Gençlerbirliği, "ismini cismini duymadığımız" bir Yunan takımına elenerek, başkan İlhan Cavcav'ın "artık" jübile yılının geldiğini, Erdoğan Arıca'nın da "üst düzey" bir teknik adam olmadığını ortaya koydu!. Transfer ayında "Boliç'i alan" bir Cavcav'ın "üstün transfer becerisini kaybettiği" daha o zamandan belli idi!. "Boliç'in atacağı gollerle UEFA Kupası'nda tur atlamayı bekleyen" Arıca'nın da, Gençlerbirliği'nin elenmesinin bir başka sorumlusu olduğu ortada!.. Fenerbahçe, "Fenerbahçe'yi şişiren, Alex'i şişiren" medyanın, bu şişirmelere kanan Aziz Başkan ve yönetiminin, dâhi Daum'un ve "asıl" Rüştü başta olmak üzere "sorumsuz futbolcularının" yüzünden "altı yedi!.." "6-2'lik hezimete" çıkıpta "küçük bir kaza" diyebilen Murat Özaydınlı kafası yüzünden yedi!. Trabzonspor'un, "turu kaybettiği" Türkiye'deki maçta belli olmuştu; tıpkı Şampiyonlar Ligi "ön elemesinde" Trabzon'da kaybedişleri gibi!. Son üç Avrupa maçında "ikişer gol yemeğe abone oldular"; iş bitti!. Ziya Hoca'nın "hatalarını" çok iyi tahlil etmesi gerek; neden Türkiye'de başarı var da, Avrupa'da tam bir düşüş? Geliyoruz Beşiktaş'a!.. Elbette Norveç ekibi "büyük" bir takım değildi!." Ama fizik gücü itibariyle etkili ve mücadeleyi bırakmayan bir ekipti!. Darmadağın olmuş, "hocasına yol göründüğü ilân edilmiş", kimsenin ne olacağını bilmediği bir ortamda ve futbolcularında moral kalmamış bir Beşiktaş, tuttu UEFA Kupası'nda turu "zor da olsa" geçti!. Türkiye'ye de "en fazla puanı kazandırdı!." Beşiktaşlı futbolcuları ve hocalarını "böyle" bir zamanda bu "zor" yükün altından kalktıkları için kutlarım!. Bu arada, Beşiktaş'ın maçını anlatan kardeşime de bir çift sözüm var: Sevgili arkadaşım, sanırım futbolda ve spikerlikte öğreneceğin çok şey var. Durup dinlenmeden "Ben futbolu Del Bosque'den daha iyi bilirim" havası içinde maçı TV'den izleyen yüz binlerce insanın kafasını neden şişirip durdun. Halbuki sen maçını anlatacak, yorumu yanındaki ağabeyine bırakacaktın ki, biz de sinirden TV başında "özellikle" ilk yarıda saç baş yolmayacaktık. Del Bosque'ye "takım nasıl kurulur, futbol nasıl oynatılır" dersi vermek senin işin değil. İlk yarıda "kapanacağı", Beşiktaşlılara "geniş alan bırakmayacağı" ve "bir kontratak golüne yatacağı" belli olan bir rakibe, hem de "fizik gücü o derecede olan" bir rakibe karşı, Del Bosque'nin maça Sergen ve Tümer'le başlamayacağını, onları, "rakibin tur atlamak için mutlaka gole ya da gollere ihtiyacı olduğu bir döneme", açılacağı, geniş alanlar bırakacağı, biraz da yorulacağı bir "ikinci yarıya saklamış" olabileceğini düşünemeden "kırık plâk gibi" aynı şeyleri tekrarlarken, acaba "ikinci yarıda oyuna giren" bu ikilinin ne yaptıklarını ve "sonuca ne derece etki ettiklerini" bana söyleyebilir misin? Beşiktaş ilk yarıda "nerede ise" tek kale oynarken, top hakimiyeti "yüzde 61 - yüzde 39 iken", hâlâ "Del Bosque Beşiktaş beraberliğe oynatıyor, yoksa Sergen'i, Tümer'i takıma koyardı" anlamına gelen lâflar etmenize, TV seyircisinin "en azından" tebessüm ettiğini söylemek isterim. Ya, ilk yarıda "kapanan rakibi açmak için" geride pas "ısrarla ve sabırla" yapmanın anlamını anlamayarak eleştirmeye kalkışmak, ama ikinci yarıda "aynı paslar yapılırken" ses çıkarmamak neyin nesiydi? Kusura bakmayın; Avrupa Kupaları'ndaki maçlarımızda haftanın "tek" galibiyetinin özellikle ilk yarıda "canına okudunuz!.." Maçın kasetini iyi izleyin; "hiç beğenmediğiniz" o yarıdaki Beşiktaş'ın etkinliğine bakın, "geldi, geliyor" diyerek attığı gole bakın; bir de ikinci yarıdaki kısırlığa... Hem de rakip, "defans tedbirlerini iyice azaltıp, bütün riskleri alarak" oynarken ... Üstelik, ikinci yarıda "rakibin kaçırdıkları" da ortada!.. Perşembe gecesi, "kötü" oynayan İbrahim Akın'ın , "ille de oynasın" dediğiniz Tümer'den "daha etkili ve faydalı olduğu" o maçın kasetinde var!.. Seyredin de görün!.. Yüz kızartıcı teklif!.. Ben, "Ahlâksız teklif" filmindeki tekliften tiksindiğim için, "o şekli hariç" hiçbir teklifi "ahlâksız teklif" diye nitelendirmem!. "Fenerbahçe'ye ahlâksız tüyo" teklifine "tiksinerek" karşı çıkışım da "özellikle" sporda ahlâkın, faziletin, temizliğin, fair play'in üzerine, değil "böylesine" görülmemiş bir çirkinliğin, hatta "ufak bir gölgenin dahi düşmesine" tahammül edemememdendi!. İşte, "tam bunların tartışması içinde iken", Beşiktaş'ın, Trabzonspor'un hocası Ziya Doğan'a yaptığı "transfer teklifi" sporun gündemine "bomba gibi düştü!." Ligde şampiyonluğa oynayan, hâlen liderliğe ortak olan, UEFA Kupası'nda 3-5 gün sonra "çok kritik" bir maç oynayacak olan, ondan da hemen 3 gün sonra "hocalarına transfer teklifi yapan" Beşiktaş'la karşılaşacak olan Trabzonspor'un teknik direktörüne, "böyle bir zamanda yapılan" teklife bakın!.. Yooo... Tiksiniyorum; onun için "ahlâksız teklif" demem mümkün değil!.. Ama, "spor camiamızın yüzünü kızartacak bir teklif olduğu" muhakkak; hele hele Beşiktaş camiasının!. Beşiktaş'ı, "Beşiktaş yöneticiliğini" bu duruma, bu seviyeye düşürmeye kimin hakkı olabilir? O koltuklar, o kulüp, o isim, Yıldırım Demirören'lerin, Oktay Kıvanç'ların ve diğerlerinin "tapulu çiftliği mi?" Hiç mi Beşiktaş'ın tarihinden ders almıyorlar; almadılar? Trabzonspor'a "yapılacak", ne yapılacağı "yapılan" bu kötülüğün, ligde şampiyonluğa oynayan Fenerbahçe'nin ve Galatasaray'ın ekmeğine yağ süreceğini de mi düşünemiyorlar, bu vatandaşlar? Geçen hafta "Trabzonspor'u karıştırmak isteyen" İstanbul medyasından söz etmiştim; Beşiktaşlı yöneticiler "onların önüne geçti!." İspanya'ya "kafaları karmakarışık giden" Trabzonsporlu futbolcuların "90 dakika sahada uyur gezer gibi dolaşmasının", Hoca'larının nerede ise "70 dakika" kenarda "oyuna müdahale etmeden oturmasının" sebebi ne ola ki? İstanbul'un Üç Büyükleri'nin "Biz istediğimizi yaparız, Türk futbolunda istediğimiz gibi at oynatırız" düşüncesi, "onların Federasyonu'nun iş başına gelmesi ile" yeniden hortladı!. Dedim ya, "Federasyon seçimlerinin öncesi" Aziz Yıldırım'ın koltuğunun altına giren "bazı" Anadolu Kulüplerinin başkanları iftihar edebilirler!. "Yönetim ve zihniyet olarak" Türk futbolunu en az "çeyrek asır" geriye götürdüler!. Artık, ne yapsalar boş!.. Lucescu + Demirören + Kıvanç = Bugünkü Beşiktaş!.. Yazımın başındaki denklemi Beşiktaş camiası çok düşünsün!.. Lucescu'nun, "Galatasaray kompleksi ile", Beşiktaş ile Galatasaray'ın arasını açmasına izin verenler ve onlara alkış tutan Beşiktaş yazar-çizerleri çok düşünsünler... "Bu tuzağa kendini kaptırıp", sanki Beşiktaş'ın Türkiye'deki "tek rakibi Galatasaraymış" havasına girenler ve hele hele "transfer politikalarını bile" Lucescu'nun "bu büyük yanlışı" üzerine kuranlar daha çok düşünsünler!.. Beşiktaş Stadı'nın soyunma odalarının önünde olan "çirkin" olayda, "olayın kahramanlarını korumayan" ve aksine "Galatasaraylılar'dan özür dileme" büyüklüğünü gösteren Serdar Bilgili'yi "yıkarak" onun ve arkadaşlarının koltuğuna oturan ve transfer ayında "ligin ikinci yarısında perişan olmuş" Beşiktaş'ın kadrosuna, "ihtiyaç olan" oyuncular yerine, "eski Galatasaraylıları ve Galatasaray'ın talip olduğu oyuncuları" alarak, Lucescu'nun da aynı kompleksle aldırdığı "Galatasaraylı ve Galatasaray'ın ilgilendiği oyunculara ekleyenler" de çok iyi düşünsünler!. Kimse, kabahati "sadece" Del Bosque de aramasın!. Onlar, "üstelik" eski Galatasaraylılar ve Galatasaray'ın ilgilendikleri ile malûl Beşiktaş kadrosuna, bir de "eski Fenerbahçelileri ekleyerek", inanılması çok güç olan bir "olmaz olmaz"ı gerçekleştirdiler!. Sonuç; işte yazımın başlığı!. Bugün belki Del Bosque'yi feda ederek durumu kurtarabilirler, ama ya yarın? "Bu denklem", ısrar ederlerse, onları götürür; bir tarafa yazın!.. Tanjeviç'ten "onlara" hediye!.. Basketbol Milli Takımı, Avrupa Şampiyonası eleme gurubunda "6'da 6 yaparak", finale kaldı!. Gruplarda "bu başarıyı gösteren" bizden başka "sadece" Almanya vardı!. "Tanjeviç takıntılılar", ki içlerinde "gerçekten" inandığım, sevdiğim, yazılarını "büyük bir keyifle okuduğum" dostlarım, meslektaşlarım da var, ne yazık ki, hâlâ "gerçeği görmemekte" ve daha da acısı "anlamamakta" ısrar ediyorlar!. "Basketbolü bilmiyorlar mı acaba" diyeceğim ama, "bildiklerini" çok iyi biliyorum!. Öyleyse, neden "öyle" yapıyorlar? "Sabit fikirler" ve "takıntılar" onlara yakışıyor mu? Elbette, Tanjeviç de insandır ve her insan gibi "eksiği" olacaktır, "hatası" olacaktır, hatta "bunlar" bize maç da kaybettirebilir!. Amma, "yaptıklarının ve yapmak istediklerinin" yanında, bu eksiklerin ve hataların lâfı bile olmaz!. Olmamalı!. Türk Milli Takımı'na "iyilik etmek isteyenler", Tanjeviç'i ve onun "ay-yıldızlı ekibin yarınları için" gerçekleştirmek istediği devrimi desteklemeli, ona da, öğrencilerine de "moral" vermelidirler!. Tanjeviç'in önünde "uzun bir zaman" ve kat edilecek "uzun bir yol" var!. Neden bu zamanı ona vermeyelim ve yolunu keselim? Neden? Ersun Yanal'a mesaj!.. Sevgili Hocam... Stop... Türk takımları hafta içinde Avrupa Kupaları'nda dört maç yaptı... Stop... Oynadıkları rakipleri dahil... Stop... Hiç birinde Hakan Şükür klâsında ve niteliğinde bir futbolcuya rastladın mı?... Stop... Yunanistan'a karşı çıkardığın takımın iskeletini teşkil eden futbolcuların hemen hemen hepsinin nasıl döküldüklerini seyrettin mi?. Stop... Bu kadro ile finallere gideceğine hâlâ emin misin?.. Stop... Başarı dileklerimi tekrarlarım..Stop... Sevgiler... Stop... Öcal Uluç... Stop...