgili Çetin Çeki; evet "Hans" veya "Michael" olsam, "böyle düşünmekte" haksız mıyım?.. Bırak "Hans'ı, Michael'i", söyle bana; "bunca yılın basketbol aşığı, yazan - çizeni Öcal Uluç olarak acaba böyle düşünsem" haksız olur muyum?.. Çok güzel mi?.. Sen, UEFA Avrupa Ligi'nde "kendi evinde Twente'ye yenilmişsin" ve ikinci maç için Moldova'ya gidiyorsun; Moldova "Dünya Futbolu'nda" kaçıncı, Türkiye kaçıncı; Fenerbahçe kaçıncı, Moldova takımı Sheriff kaçıncı?.. Ve "sen" diyorsun ki; "Zor bir maç olacak, rakip güçlü. 1 puan alırsak güzel olur, 3 puan alırsak çok güzel olur." Şimdi soralım Daum'a; Moldova'ya "Sheriff'i yeneceğim" diye gidemiyorsan, beraberliğe "Güzel olur" diyorsan; bu ne demektir?.. Fenerbahçe, seni "bunun için" mi getirdi; "transfere onlarca milyon euoruyu bunun için" mi döktü?.. Sen böyle dersen, futbolcun ne yapar; işte o da çıkar, "zar zor alınan" 1 - 0'lık galibiyete "çok güzel" der!.. Der de, "gerçekten" güzel mi; onu bir de Fenerbahçeli taraftarlara soralım bakalım, ne diyecekler?.. Yazık Türk basketboluna!.. Bir insan, ancak "bu kadar" pişkin olabilir!.. "Ne kadar"; işte Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel kadar!.. İnsaf ki, ne insaf; hangi "uygar ve sporda sistemini kurumsallaştırmış bir ülkede" bir federasyon başkanı, "bunca başarısızlıktan sonra" görevde kalabilir?.. Hatta, "göreve geldiği günlerdeki hâli pürmelâli ile", hangi ülkede "öyle bir kişiyi" basketbol federasyonu başkanı yaparlar ve "Hadi yaptılar" diyelim, "bunca yıl" tutarlar?.. "İstanbul'da yapılan" ve "büyük desteklerle kotarılan" bir "ikincilikten sonra", insanı hakikaten coşturan "12 Dev Adam" melodisi ile "bunca başarısızlığı gözlerden kaçırmak" doğrusu ya "büyük" marifet ister!.. İster de, elbette "tek başına" bu marifet Turgay Demirel'de yoktur; Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve "basketboldan gelen" yönetici arkadaşlarının; bitmedi; Hürriyet Gazetesi Spor Müdürü ve "son yıllarda" Türkiye Spor Yazarları Derneği Başkanı olan Esat Yılmaer'in desteği de "bu marifetin sağlam payandalarıdır"; işin sırrı da oradadır!.. Tabii, "vazgeçilmez" Doğan Hakyemez'in "TV ekranlarındaki ve spor sayfalarındaki lâf cambazlıkları" da, "bu marifete eklenmeli!.." İşte "böyle bir marifet entegrasyonunun sahnede tuttuğu" Turgay Demirel, hiç yüzü kızarmadan, Avrupa Şampiyonası Finalleri'ndeki fiyaskoya mazeret üretiyor; "Şöyle oldu, böyle oldu, şu sakattı, bu yoktu" gibilerden!.. Yıllardan beri "en iyi yaptığı işi" de yaparak, gene "geleceğe dönük" masallar anlatıyor; "büyüklere masallar!.." Ama, artık değil "büyükler", hatta "en küçükler bile" bu masallara gülüyor; hem de kahkahalarla!.. Tamam; bazı "etkili kişi" ve "etken sebepler" ile Türk Basketbolu, "adeta zorla böyle bir federasyon başkanının emrine veriliyor"; iyi de, Türk basketbolunu bu kahkahalardan kim ve nasıl kurtaracak; bir bilen var mı?.. Ve de "bu başkanın o koltuktan kalkması" ya da "kaldırılması" için, Türk basketbolu "daha" hangi başarısızlıklara mahkûm olacak?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.