Tabloya bakın: Mevsim başında gönderilmek istenen Arda, gönderilen Uğur'lar, Cafercan'lar!.. Ortada bırakılan Aydın, Mehmet Güven, Ferhat, Oğuz, Fevzi. Şimdi gönderilmek istenen Carrusca, Samsunspor'a giden Zafer. "Külfet" denilen Kupa maçında "beşinci dakikada oyundan alınan" Özgürcan. Ve de CSKA Moskova tarafından "4 milyon dolar bonservis bedeli ödenerek" alınan Vestel Manisasporlu Caner!.. Galatasaray Kulübü'nün Özhan Canaydın'ların, Galatasaray takımının da Gerets'lerin elinde bu hâle gelmesinin sebebi ortada değil mi?.. "Adamlar" ne yapıyor, "bunlar" ne yapıyor?.. Gazetelerde Wederson'ların, Gallardo'ların, Linderoth mu, Kaşalot mu olduğunu tam öğrenemediğim İsveçlinin peşinde koşulduğunu okuyan gençler isyan etmiş; "Bizlere şans da verilmiyor, para da; bırakın gidelim!.." Bıraktık parayı, cep harçlığı bile alamayan gençlere denmiş ki; "50 bin dolarlık yetiştirme primi getiren gitsin!.." İşte Galatasaray'ı yöneten zihniyet!.. Bir tanesini "örnek" olarak yazayım da, sevgili Levent Tüzemen başta, "Gerets'in mümtaz savunucuları" kime destek verdiklerini anlasınlar: Carrusca gibi "Arjantin'de geleceğin yıldızları arasında gösterilen" genç bir adam, Atlantik Okyanusu'nu aşarak Türkiye'ye geliyor, daha "iki antrenman bile yapmadan", arkadaşlarını, yeni geldiği ülkenin havasını tanımadan, bunları bıraktım "okyanus aşmanın uyumunu sağlayamadan", yani "jetlag" denen ve herkesi sarsan olayın verdiği rahatsızlığı atlatamadan, 3 gün sonra sahaya sürülüyor ve "öyle" komik durumlara düşüyor ki; o yaşta bir gencin uzun süre kendini toparlaması mümkün değil!.. Herkes de alay ediyor; "Nereden çıktı bu adam, ucuz etin yahnisi bu kadar olur!.." Bir futbolcuyu, bir genç futbolcuyu "ancak" harcamak istersen "işte böyle yaparsın"; olur biter ve gitti gider. O gün bu gündür Carrusca kendini toparlayamadı, toparlamaya yakın olduğu zamanlarda da "takımdan kesildi"; iki maç, üç maç "üst üste" şans verilmedi; oyuna girdiği anlarda da gözü "Ne zaman oyundan alınacağım" endişesi içinde kulübede olarak ve "hata yapmama" baskısıyla oynayıp, o stres içinde hatalar yaptı!.. İnceleyin Galatasaray kadrosunu, iki yıldır "kaç oyuncu" böyle harcandı, görün; Okan gibi "büyük tecrübe sahibi" bir oyuncu bile nerede ise harcanıyordu; Liverpool ve Bursaspor maçlarındaki enfes golleri onu kurtardı!.. Ama Gerets'in "30 yönetici var, öne çıkma yarışı yapıyorlar" diyerek "mizah konusu" yaptığı Galatasaraylı yöneticiler, Adnan Polat'ı açığa düşürmek için "böyle" bir hocayı iş başında tutmakta yarıştılar!.. Başkan da "öne çıkma yarışını bitirmek için" olacak; "Konuşanı istifa etmiş sayarım" dedi!.. Dedi de, Adnan Polat "daha ertesi günü" konuşmaya devam etti ve Gerets olayında açıkta bırakılmasının rövanşını aldı; "Hadi istifa etmiş say bakalım, sayabilirsen!.." Bence, "birbirlerini yemeye devam eden", bu arada Ali Sami Yen Stadı'nı, Seyrantepe arazisini ve orada yapılacak stadı, Riva'yı da "yok pahasına kaybetmek durumuna gelen", bu yüzden "gerçekleri açıklamak isteyenleri susturan", bu konulardaki sorulara cevap bile veremeyen Galatasaray Başkan ve yöneticileri, Galatasaray'ın ve Türk futbolunun geleceği olan gençleri de harcamak için adeta "özel olarak tutulmuş" bir hocaya arka çıkmalarının yanında bir başka şey daha yapmalılar ki, her şey tam ve tamam olsun: Galatasaray futbol altyapısının kapısına kilit vurmalılar!.. Vurmalılar ki; "Galatasaray Başkan ve yöneticilerinin başkanlık ve yöneticilik dershanesinden değil diploma almak, hatta o dershanenin önünden bile geçmemiş olduklarını ortaya çok açık şekilde koyan böyle gençler yetişmesin" ve kendilerini de, Gerets'i de zor durumda bırakmasın!.. Yakışır!.. > Kupa'nın güzel rengi!.. Bakıyorum, "bazıları" Fortis Türkiye Kupası'nın "yeni" şeklinden hiç ama hiç memnun değiller!.. İstiyorlar ki, "eskisi gibi" 4 maç oynayıp finale gelsinler ve de kupayı alsınlar!.. "Gruplu" düzenleme işlerine gelmiyor; angarya, külfet görüyorlar!.. Halbuki, "yedek kulübesinde oturttukları, hatta çoğu zaman tribüne gönderdikleri" bir yığın oyuncunun "maç eksiği olmasından, lig maçlarına hazırlanmamasından şikâyet edenler" de onlar!.. "Altyapıdan gelen gençlere lig maçlarında yeterince şans verememeden yakınan" da onlar!.. "Kupanın böyle düzenlenmesinden memnun olan" Anadolu kulüplerine bakan, onlara görüşlerini soran yok!.. Kupa'nın getirdiği mâli desteğin yanında, "büyük takımları" sahalarında, illerinde, ilçelerinde misafir etmek, oynatmak, onlarla oynamak ve onları seyretmek imkânına kavuşan Anadolu kulüpleri, Anadolu takımları, Anadolu insanı her zamanki gibi "yok" sayılıyor. Mesela, Anadolu'nun bugüne kadar ihmal edilmiş köşelerinde, "kupa maçlarına, büyüklere açılan" statların, sahaların bakımının, onarımının, çimlenmesinin, tribünlerinin ciddiyetle ve itina ile yapıldığına bile bakan yok!.. Kendisine yurdun dört bir yanında satıldıkları için "ulusal medya" unvanını lâyık gören, ama aslında "nalıncı keseri gibi" daima "İstanbul'dan yana yontan" büyük gazetelerimizin spor sayfalarının da "3 büyüklerle nefes alıp verdiğini" bildiğimizden, bu sayfalarda "Kupa eski hâline döndürülmelidir, bu şekliyle hiçbir işe yaramıyor" şeklindeki yazıları ve yorumları gülümseyerek okuyoruz!.. Bence Levent Bıçakcı Federasyonu'nun "Türk futboluna armağan ettiği" en önemli ve en güzel olay "Türkiye Kupası'nı bu şekle dönüştürmesidir!.." Eksikleri yok mu, elbette var; düzeltmeler, eklemeler yapılamaz mı; elbette yapılabilir, ama "esas korunmak" şartı ile!.. İstanbul'un ve 3 Büyükler'in "bu şekli neden istemediği" ortada değil mi: Gençlerbirliği: 3 - Beşiktaş: 0 Erciyes: 4 - Galatasaray: 1 "Külfet" çığlıkları ve perdeee!.. > Platini'den al haberi!.. Gazetelerden: "UEFA Başkanlığı için çalışmalarını sürdüren efsane Fransız futbolcu Michel Platini, Türkiye Futbol Federasyonu'na mektup yazıp destek istedi. 25-26 Ocak'ta Düsseldorf'taki seçimler öncesi TFF'den randevu isteyen Platini, Türkiye Hükümeti'nin federasyona müdahale ettiğini bildiğini, seçilmesi halinde siyasetin futboldan uzak durması için çalışacağını söyledi." UEFA Başkanlığına aday olan Platini'nin bildiğini, "futbol dünyasının tecrübeli kurdu" FIFA Başkanı Blatter bilmez mi?.. "Durum" bu kadar açık olarak ortada iken, Halûk Ulusoy "Ben bir yıl evvel seçimle iş başına geldim. Evet hakkımda bir dava açılmış. Bu ülkede her insan için dava açılması o kadar kolay bir şey ki. Herkesin açılmış davaları var. Ama görevlerinin başlarındalar. Nedense 'Haluk Ulusoy için dava açıldı' diye genel kurul yapılması isteniyor. Haftalardır aylardır böyle bir ortam yaratılıyor. Kimse dava açıldı diye suçlu damgası yememeli. Neticesi beklenmeli. Davada 17 bin 500 YTL için yargılanıyorum. Görevde olmadığım bir zamanda teftiş kurulu geldi, federasyona rapor hazırladı. 423 sayfalık raporda 'Haluk Ulusoy 17 bin 500 YTL usûlsüz harcama yaptı' diye mahkemeye verdiler" demez mi?.. Ve de "Karadenizli" Ulusoy, herkese açık bir "Hodri meydan" mesajı göndererek, "Görevimin başındayım. Genel kurala gitmek gibi bir düşüncemiz yok. Genel kurulun nasıl toplanacağı yasada belirlenmiştir. Bu nedenle bana Melih Gökçek, Mehmet Özhaseki veya Özhan Canaydın'ın 'Genel kurul yap' deme hakkı ve yetkisi yoktur; bu konuda konuşma hakkını onlara vermem" demez mi?.. Nasıl olacak şimdi Belediyeler Federasyonu?.. Yalanlarken doğrulama!.. Beşiktaş Teknik Direktörü Tigana ara tatil için Fransa'ya giderken, bütün Beşiktaş medyasını ve "sadece Galatasaray'daki ödemelerle ilgili habere meraklı" spor yazarlar ını ve futbol yorumcularını atlattı; "20 maçtır para alamayan futbolcularım maça konsantre olamıyor, para pazarlığı yapmaktan yorgun düştüler, Brezilyalılar ara tatilden sonra dönmezlerse şaşmayın!.." Beşiktaş Kulübü, "Tigana'nın tercümanının açıklaması" ile Tigana'yı yalanlamaya çalıştı; komik!.. Daha da komiği Beşiktaş Menajeri Ali Gültiken'in açıklaması oldu: "Futbolcular paralarını alıyorlar; 2005'e dair alacakları bulunmuyor!.." Demek ki neymiş; "2005'ten alacakları yokmuş"; şimdi zamanın neresindeyiz; 2006 bitiyor!.. Bence Beşiktaşlı futbolcular, "20 maçtan da fazla oynamıştır" 2006'da; Tigana eksik bile söyledi galiba!.. > Külfet maç mı, hoca mı?.. Hafta içinde gazetelerimizde iki açıklama okudum. İlki Galatasaray'ın milli futbolcusu Ergün Penbe'nindi: "Fatih hoca beni iyi tanıdığı için milli takıma alıyor, Gerets ise beni çoğunlukla kasetlerden tanıyor. Bir Denizlispor maçı öncesi milli takıma çağrılmıştım, ancak Gerets yine beni kadroya almamıştı. Daha sonra Erkan Kazancı ağabey (masör), Gerets'e gidip, 'Hoca sen ne yapıyorsun? Adam milli takıma gidecek' dedi. Ben bunun üzerine Denizlispor kadrosuna girdim. Gerets belki de benim stilimi beğenmiyor." İkincisi de 4 - 1'lik Erciyes mağlûbiyetinden sonra Galatasaray Teknik Direktörü Gerets'in: "Bu maç bizim için bir külfetti. Yapmamamız gereken işleri yaptık, Uzun süredir oynamak için şans bekleyen genç Özgürcan'ı oyundan almak zorunda kalmamıza çok üzüldük. Burada gördük ki işi ciddiye almazsak maçı kazanmak çok zorlaşıyor. Bu durum bize ikinci yarıya başlarken çok ciddi olmamız gerektiğini hatırlattı." Sadece "bu iki paragraf bile", koca Galatasaray takımının kimin elinde "nasıl oyuncak" olduğunu gösteriyor!.. O "kimin" de Galatasaray'a nasıl külfet olduğunu!.. İlhan Cavcav!.. Gelince üst üste gelir!.. Önce "talihsiz" bir trafik kazası, sonra "kardeşinin vefat ettiği" haberi; hem de 3-0'lık Beşiktaş galibiyetine sevinme imkânını bulamadığı Türkiye Kupası maçı sırasında!.. Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav'a hem "Geçmiş olsun", hem de "Başın sağ olsun" diyor, Cavcav ailesinin acısını paylaşıyorum.