"Onun en olumsuz yanı, tam etrafına güven vermeye başlarken, hırsı yüzünden ona güvenenleri mahcûp etmek için elinden geleni ardına koymama hatasına düşmesidir!." Zamanın Federasyon Başkanı Halûk Ulusoy ile zamanın Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş'in yolları ayrıldığında "Milli Takımın başına Ersun Yanal getirilmelidir" şeklindeki yazılarıma başlamadan, "onu iyi tanıyan yakın ve güvendiğim dostlarım ile" uzun konuşmalar yapmıştım!. Bu uzun konuşmalardan sonra, onun "olumlu ve olumsuz" yanları, "fazlaları ve eksikleri" konusunda hatta "teferruatlı" bir bilgim olmuştu!. Altını çizdiğim ve üzerinde en çok durduğum "olumsuz yanı" da, yazımın başına aldığım cümle idi!. "Genç" ve "geleceği parlak" bir teknik adamın "hırsı ve merdivenleri çok çabuk çıkma hevesi yüzünden", ona güvenenleri ve çalıştığı müesseseleri "basamak olarak görmesi" doğrusu ya, üzerinde "iyice düşünülmesi ve durulması gereken" bir durumdu!. Hele bu insan "milli takım teknik direktörlüğü için" aday ise!.. "Buna" ve "başka bazı olumsuz notlara rağmen", ben "yapılan ikazlardan ve eleştirilerden ders alacağını" düşünerek ve "olgunlaşacağını" tahmin ederek, "Ersun Yanal, Milli Takımın başına getirilmelidir" diye yazdım ve sonra da defalarca tekrarladım!. Şimdi de "bu görüşümün yanlış olduğunu" söyleyemem, ama açıkça söylemeliyim ki; ortada bir "acaba" tereddüdüm ve endişem var!. Sevgili Hasan Sarıçiçek'in, "Spor kamuoyunun Ersun Yanal'ı yakından tanımasına ve kişiliğini görmesine büyük katkı sağlayacak" enfes röportajını Türkiye'de okuyunca güldüm!. Sevgili Hocam, şikayet ediyor: "Eleştiri ile hakareti birbirine karıştırıyorlar. Vatan haini, bayrak düşmanı olduğumu bile ileri sürenler var." Kendisi "bakın" neler söylüyor: "Bu iddiaları vatan hainliği ile eş tutuyorum!.." "Böyle salakça mantık olur mu?" "Eleştiri ile hakareti karıştıranları" eleştiren "Milli Takım Teknik Direktörümüz", bunca spor yazarı ve yorumcu için "neler dediğinin, adını vermediği, veremediği kimlere nasıl hakaret ettiğinin farkında bile değil!." Yani, perhiz yaparken turşu yiyen bir kişi!. Ya "medyaya takım kurmam... Medya baskısıyla takım kurmam" şeklindeki gürlemesi?.. Açın bakın gazete sayfalarını ya da TV arşivlerine girin, bakın bakalım Yunanistan maçından sonra Ersun Hocamız "neler söylemiş?" Kimlere "nabza göre bol bol şerbet dağıtmış?" "Medyaya teşekkür ederim, beni uyardı, hatalarımı, yanlışlarımı gösterdi" diyerek, Gürcistan kadrosu ile Yunanistan kadrosu arasındaki "büyük değişikliği" dört gün gibi kısa bir zamanda "nasıl" yaptığını, "nasıl" anlatmış? "Medyaya" nasıl takım kurmuş ve "medya baskısıyla" nasıl takım kurmuş? Kendi sözleriyle, "kendisiyle konuşan" spor yazarlarının yazı ve yorumlarıyla "bu gereçek", günlerce "TV'lerde ve spor sayfalarında" asılı kalmadı mı?. Sevgili Ersun Hocam, sana bir ağabey tavsiyesi: "Büyük lokma ye, büyük lâf etme!.." Bugüne kadar, hep hem de "işler iyiye giderken", kalkıp "sana güvenenleri", hatta senin için "başka kişilerle ve kulüplerle kötü olanları" bile "ortada bırakıp" gittin; "daha iyi imkan, daha iyi hedef ve daha çok para için!." "Sezon sonunu" bile beklemedin!. Onun için "milli takımın başındayken, Fenerbahçe'ye gider miyim?" demene, "gidersin, gitmezsin" o başka, "inanmam" mümkün değil!. Mustafa Denizli ve Fatih Terim gibi hocaların, dünyanın "en ünlü" teknik adamlarının "büyük" ve de "hedefi büyük" kulüplere gitmek için, hem de "hangi milli takımları nasıl koşa koşa bıraktıklarını" herhalde sen de biliyorsundur!.. Sen neden "farklı" olasın ki? "Vatan, millet, Sakarya" edebiyatı yapma bize!. Üstelik, "bugüne kadar kaç takımı, hem de işler iyi giderken, gizli gizli başka kulüplerle ilişkiler kurarak bıraktığını" ve gittiğini bilmeyen mi var? Spor medyasına, spor yazarlarına saygılı ve "samimi" ol ki, onlar da sana karşı saygılı ve "samimi" olsunlar!. Üstelik "öyle" ortadan ve genelleme yaparak "medyayı suçlama!.." Suçlayacağın, eleştireceğin, hatta "hakaret edeceğin" spor yazarı ve futbol yorumcusu varsa, "onun ya da onların adını vererek" konuş!. Tıpkı bizim "senin adını vererek" yaptığımız eleştiriler gibi!.. Tabii, cesaretin varsa... Yoksa, "sus" ve işine bak!. Kimse sana "vatan haini" filân demiyor; aksine "iyi şeyler yazmak için" başarılı olmanı bekliyor!. Son bir not: Sevgili Sarıçiçek ile yaptığın konuşmada, Hakan Şükür için kullandığın üslûba bir bak!. Bu üslûbu, Türk futboluna ve ayyıldızlı formaya bunca yıl, hem de "böylesine" hizmet etmiş bir futbolcuya nasıl yakıştırılabiliyorsun? Elbette sen onun hocasısın, ama daha işin başındasın, onun Türk futboluna verdiklerinin daha dörtte birini bile vermemişsin, "Hakan'ı küçük gören" bu üslûbu kullanırken hiç mi vicdanın sızlamıyor? Onu, "bu olgunluk çağında" ve Türk Futboluna da, milli takıma da hizmete devam ettiği bu "yıllarda", kulüpçülük kerpeteni ile "parça parça etmek için" ellerinden geleni artlarına koymayanların önüne atıp, sonra da kenara çekilmek bilmem ki "milli takım teknik direktörüne yakışıyor mu?" "Onu" ve "birkaç onun gibi tecrübeli arkadaşını" milli takıma çağırdığın zaman yapılan eleştirilere karşı "yaptığın açıklamalara ve o açıklamalardaki üslûba" bir bak, bir de bugünkü konuşmalarına ve kullandığın üslûba!. "Bu kadar kısa bir sürede" ne değişti de, şimdi Hakan Şükür, tarafınızdan "nerede ise" milli takıma çağrılsa da çağrılmasa da, oynasa da, oynamasa da "fark etmez bir futbolcu" durumuna düşürüldü? Sizdeki bu değişikliği acaba "kimler sağladı?" "Bu değişiklik", "güvenilirliğiniz" konusunda, futbolcular üzerinde "nasıl" bir tesir yaptı? Bunları bir düşünün!.. İki çok başarısız maçtan ve sonuçtan sonra ve "Hakan'a karşı birkaç cümle ile anlattığım hatalı davranışınız" yüzünden yapılan eleştirilere karşı gösterdiğiniz tahammülsüzlük kabul edilecek cinsten değil!. "Hamama giren terler"; bunu unutmayınız!.. Milli Takım Teknik Direktörlüğü o kadar kolay değil; sevgili Şenol Güneş hocam, yıllarca nelere katlandı; zehir içti; "kızılcık şerbeti" dedi.. Zat-ı âliniz, daha dün bir bugün iki, ne hâldesiniz? Yarın "Allah göstermesin", spor medyasına "çekindiğinizi" ifade ettiğiniz Kazakistan maçı ve sonrasında da "başarısız sonuçlar gelirse", spor medyasının sizi "el bebek, gül bebek" gibi mi tutacağını sanıyorsunuz? Bilmem ki, "nabızlarına göre şerbet verilenler" bile neler yapacaklar? Her şeye ve her türlü eleştiriye "şimdiden" hazırlıklı olmanız, ve... Eskilerin "ishal-i kelâm" dediği hastalıktan "hemen" kurtulmaya gayret etmeniz şart!. İnanıyorum ki, milli takımımızla beraber başarılı olacaksınız!. Ama, "hayali" düşmanlarınızla gazete sayfalarında ve TV'lerde değil, gerçek rakiplerinizle "sahada" mücadele ederseniz!..