İspanya ve İngiltere teknik direktörleri dahil, Avrupa Futbol Şampiyonası'nda "başarılı olamayan" takımların teknik adamları, "Dünya futbolundaki şöhretlerine ve kariyerlerine bakmadan" federasyonlarına istifalarını sundular, sunmaya da devam ediyorlar!..
Üstelik de, "Türk Milli Takımı'nın başına gelen" ve de "kötü futboldan, alınan başarısız sonuçlardan da acı olan" bir "prim skandalı" da yaşamamış olmalarına rağmen!..
İşte Fatih Terim Hocamızın bana göre yaptığı "en büyük yanlış" buradadır!..
"Efendim, Futbol Federasyonu Başkanı ayrılmasını istemiyormuş!.."
Bir; bir defa "İstifa tek taraflıdır", edersin biter; başkasının "insanın kullandığı o hakkına müdahale hakkı" yoktur; sadece "ister" ve de "kal" der; o kadar!..
İki; "Sen istifa edersin", spor camiası, daha da ötesi bütün bir kamuoyu "Senin resmen istifa ettiğini alenen görür, öğrenir"; ve sonrası…
Üç; Federasyon ve Başkanı "İstifanı kabul etmiyorum, kal" derse ve de "devam etmeye gerçekten niyetli isen", dahası, "Ben teslim olmam, bir muharebe kaybettik, savaşı değil" diyorsan, "Dünya Kupası elemeleri ile yepyeni bir sayfa açacağım, yepyeni bir kadro ile" diyorsan, bu tablo seni, "güçleneceğin" bir dönüşe götürür; görevine dönersin ve de kamuoyu önünde "Federasyonundan güvenoyu almış olursun!.."
Yani, "yukarıdan beri yazdıklarım", resmen ve alenen kamuoyu önünde cereyan eder ve sen de görevde kalır, "yeni bir sayfa açarsın!.."
Fatih Hoca'nın yapması gereken, buydu; ama yapmadı; neden yapmadı; bilmiyorum. "Benim" ve "benim gibilerin bilmesi" yeterli mi; hayır; milletin bilmesi gerek; zira "o takım milletin takımı!.."
Kulisleri, ekranları, spor sayfalarını, hatta birinci sayfa manşetlerini bile sarsan, yazılmadık şey kalmayan, belki de "bire bin katılmış, abartılmış" prim skandalı için dünkü yazımda takım kaptanı Arda'ya "Neden susuyorsun ve başrollerinden birini oynadığın bu senaryo ile ilgili bunca söz söylenir, bunca yazı yazılırken nasıl susarsın" anlamına gelen sorular sormuştum.
İşte "aynılarını" Fatih Hocam için de soruyorum; "nasıl hâlâ susabilir" ve bunca yazılanın ve söylenenin üzerini "sessizlik" ile örtebilirsin?..
"Gerçekler nedir"; bunu öğrenmeye bu milletin hakkı vardır; "sorumluları kimlerdir" ve "onların cezaları nasıl verilecek?.."
Sevgili Fatih Altaylı, "senin seçtiğin ve oynattığın" futbolcular için TV ekranlarında "Şerefsizler" dedi; nasıl susabilirsin, Hocam; "senin susmanın ne anlama geldiği" ortada değil mi?..
"Silahlı adamlarla kadın yüzünden milli takım kampında takım arkadaşının odasını basan" ve "benzer olaylarla gazetelerde haber olan" futbolcu için "kapalı kapılar arkasında ceza / af yetkisini tek başına kullanman" hataydı; şimdi, hem de bütünüyle "Milli Takım'ın sen dahil üzerine gölge düşüren" böyle bir olay aydınlanmadan, "aynı sessizlik" senaryosu ile ve "hiçbir şey olmamış gibi devam" nasıl mümkün olabilir?..
Hem de Futbol Federasyonu, "bütün bir prim yönetmeliğini değiştirme kararı" almışken!..
Ortada "iki" şey var; bir; "takımın kötü futbolu ve başarısız sonuçları", ondan da önemlisi "prim skandalı"; ikisi de "susarak, beklemeye bırakılarak" geçiştirilemez!..
Ve de "senin karizmanda, kariyerinde bir hoca", bu acı tablo aydınlanmadıkça, "gönül rahatlığı içinde" göreve devam edemez; "göreve devam edecek" isen, gereğini yapmalısın Hocam, başka yolu yok!..
ŞAKA!..
Geçen yıl bu sütunlarda, Sabri Reis'in, eşine aldığı Lamborghini marka spor otomobil için "ancak bazı şirketlerce ve özel olarak yapılabilen eski parayla misli misli onlarca milyarlık kasko sigortasını" yazmış ve "yazlarını Çeşme'de geçirdikleri bilindiği için" demiştim ki; "Ey, İzmir-Çeşme otobanını kullananlar, çok dikkatli olun bu Lamborghini'ye çarpar hasar yaparsanız, kaskonuz yetmez, arabanızı, hatta evinizi bile satabilirsiniz!.."
Gazete haberlerine göre, "Hanımefendi, bu yaz da İzmir-Çeşme otobanında uçuyor ve 260-270 kilometre hız yapıp, keyifleniyormuş"; bu haberlerin yalanlanmasını beklerken, "doğru olduğunun işareti" geldi ve haberlere göre; "Reis, çok kızmış ve karısını ikaz etmiş; 'Uslan yoksa arabayı satarım' demiş…"
Ben Urla'da oturuyorum ve İzmir-Çeşme otobanını kullanıyorum; o gün bu gündür vazgeçtim, yoğun trafiğine rağmen, alt yolu, deniz kıyısındaki eski güzergâhı kullanıyorum. Çeşme'ye giden herkese de tavsiye ederim; ne olur, ne olmaz, artık "sadece mal değil, can da söz konusu"; dikkat!..
Alp Yalman!..
Galatasaray yönetimine "adını kullandıran" ve de "karizmasının, kariyerinin kalın çizgilerle çizildiği açık olarak ortaya çıktığı hâlde", oynanan senaryoyu "kulisten izleyen", izlemeye devam eden Alp Yalman, "benim tanıdığım" Alp Yalman değil!..
Deniyor ki, "Efendim, Alp Yalman, Galatasaray için bunlara katlanıyor"; hadi canım siz de, "bunlara katlanmak", işte görülüyor ki, "Galatasaray'ı bir alt yapı hocasına teslim etmeye kadar" varıyor!..
Bu tablo, "ciddi" bir başka soruyu gündeme taşıyor; Alp Yalman'ın "sessiz sedasız bunlara katlanması", sakın ola ki, kendisini ve yönetimini seçmeyen Galatasaray camiasını, "İşte görün, bana tercih ettikleriniz bakın neler yapıyor, bu tabloyu hak ettiniz' diyerek cezalandırmak için olmasın?..
Eurosport'tan rica!..
Fransa Bisiklet Turu bugün başlıyor. Dünya'nın en önemli ve en zorlu, dahası yüz milyonlarca kişiyi ekran başına çeken spor branşlarından birinin zirvesine oturmuş olan Fransa Bisiklet Turu için, "turu başından sonuna kadar canlı olarak naklen yayınlayacak" Eurosport'tan bir ricamız var.
Lütfen, "turu anlatacak olan" arkadaşlarımız, "tarafsız" olsunlar; mesela Contador / Sagan / Tinkoff hayranlıklarını, Sky / Froome antipatilerini "kendilerine saklasınlar" da, ekran başında "keyifli" bir tur izleyelim.
Dahası, turu "sadece sarı mayo olarak görmesinler"; her takımın kendine göre "takım klasmanı gibi, başka renkli mayolar gibi hedefleri var, günlük etap hedefleri var"; onlara saygı göstersinler ve de 5-6 saat süren günlük naklen yayında, arada bir "takım ve öbür mayo klasmanları" konularında da bilgi versinler"; zira herkes yayını taaa en başından itibaren izleyemez; "arada ekran başına geçenler" de bilgilendirilmeli!..
Anlatımda "tarafsızlık ve gazetecilik" esas olmalı; arkadaşların "ha ha ha… hi hi hi'li kahve sohbeti" değil!..
Güzel şeyler anlatıyorlar, bilgiler veriyorlar, "onlara müteşekkiriz" ama, "kendi sempati ve antipatilerini anlatımlarının alt yapısı yapıyorlar", işte o olmuyor!..
"Bilinçaltı ve sabit fikirler, bilince ve dile hakim olmamalı"; ekran başındakiler bunu bekliyor ve istiyor; hakkımız değil mi?..
Nakavt olduk!..
İşte nihayet bu da geldi başımıza; bir zamanlar egemenlik kurduğumuz halter podyumlarında yok olduk. Rio Olimpiyatları'na gidecek tek haltercimizde de "doping çıktı"; meseleyi kökünden hallettik.
Sadece "devşirme" bir haltercimiz olacak Rio da, işlem tamam!..
İyi de, "bunca" doping olayında, "halterimizi uluslararası platformlarda bitiren bu musibet konusunda", sadece sporcular mı suçluydu?..
Başlarında olan federasyonlar, doping denetleme sorumluları, antrenörler şimdi neredeler?..
Yazıklar olsun!..