Elbette, "futbolu seven, futbolu okuyan, futbolu seyreden, futbolu düşünen" herkesin ama herkesin "kendine göre" bir fikri, bir görüşü var!.. Fikirlerin ve görüşlerin hepsine, fikrini, görüşünü açıklayan herkese saygı duymak gerek!.. Yalnız bir şartla; "fikir açıklarken, görüş söylerken" insanları "yok etmek, aşağılamak, onlara hakaret etmek" kastı olmamalı!.. Siyasette de böyle olmalı; ekonomide de, kültür ve sanatta da, sporda da... Siyasetteki, ekonomideki, kültür ve sanattaki "çok çirkin" örneklerden onlarcasını yazabilirim ama, bu sütunlarda işimiz "spor" ve ben "Türk Milli Takımı" ile ilgili olanlardan bazı örnekler vereceğim!.. Hakan'ın, Fatih'in, Alpay'ın "Milli Takım'a artık yararlı olamayacaklarını" düşünebilirsiniz, bunu söyleyebilir, savunabilirsiniz, onların yerine "başkalarına şans verilmesini" isteyebilirsiniz, isimler de verebilirsiniz; bu en tabii hakkınız ve bu hakkınıza saygı duyulmasını beklemek de "gene" en tabii hakkınız!.. Amma... Hakan'a hakaret ettiniz mi, onu aşağılamaya kalktınız mı, Fatih'i, Alpay'ı "yok etmeye çalıştınız mı", işte "orada durunuz" ve bu yaptığınıza saygı duyulmasını hiç ama hiç beklemeyiniz!.. Şimdi biz görüşümüzü söyleyelim: Şenol Hoca, "bu kampanyaya sakın ola ki, kapılma!.." İngiltere'yi yeneceksek, ancak Hakan'larla, Alpay'larla, Fatih'lerle yenebiliriz!.. Bu maç bir "tecrübeliler" kapışması olacaktır!.. "Böyle kritik maçlarda" tecrübe, soğukkanlılık, rakibi tanıma, rakibe "moral olarak" üstünlük, formda olmaktan da, milli formayı "daha çok hak etmekten" de önce gelir!.. Hâlâ anlamadıkları bir şey var: "Şenol Güneş, neden Makedonya, Slovakya gibi zayıf rakiplere karşı kadroyu yenilemek için denemeler yapmıyor?" Şenol Hoca, "İngiltere'yi Hakan'larla, Alpay'larla, Fatih'lerle yenebileceğini biliyor; riske girmiyor ve bu futbolcuları Milli Takım'da devamlı oynatarak formda tutmaya gayret ediyor!.." İşte mesele bu kadar basit!.. Elbette "diğerlerinin de zamanı gelecek!.." Şenol Hoca, "işin başında takımı yenileyebilirdi"; yapmadı!.. Dünya Kupası'ndan sonra yenileyebilirdi; gene yapmadı!.. Şimdi, "Avrupa Şampiyonası grup maçlarının sonuna gelinirken" bunu yapamaz; yapmamalı!.. İşi riske atmamalı, kumara çevirmemeli!.. Her şeye rağmen "bu kadro" şu ana kadar başarılı olmuştur ve inanıyorum ki, Avrupa Kupası Finalleri'ne katılma hakkını söke söke alacaktır; ama öyle, ama böyle!.. "Başarısızlık halinde" ipe çekilecek ya da kurşuna dizilecek komutan Şenol Hoca olacağına göre, "onun kendi savaşçılarını seçmesi kadar" tabii ne olabilir? Amma... "Neden serbest vuruşu Emre attı da, Nihat'a topu bırakmadı, işte baraja çarptırdı" diyecek kadar "duygusal ve kulüpsel" davrananların "bu yazdıklarımı anlayacaklarını" pek sanmıyorum!.. Bilmem ki, Nihat'ın "daha sonra" kullandığı serbest atışlarda, hatta "mağlûp oldukları" Celta Vigo maçında kullandıklarında "ne yaptığı" gördüler mi? Bilmem ki, Emre'nin "serbest atışlarda" attığı goller için "Hagi gibi vuruyor" diye yazanlar kimlerdi? Elbette "eleştireceğiz" ama, "ille de eleştirmek için değil!.." Nihat'ı göklere çıkarırken, Emre'yi kaybettirecek "insafsızlıkları" yaparak değil!.. Nihat da, Emre de, Türkiye'yi Avrupa Şampiyonası finallerine götürecek ve hatta şampiyon yapacak ekibin iki büyük ve genç yıldızıdır; neden onları "kullanılan" bir serbest atış için "birbirine düşürecek" bir tavrın içinde kendimizi kaybediyoruz; üstelik de kazanılmış bir maçtan sonra? Olacak şey mi? Ve... Mesela, en kritik dönemeçte "Milli Takım'a sırtını dönen" Sergen'i "baş tacı etmeye hazırsınız!.." Elbette, hazır olmalıyız; zira sonunda kazanacak olan, başarıya koşacak olan hepimizin Milli Takımı'dır!. Amma... Buna karşılık, Milli Takım için çırpınan, "çok çirkin eleştirilere rağmen" hocası görev verdiği sürece koşa koşa gelip "elinden gelen her şeyi yapmaya çalışan" Hakan'ı ise yok etmek için fırsat kolluyorsunuz!.. Yazık değil mi?