Federasyon ne için vardır?

A -
A +

Futbolun başına "adeta" zembille indirilmiş olan bir zatın; "bu defaki seçimde kenara itilmesinin kızgınlığı içinde", bir spor adamının "daha yeni iş başı yapmış bir Federasyon için" söylenmemesi gereken sözleri, adeta "bir temenni olarak" gazete manşetlerine oturtuldu; "Bu Federasyon ödün verecek!.." Eskiler derlerdi ki; "Kişiyi nasıl bilirsin; kendin gibi!.." Neyse, biz "onu bir yana bırakalım" da, yıllardır "sporun, futbolun içinde olan" ve bu zata adeta "hınk deyicilik yapan" arkadaşlarımıza dönelim!.. Onlar da mal bulmuş mağribi gibi "bu söze" sarıldılar: "Bu Federasyon ödün verecek!.." Bunca badireden, bunca mücadeleden, bunca tecrübeden, bunca dersten sonra ve "bütün gözler üzerinde iken", Haluk Ulusoy'un "kendisine oy verenlerle, ağır baskılar sebebiyle ve hatta söz verdikleri hâlde rakip listeye oy verenleri ayrı kefelere koyup, 'Bunlar bana oy verdi, onları hoş tutayım, bunlar bana oy vermedi, bunlara göstereyim" demesi ve "futbolu bu çizgide yürütmesi" mümkün mü?.. Türk futbolunun başına "üçü seçimle dördüncü defa gelmiş" ve "Federasyon Başkanlığı koltuğunda en uzun oturan başkanlar arasında yer almış" Haluk Ulusoy "bu kadar aptal mı?.." Bir defa, "federasyon" ne demek, "ödün" ne demek bir ona bakalım!.. "Futbolun Federasyonu" demek, adı üstünde "futbolun ve kulüplerin federasyonu" demek!.. Öyleyse, "futbolun gelişmesi" bir, "kulüplerin gelişmesi" iki, Futbol Federasyonu'nun görevlerinin başında gelir, buna "milli takımların başarısını da eklersek", işte Federasyon'un "varlık sebebi" tam olarak ortaya çıkmış olur!.. Futbolun bu üç ayağının üzerinde "başarı ile oturan" bir Federasyon'un da "sağlam bir temele sahip olacağı" ortadadır!.. Federasyon'un "bu üç ayağının sağlam olması ve başarıya ulaşması için" alacağı kararları, yapacağı uygulamayı, hem de hemen, "ödün" olarak kabul etmek için ancak "peşin" fikirli ya da "kötü" niyetli olmak gerekir!.. Zira "ödün", burada kullanıldığı anlamıyla, "Alınan ya da alınacak olan bir şeye karşılık, hakkı olmayana verilen bir şey" anlamına kullanılmaktadır ki, "Aklı başında bir federasyonun, böyle bir cambazlığın içine girmesi ve sürdürmesi" mümkün değildir; herkes bilir ki; "Ödünle yönetim, kısa vadede başarılı olur, ama devam edemez"; hem de "böyle çok hassas dengelerin söz konusu olduğu" bir ortamda!.. Federasyon, elbette ki, "kulüplerin gelişmesi" ve "futbolun ilerlemesi", milli takımların "başarılı olması" için onlarca, yüzlerce, binlerce karar alacak ve uygulayacaktır ve elbette ki "hatalar, yanlışlar da yapacaktır"; bundan tabii bir şey olamaz!.. Burada, "ölçü" hiçbir zaman "ödün" olmamalıdır!.. Burada "ölçü", her zaman "uzlaşma" olmalıdır!.. Ne için "uzlaşma"; kulüpler için, futbol için, milli takımlar için!.. "Uzlaşma",federasyonların "kararlarının, başarılarının ve görevdeki devamlılıkların ölçüsü olduğu" sürece, işler normal yürür!.. Kulüplerin, futbolun ve milli takımların gelişmesi ve başarısı için "uzlaşılan" konulardaki kararların "ödün olmayacağı" çok açıktır!.. "Şeffaf" bir yönetim, "adaletli ve eşitlikçi" bir yönetim, "ödün verecek" yaygaralarını, "uzlaşma ölçüsünü dikkatle tarttığı ve uyguladığı sürece" susturacaktır, hem de kolayca!.. Gülüyorum; sporun yarışma ve rekabetten öte, "barış, kardeşlik, sevgi, saygı" yani her anlamıyla "fair-play" olduğunu unutanlar, daha dün bir, bugün iki kampanyayı başlattılar!.. "Falanla, filân aynı kurulda nasıl yer alırlar; onlar birbirine rakip değil miydiler, onlar başka başka düşünmüyorlar mıydı, onlar falana, bunlar filana oy vermemişler miydi" yorumları havalarda uçuşuyor!.. Asırlarca "birbirlerine düşman olmuş" milletlerin, ülkelerin "barış içinde bir arada yaşamak için" nasıl el ele vermeye çalıştıklarını ve verdiklerini gören, "birbirine en karşıt kişilerin ve partilerin, koalisyonlarda nasıl yan yana gelip, ülkelerine hizmet etmeye çalıştıklarını ve ettiklerini" izleyen bir gazeteci olarak, "böyle" düşünenlere soruyorum: Sporda kan davası olur mu? Düşmanlık olur mu? Karşıtlıklar sürekli olarak sürdürülebilir mi? Böyle insanların bir araya gelmesi ve alınacak kararlarda "çok sesliliğin olması" demokrasinin gereği ve "sporun yarına" değil mi?.. Mesela ve keşke Metin Tokat, "daha önce faal hakemliği bıraksaydı" da, o da "Merkez Hakem Komitesi'nde yer alsaydı"; fena mı olurdu?.. "Vay, benim desteklediğim listenin karşısındaki listede yer aldın" diyerek, insan haklarına, demokrasiye, hukuka taban tabana zıt bir "cezalandırma yöntemi" ile, Federasyon Yönetim Kurulu'na seçilen üyesini "kulüpten ihraç eden" zihniyetin, Türk sporunu ve futbolunu götüreceği yer belli değil mi; "Bölünme ve düşmanlık!.." "Siyasete selâm çakan" bu zihniyetin benzeri görüşleri "boşa çıkarmak", Haluk Ulusoy Federasyonu'nun ve kurullarının "ön önemli görevleri" arasında olmalıdır!.. Gerisi kolay olacaktır!.. Ve "bazı heveslilerin" hevesleri de kursaklarında kalacaktır!.. Bu gruptan çıkmalıyız!.. Kuralar çekildi; Avrupa Futbol Şampiyonası için yeni bir ümit yolculuğu başlıyor!.. Grubumuza bakarak, "Bu iş zor" diyecek bir futbol otoritesini bulmak zor!.. Böyle bir grup için "Top yuvarlak" demek bile fazla "ihtiyat" olur!.. Ben diyorum ki; "Kuraya ikinci torbadan giren bir ülkenin, gruptan iki takım çıkacağına göre, grupta kalması düşünülemez ve böyle bir sonuç Türk futbolu için de, Milli Takım için de, hocaları için de çok büyük bir başarısızlık olur!.." Hele de böyle Yunanistan ve Norveç gibi "eski günlerini mumla arayan" ülkeler arasında!.. "Ya bir, ya iki" demiyorum; "birincilikten başka" ihtimali düşünemem ve düşünemiyorum!.. Bence, biz "lider" çıkarız, kolumuza da ya Yunanistan girer, ya da Norveç; gerisi laf-ı güzaf!.. Terim'le mi, Terimsiz mi? Kararı "elbette" Ulusoy ve Federasyon'un üyeleri ile Fatih Terim beraberce verecekler!.. Terim gider ya da kalır; bu "onların ortak kararı olacak!.." (Aç parantez; Haluk Ulusoy cin gibidir; işin başında Terim olursa, muhtemel bir başarısızlıkta, Terim'in gönüllü ve zorunlu olarak bütün şimşekleri üzerine çekecek bir paratoner olacağını bilmez mi?..) Bana sorsalar; "Terim kalmalı" derim!.. Ama, "asıl" söyleyeceğim başka: Terim "olur" ya da "olmaz", ama "gelecek olan teknik adam" mutlaka "Milli Takımlar Baş Sorumlusu" olmalı!.. "Bu iş" bir bütündür; bölünmemeli!.. Ve "işin başında" da "bu yükü kaldıracak" bir hoca olmalı; ya Terim ya da "onun yerini dolduracak" bir teknik adam!.. (Tekrarlıyorum; Türkiye'yi Çavuşesku Romanyası'na benzeten, Futbol Federasyonları ve hakemlerimiz için çirkin imalarda bulunan Lucescu olmaz, hem de hiç olmaz!..) Yok, "Milli Takımlar sorumluluğu ille de bölünecekse", Federasyon'un kararı "bu yönde" olacaksa, bölünme "A-B ve Ümit Milli Takımı" bir yanda, "genç ve yaş grupları milli takımları" öteki tarafta olacak şekilde bölünmelidir!.. "A Milli Takımı'na oyuncuların geleceği B ve Ümit Milli Takımları", mutlaka "A Takımı'nın hocasının ve ekibinin elinde olmalıdır"; doğrusu da budur!.. Üstelik, Gündüz Tekin Onay Hocamız "Hayır" dese de, "doğrusu budur!.." Becermeli!.. Daha baştan "kılıçlar" çekilmiş: "Mustafa Çulcu bu işi beceremez!.." Hımmm, anlaşılıyor ki; TV'lerde, gazetelerde, bu haftadan başlayarak "her hakem hatasından sonra" aynı terane kulaklarımızda çınlayacak: "Ben demedim mi, işte Mustafa Çulcu beceremedi!.." Sormak gerek: Bugüne kadar, hiç "Bu işi şu becerdi" dediğiniz kişi var mı?.. "Hepsine" ama hepsine "bir kulp takan" sizler değil miydiniz?.. "Gel sen yap" dendiğinde "yan çizeceksiniz", sonra da "kalın camların arkasına" kurulup, "O yapamadı, bu yapamadı" diyerek, genciyle, yaşlısıyla hakemlerimizin büyük çoğunluğunu, "kulübüne, hakemine, takımına, hatta oyuncusuna, teknik adamına göre" değerlendirip "şaşkına çevirmek" ve böylece Türk hakemliğini paspas etmek için söylemediğinizi bırakmayacaksınız; bu insafa sığar mı?.. Hakemliğinde Mustafa Çulcu'yu nasıl eleştirdiğimi okuyucularım çok iyi bilirler!.. Hakem Derneği'nin başına gelişini de nasıl eleştirdiğimi "bilenler" bilir!.. Ama şimdi çıkıp da, peşin peşin "Çulcu bu işi beceremez" demem için, "vicdanımı da, izanımı da, insafımı da evde unutmam" gerek!.. Görelim, bakalım ne yapacak? Makûl bir süre; sonra "her şey dünden daha kötü olmuşsa", o zaman çıkar deriz ki: "Beceremedi!.." Sevgili Ufuk Özerten için de "Hakemlikten gelmedi beceremez" diyenler, fena hâlde mahcup olmamışlar mıydı?.. "Kotasız" felâket!. Deniyor ki; "6 artı 2 ne demek?.. 6 tamam, gerisine kota koymak niye?.. İsteyen takım 10 yabancı, 15 yabancı alsın, ama bir maçta 6 oyuncu oynatabilsin, Avrupa maçlarında hepsini!.." Eee, "sorumsuz yöneticilerin elindeki kulüpler" bataktan, Türk Futbol Federasyonları "sınırlama kalktığı için bol keseden alınmış, oynatılmamış, paraları ödenmemiş, geri gönderilmiş futbolcuların FIFA'daki dosyaları" ile uğraşmaktan nasıl kurtulacak, o zaman?.. "Bugünkü durum" bile içler acısı iken, "kotasız" bir sistemin, Türk futboluna neleri getireceği ortada değil mi?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.