Fatih Terim gitmez ve gidemez!..

A -
A +

Aylardır bekledikleri fırsat ellerine geçti ya, hemen başladılar; "Terim gitsin!.." İş "o kadarla da kalmıyor", öneriler de yapıyorlar: "Mustafa Denizli gelsin!.." "Şenol Güneş gelsin!.." "Ersun Yanal gelsin!.." Hatta "İki maç için Kalli gelsin" diyen bile var!.. Gülüyorum; Kalli gibi "aklı başında bir adam" ve bütün mesaisini, "Avrupa'da ve Türkiye'de kritik maçlar döneminde Galatasaray'a vermek durumunda olan", üstelik "prensip sahibi" bir Alman, hem de "yüzde 90 kaybedilmiş gibi görünen" bir şans için "böyle bir görevi"kabul eder mi?.. Gülüyorum; Fatih Terim'i tanımıyorlar; "o", mücadeleyi sonuna kadar bırakmaz, ancak "Norveç'e de kaybederse", kendisine yakışanı, yani "her onurlu insanın yapacağını" yapar; "Başarılı olamadım, verdiğim sözü tutamadım, başarılı olacak bir arkadaşa bayrağı devretmek üzere istifa ediyorum. İstifanın da dönüşü olmaz" der, ceketini alır, gider!.. Turgay Şeren'in "çok ayıp" ve "ima" ettiği şekilde "kaçıp gitmez!.." İşin bir de "öteki yüzü" var: Terim, "şu anda istese" de gidemez!.. Zira "milli takımı bu noktaya getirten odur" ve "bu noktadan da iki maç sonrasına götürmesi gerekenin de kendisi olduğunu" en iyi bilecek kişi de "gene" odur!.. Zira "aynı durumu" Ersun Yanal'ın "yarı yolda gönderilmesinden sonra" kendisi yaşamış ve "İsviçre maçında hem sonuç, hem de olaylar büyük ve cezalık olaylar" yüzünden hüsrana uğramıştır!.. "Aynı hüsranı" başka bir hocaya yaşatamaz, buna hakkı yoktur; grup maçlarının sonuna kadar "görevinin başında kalmaya" mecbur ve mahkûmdur!.. "Gülünç teklifler" ile ortaya çıkanlar, bilmeliler ki, komik oluyorlar!.. "Gölge etmesinler" de, Fatih Terim ve Terim'in kadrosu, hiç olmazsa, mücadelede kalan son iki maçlarını rahat oynasınlar!.. >> Duygu sömürüsü ve gerçekler!.. "Canaydıncı" grubun ileri gelenleri ve yazar - çizerleri, "geçirilen önemli ameliyatı" genel kurul için "duygu sömürüsü yapacak şekilde kullanmaya başlamasalardı", elbette bizler de esasta ve usûlde "çok dikkatli ve hassas davranmaya" devam ederdik; hoş "yapılanlara, yazılan ve söylenenlere rağmen" devam da edeceğiz, ama, çizgimizde bir değişiklik yaptık; "eleştirileri bir süre durdurma" kararımızı yeniden gözden geçirdik ve "Başlayabiliriz" dedik!.. Galatasaray'ın Atçılık Şubesi'nde olanlar, Kürek Şubesi'nde olanlar, Basketbol Şubesi'nde olanlar, Özhan Canaydın yönetiminin "ne kadar" dağınık, birbirinden habersiz, birbirini sevmeyen ve aralarında iletişim kurmayan, kuramayan bir yönetim olduğunu "gene" ortaya koydu!.. Şimdi, "bu şubelerde neler oldu" diye soran okuyucularım olacak; "Atçılık Şubesi'nde, atlar açlıktan tahtaları kemiriyorlarmış", Kürek'te "doğma büyüme Galatasaraylı olan"şampiyon kürekçiler, ilgisizlik ve Fatih Gökşen'in dışlanması sebebiyle, en büyük rakip Fenerbahçe'ye kaptırılmış, Basketbol'da, "Galatasaray'ı sıfırdan var etmeye"çalışan "genç", çalışkan, tertemiz, üstelik "Galatasaraylı" olan Hoca, işinin başında ve "iyi şeyler yapar" iken, Efes Pilsen'in ve Fenerbahçe'nin "eski" hocalarıyla temas kurulmuş ve "o" hocalar "Sizin genç ve yetenekli bir hocanız var, biz böyle bir durumda teklifinizi kabul edemeyiz" diyerek, "kapalı kapılar ardı kulisi bile yüzlerine gözlerine bulaştıran" Canaydın'ın yöneticilerine "insanlık - yöneticilik - sporculuk dersi" vermişler!.. Galatasaray "işte" böyle yönetiliyor!.. "Böyle" yöneten bir yönetimin başı, "yeniden seçilecek" öyle mi?.. Galatasaray'a yazık!.. >> Hakansız takım olmaz!.. Eğer Hakan Şükür sakat ya da cezalı değilse, Hakan Şükür' ün kadrosunda olduğu takımın hocası, kim olursa olsun, "sahaya çıkaracağı 11'de ilk yazacağı isim Hakan Şükür olacaktır", sonra diğer 10 futbolcuyu yazacaktır!.. Bu zorunluluk, sadece Hakan Şükür'ün "alternatifsiz" çok büyük bir futbolcu olmasından değil, "başka" meziyet ve "vazgeçilemez" özelliklerinin olmasından da doğmaktadır!.. Hakan, lider oyuncudur!.. Hakan, kaptandır!.. Hakan, ağabeydir!.. Hakan, tıpkı "bir zamanlar" Hagi'nin durumu gibi, Hoca'nın "saha içindeki" en büyük yardımcısıdır!.. Hakan, futbolculuğuyla, insanlığıyla, özel hayatıyla, çalışkanlığıyla "örnek" oyuncudur!.. Hakan, iyi de oynasa, kötü de oynasa, büyük bir iyi niyetle "oynadığı sürece" çalışır, koşar, didinir ve "elinden gelenin en iyisini yapmaya" gayret eder!.. "Onun bu vasıfları", etrafındaki oyuncuları da "etkisine alır" ve sinerji oluşturur!.. Hakan, rakipler üzerinde de "hem futbolu, hem de psikolojik ağırlığı" ile etkili olur, rakip hocaların ve defansların korkulu rüyasıdır; "onu iki kişi ile durdurmaya çalışırlar"; bu durum da "yanında oynayan" futbolculara "gol için" büyük avantaj sağlar!.. Hakan, hâlâ "Türkiye'de" alternatifsizdir!.. İlhan Mansız'dan, Fatih Tekke'ye, Ümit Karan'dan, Gökhan Ünal'a, son 10 - 15 yıl içinde "gelmiş geçmiş" hiçbir Türk santrforu, Hakan'a alternatif olamamıştır!.. Zaten, olmaları da mümkün değildir, "Hakan takıntılı" bir yığın yazar - çizerin, yorumcunun "göstermek istediklerinin aksine", saydığım bu santrforlar ve daha niceleri, aslında "HAKAN'IN YERİNİN DEĞİL, HAKAN'IN YANININ ADAMLARIDIRLAR!.." "Bazı" hocalar da, Doğan Koloğlu'ların, Osman Tanburacı'ların, Kâzım Kanat'ların "Hakan takıntılarına uyum sağlayarak", ne yazık ki, bu büyük yanlışı "doğru sanmışlar" ve "bu yanlışın tuzağına düşmüşlerdir"; hâlâ da düşmektedirler!.. Hakan, gol attığı kadar "gol attıran" santrfordur!.. Hakan, "presi ve defansı, rakip ceza alanı içinde başlatan" hücum adamıdır!.. Hakan, kendi ceza alanı içinde, duran toplarda defansına en çok yardım eden santrfordur!.. Hakan, rakip defansı yıpratan, psikolojik olarak da korkutan adamdır!.. Hakan, gelmiş geçmiş "en büyük" Türk futbolcusudur ve rekorların adamıdır!.. Hakan gibi bir futbolcu, bilmem ki,Türk futboluna bir çeyrek asır içinde bir daha gelebilecek midir?.. Yunanistan maçının "Hakan'sız bölümü ile Hakan'lı bölümüne bakmak" bile, "Hakan'ın nasıl vazgeçilmez bir futbolcu olduğunu" ve de "onun yerine oynar" denilenlerin, "Hakan'sız ne kadar etkisiz olduğunu" göstermektedir!.. "Hakan'lı" Yunanistan ve Moldova maçları ile "Hakan'sız" Yunanistan ve Moldova maçları, gerek futbol, gerek sonuç olarak "gerçekleri" ortaya koymaktadır!.. Hakan, "en kötü oynadığı" maçlarda bile, "Hakan'dır" ve elbette her futbolcunun bazen "kötü oynama" hakkı ve kredisi de olacaktır, olmalıdır!.. Fırsatçılara ve yok edicilere rağmen, "bunca yıl" zirvede kalmayı başarmak, bilmem ki "dünyada kaç futbolcuya nasip olmuştur"; hele hele Türkiye'de?.. Hakan'a, dün olduğu gibi bugün de, Milli Takım'ın da, Galatasaray'ın da ihtiyacı vardır ve Hakan, "yok edicilere" rağmen, "görevini yapmaya devam edecektir!.." >> Cevap verin!.. Gazetelerde okuduğum haberlere inanamıyorum: Eğer haberler "doğru" ise, gencecik vatan evlâtları, hemen hemen her gün birer - ikişer, hatta zaman zaman onar - on beşer şehit düşerken, "birileri" askere gitmemek için "cinlikler düşünüyor", kulüpler değiştiriyor, türlü - çeşitli cambazlıklar yapıyor ve "bu cambazlıklara prim verilircesine", hatta kanunlar, mevzuatlar, yönetmelikler değiştiriliyor; "yaş sınırları arttırılıyor" ve "askerlikten kaçmanın yolları adeta yasallaştırılıyor"; olacak şey mi?.. Ama "burası" Türkiye, "maalesef oluyor!.." Kulüp başkanlarının localarında "kahkahalarla süslenmiş", son derece "samimi" resimler ve çekimler, gazete sayfalarında, TV ekranlarında göründükçe ve de "bu haberler" onların yanında arzı endam ettikçe, bilmem ki, "gencecik çocuklarını Güney Doğu'ya, Doğu'ya vatan hizmeti için gönderen" ana - babalar neler düşünüyorlar?.. Komutanlarımız şunu çok iyi bilmeli ve anlamalılar ki: "Neden ve nasıl askerlik yapmadıkları" artık kahve köşelerinde bile tartışılan kulüp başkanlarının ve futbolcusundan, basketbolcusuna kadar bir yığın "anlı - şanlı" sporcunun durumu konusunda, "kamuoyunu tatmin edecek şekilde açık ve kesin bir açıklama yapılmadığı sürece", açık açık "Anayasa'ya aykırı" olduğu ortada olan "bu eşitsizliğin ve ayrımcılığın" gönüllerde açtığı yara kapanmaz, kapanmayacaktır!.. Hele bu günlerde!.. Bir çift sözüm de, "şehitler için kampanya" fırsat ve imkânını, "reyting yarışı" hâline çeviren ve "çok basite indiren" tekliflere kadar vardıran benim anlı ve de şanlı medyam, neden "bu ayrımcılığın üzerinde" birkaç satırla bile durmaz?.. Söyler misiniz bana; Tümer'lerin, İbrahim'lerin, Mirsad'ların, Colin Kâzım'ların ve "onların toplandığı" kulübün başkanının "askerlik görevlerini zamanında ve zemininde yapmış olan" binlerce başkandan, yöneticiden ve sporcudan ne farkları vardır?.. >> Korkunç!.. Belki kaçırdım, göremedim; onun için varsa yazanlardan, ama "gerektiği ve hak ettiği gibi" yazanlardan özür diliyor ve yazdıkları için de bir spor insanı olarak onlara teşekkür ediyorum. Halterde Dünya Şampiyonası öncesi, bir sporcumuz, "halterde dopingi temizlemek için" gerçekten samimi ve yoğun bir çaba harcadığını bildiğim Federasyon Başkanı Hasan Akkuş'a "stres içinde ve kıvranarak" diyor ki: "Müsabakamın öncesinde ilâçları bir tepsi içinde önüme koyup gösterseniz, bu bana yeter, gereken gücü bulurum!.." Tüyler ürpertici, korkunç değil mi?.. Türk halterinin, Türk sporunun, "şike ve şiddet ile beraber" en büyük üç suçundan biri olan dopingin "bir sporcuyu ne hâle düşürdüğünü", bundan daha iyi gösteren bir örnek olabilir mi?.. "Alacakları prim uğruna", gencecik insanları "dopingin kucağına atan" sözüm ona "hocaların" insanlığa yapacakları bundan daha "iğrenç" bir kötülük olabilir mi?.. "İdare edile edile, az cezalarla olayların üstü örtüle örtüle", Türk sporu, doping bataklığına da, şike bataklığına da, şiddet bataklığına da boğazına kadar battı, çıkamıyor!.. Türk sporunu yönetenler ve "bu olayların üzerine gitmek bir yana", hatta "kulüp aidiyeti ile örtbas edilmesine çalışanlar" utanmalıdırlar; tabii, ardamarları çatlamamışsa!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.