Fatih Hoca'ya teşekkürlerimle!..

A -
A +

Korkmayacağız, kazanmak için oynayacağız; işte Fatih Terim'in bu sözünün "90 dakika yerine getirildiğini gördüğüm için" sevdim, Galatasaray'ın Manchester United önündeki futbolunu; hem de bir yığın hataya rağmen!.. Yarım düzine gol de yiyebilirdi, ama mesela 2-3 farklı da kazanabilirdi, Galatasaray; futbol bu; bütün cilveleriyle tayin etti, maçın sonucunu ve "o gece top, Galatasaray'ı sevmedi!.." MUSLERA: "Hâlâ topu oyuna sokamıyor" ve seyirciye de, Galatasaraylı futbolculara da güven veremiyor!.. EBOUE: "Abartılı sakatlık gösterilerinden" vazgeçmeli; Hamit form tuttukça, takımın "en iyi ve yararlı" ikililerinden biri olacaklar!.. SEMİH: Hataları giderek azalıyor, öz güveni artıyor; "değişmez adamlık" için "şımarmadan" bir kaç adımı kaldı!.. DANY: Tam bir görev adamı, arkadaşlarının her açığını kapatmaya koşuyor, çoğunda yetişiyor, hızlı, sert, dayanıklı. Onca yüklü taşır ve kaldırmaya çalışırken, elbette hata da yapıyor; arkadaşlarının ona yardımı, Semih hariç az. Mesela, onun Hakan'a "bütün bir maç verdiği" desteği, "gol pozisyonunda" bir defacık Hakan durup / yürüyeceğine, koşup / bastırarak ona verse, İngiliz takımı "o golü" bulamayacak, ama nerde o Hakan?.. HAKAN: Tam bir "yumurta / tavuk" misali; Amrabat savunmada "onun önünü kapatabilse", Hakan bu kadar eleştiriyle karşılaşmayacak ve "görevini yapan" adam olacak; Hakan hücumda Amrabat'a destek olabilse, bu defa Amrabat için "Avrupa maçlarında neden yok" efsanesine bir halka daha eklenmeyecek!.. MELO: Seyrettiğim en kötü maçlarından birini oynadı, hem kendi düştü, hem de Selçuk'un ve Galatasaray orta sahasının performansını düşürdü; nerede geçen sezonun Melosu?.. SELÇUK: "Vasat bile" oynayamadı; ikinci yarı biraz kıpırdadı, o kadar!.. HAMİT: "Hamit gibi" günlerinin yakın olduğunu gösterdi; tam bir joker!.. AMRABAT: "Futbol dili olarak" henüz arkadaşlarıyla "tam anlaşamıyor"; ama "anlaştığında" takım için "büyük bir hücum silâhı" olacağı ortada!.. UMUT: Bu yıl Galatasaray'ın en yararlı ve isabetli transferi, "tapusu" hem de hemen mutlaka alınmalı; sakatlanıp çıkarılmasa, "maçı kurtaran" Manchester United kalecisi bile galibiyeti "kurtaramayabilirdi!.." BURAK: Takıma, taraftara, seyirciye alışıyor; öz güvenini "tam" kazandığında Burak elbette "Burak gibi" olacak!.. ELMANDER: "Sonradan oyuna girme sendromu yaşadı" herhalde; "Elmander gibi" oynayamadı!.. EMRE: "O topu kaleye yerden ya da köşeye aşırtma plâse ile göndererek golü atsa" Galatasaray tarihine geçen bir kahraman olurdu; kalecinin üzerine vurdu; yazık oldu!.. AYDIN: "oyuna girdi, elinden geleni yaptı", dahası "penaltı bile kazandırmıştı" ama bu defa Alman hakem, "yapacağını yaptı!.." Fatih Terim; bu defa tebriğim, mağlubiyete rağmen ve de "cep telefonu mesajı ile" değil, doğrudan; kutlarım sevgili Hocam, yıllar sonrasının "Avrupalı" Galatasaray'ını hem de "futbolu" ve "cesareti" ile geri getirdiğin için!.. >> Ödül ve ceza!.. Zaman'da sevgili Okay Karacan bir öneri yaptı; "İspanya futbolundaki Zamora Ödülü misali bir ödül koysun Futbol Federasyonu" ve de "Bizdeki ödülün adı 'Rüştü Reçber Ödülü' olsun, İspanya'daki gibi bu ödül her sezon en az gol yiyen kaleciye verilsin!.." Tabii "Zamora" adı ve misaline bakarak, "böyle bir öneri için" çok kişi, çıkıp "Neden Cihat Arman ya da Turgay Şeren değil" diye itiraz edebilirler, ama Cihat'ı çok az, Turgay'ı çok seyreden bir spor insanı olarak, "böyle bir ödülü", mesela "gol kralları için" de "Metin Oktay ya da Hakan Şükür Ödülü" olarak verilecek bir ödül "beraber" ihdas edilirse, sonuna kadar desteklerim. Ne var ki, "talimata eklenmek şartı ile" bir şartım daha var; "Rüştü Reçber Ödülü'nün kupası ya da plâketi, kazananlara kaydı hayat şartı ile Fikret Orman tarafından verilecektir!.." "Bir büyük kaleciye ve sporcuya yapılabilecek en büyük vefasızlığın kahramanı olan bir kişiye vermemiz gereken bir ceza" yok mudur; "o ceza" da işte böyle verilmeli!.. >> (T)asketbolumuz!.. "Ben seni seçtim, sen de beni seç" sistemli ve "spor teşkilatı destekli" bir seçimden sonra Basketbol Federasyonu Başkanı "Basketbol Federasyonu Başkanı" olarak kaldı; "Tebrikler" mi, acaba?.. "Bunca yıl başkan olan" ama ancak son seçimden bir-iki hafta önce "Basketbolumuzu ihya edecek çok büyük projelerim var" diye TV TV dolaşan bir Başkan'ı ben neden ve nasıl tebrik edeyim; "Bu kandırmacaya, basketbola başlayan çocuklar bile zor kanar", ama nedense "masallara inanan" büyüklerimiz var ortada, hem de sandık başına giden; oylar Turgay Demirel'e!.. Elin ağzı torba değil ki büzesin; ramp ışıklarının arkasında Aziz Yıldırım'ın hem de "kendi seçtirdiği ve daha düne kadar desteklediği" bir Federasyon için söylediği "hediyelendirilen Avrupalı hakemler misali" bir başka sistemin işlediğini açık açık söyleyenler de var; ben bunların hiç birine "basketbolumuz adına" inanmak istemiyorum!.. Ne var ki, içimden bir ses, "28.5 trilyonluk primin dağıtım şekli" ve bugüne kadar sürdürülen "kime, neden ve ne kadar" gizliliği, bana "Bu konuda iyi düşün / taşın Öcal" diyor!.. >> Sebep!.. Bienvenu o golü atsa ya da attırsaydı ve maç 3-0 bitseydi, neler yazılacaktı, hepimiz çok iyi biliyoruz!.. Şimdi, "vurun abalıya!.." Okuyucularım bilir, ben "Aykut Hoca'nın Fenerbahçe takımını yönetecek kadar büyük bir hoca olduğuna inanmayanlardanım" ve de bugüne kadar, zaman zaman "ağır" olmak üzere eleştirip durdum!.. Ama bu defa, "onun için" hem sanal medyada, hem sanal olmayan medyada yazılanlara ve söylenenlere üzüldüm!.. "Yok Alex neden çıkmış, yok falan neden girmiş, işte 2-0'dan geri dönüşün sebebi bunlarmış" ve de daha bir yığın "mış da mış!.." Bence "Fenerbahçe'nin Avrupa maçlarındaki başarısızlığının sebebi" başka; ortada yüzyıllardır halk dilimizde dolaşan "efsane" bir deyim var; işte o: yani "gülmeceli" bir sebep; "Sarı-lâcivertlilerde bir düz taban var!.." Yoo, sakın ola ki "Aykut Hoca'yı kastettiğimi sanmayın"; aklımın ucundan geçmiyor!.. Peki ama "başka kim olabilir?.." Ben bilemiyorum, "varsa" siz bulun!.. >> Efsane!.. Haftalardır, izliyor ve kıs kıs gülüyorum; "Bakalım daha daha kimler, neler diyecek?.." "Efendim, Alex efsane mi, değil mi?.." "Efsane" diyenler de var, "Neden efsane oluyormuş, o efsane falan değil" diyenler de!.. "Bu konuda konuşan, yazan" insanlara bakarak, "dengede" bir tablo görüyorum ve "Efsanedir" diyenlerden çok, "Efsane değildir" deyip de "Neden efsane olmadığını anlatmaya çalışanlara" ithaf ediyorum: Açsınlar, Türk Dil Kurumu'nun Büyük Sözlüğü'nü ve "Efsane" sözcüğünün karşısında yazanları okusunlar; "Efsane Far. a. (efsa:ne) 1. ed. Eski çağlardan beri söylenegelen, olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen hayalî hikâye, söylence. 2. mec. Gerçeğe dayanmayan, asılsız söz, hikâye vb" "Efsane değildir" görüşlerine ekledikleri "gerekçeler", eğer gerçekten "doğru ise", bilmem ki neden "gerçeğe dayanmayan, asılsız bir söze, hayali bir hikâyeye itiraz ediyorlar"; bırakın isteyen istediği gibi, istediği kişiye "bir efsane hikâyesi yazsın"; suç mu?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.