4 yılda bir düzenlenen "Dünya Bilim ve Futbol Kongresi"nin 6.'sı Türkiye'de yapılacak; Antalya Kemer'de!.. Geçen haftalardan birinde sizlere tanıttığım genç "spor bilimcisi" Mefkur Ural Almanya'dan telefonla haberi verdiğinde heyecan içinde idi: "Dünyanın en ünlü spor bilimcileri ve futbol otoriteleri gelecekler, spor ve futbol üzerine yapılan araştırmalar tartışılacak ve sporun, futbolun teknik ve bilim yönünü güçlendirecek yeni bilgiler paylaşılacak. Her dört yılda bir düzenlenen kongrenin dördüncüsü 1999'da Sidney'de, beşincisi 2003'ün Nisan'ında Portekiz'de yapıldı. Türkiye için büyük bir olay, Türkiye ve Türk futboluna nasıl değer verildiğini de gösteren bir olay!..." Bu kongrelerin düzenlenmesinde en etkili isimlerden biri olan Thomas Reilly, Liverpool John Moore Üniversitesi Spor Bilimi Araştırma Enstitüsü doktora eğitimi bölümü başkanı ve İngiliz Olimpiyat Komitesi antrenman fizyolojisi bölümü başkanı. Mefkur Ural'ın da hocalarından... Haberi Ural'a o vermiş.. Kongrenin Türkiye'de yapılmasını öneren de Ankara Üniversitesi profesörlerinden Fehmi Tuncel. Bilmiyorum, bu kongreden Futbol Federasyonu'nun haberi var mı? Şimdi, futbolla ilgilenenler soracaklar; "Bu kongrelerde neler tartışılıyor?" Mesela son kongrelerde tartışılan "bilimsel araştırma sonuçlarından" biri: "15-16 yaşından sonra futbolcunun zayıf olan ayağında yetenek artışı olur mu?" Beşiktaşlı İbrahim'e ve onun gibilere müjde; "Özel antrenmanlarla 8 haftada önemli yetenek gelişmeleri oluyor!" Diyor ki Ural; "İbrahim dahil, dileyen futbolcu ile yapacağım özel idmanlarda zayıf olan ayağı kullanılır hale getireceğim, hem de 8 haftada..." Norveçli araştırmacılar, "8 haftalık yoğun ve özel antrenmanlarla, bunun mümkün olduğunu" ispatlamışlar!.. "Maçlardan sonra yapılan ısınma ve gerdirme hareketlerinin faydaları" ya da "Futbolcularda çeviklik ile hızlılık arasında organik bir bağın olmadığına, birini geliştirmek için yapılan idmanların diğerinin gelişmesini sağlamadığına dair" bilimsel araştırmalar da bu kongrelerde tebliğler halinde sunulmuş. Sevgili Mefkur Ural'ın telefonları, faksları, e-mailleri "bu yoğunlukta devam ederse", Futbol Federasyonu'nun açtığı "antrenör kurslarına gitmeden" futbolun bilimsel yanının "önemli detaylarının hepsini öğreneceğim" galiba... Sonra da, acaba hangi teknik adama meydan okusam; "Gel de teoride yarışalım" diye!... Bu işte bir iş var!.. Hımmmm!... Yıllarca ben bir, Turgay Şeren iki, İsmet Tongo üç, Doğan Koloğlu dört, hadi diyelim ki benim bilmediğim bir-iki spor yazarı daha, toplasanız iki elin parmak sayısı kadar bile etmeyen insanlar, Galatasaray'ın, AIG ile anlaşmasına, Cayman Adaları'na uzanan ilişkilere, off-shore bankalardan alınan yüksek faizli borçlara, "karanlık" TGS skandalına, sokağa atılan milyonlarca dolarlık proje paralarına dair yazılar yazmış, uyarılar yapmış, Galatasaray Kulübü içinde nerede ise "tek başına mücadele eden" Necdet Çobanlı ağabeyin "Galatasaray'ı kurtarma çabalarına" destek vermişti... Bu yıllarda, "başlarında Fenerbahçeli müdürler bulunan" pek çok gazete ve TV "bu olayları görmezden gelmiş", sanki Mars'ta imişçesine seyretmişlerdi. Hatta bazıları ve bu arada "anlı-şanlı" birçok Galatasaraylı yazar-çizer de, Faruk Süren-Mehmet Cansun ikilisini göklere çıkarmışlardı!.. Sonuç; stad yapılamamış, Galatasaray "gölgeli" ilişkiler yumağında kaybolmuş ve gırtlağa kadar hem de "dolar bazında" borca batmıştı!.. Şimdi Özhan Canaydın, "stadı yapacak, borçları disiplin altına alacak, yüksek faizli borçları tasfiye edecek ve takıma gerekli transferleri yapacak" krediyi bulduğunu açıklayınca... Aaaaa, o da ne; kıyamet kopuyor!.. Süren'in ve Cansun'un Galatasaray'ı sürüklediği maceralarda sesini sedasını çıkarmayanlar, şimdi manşetler atıyor, görüşler alıyor, dedektiflik yapıyor, telefonlar, fakslar arıyor, yorumlar yazıyor, kısacası "Galatasaray'ın krediyi almaması için" adeta çırpınıyor!.. Vay ki ne vay!.. Anlaşılıyor ki; Galatasaray'ın stadını yapmasını, borçlarını ödenecek bir takvime bağlamasını ve transferlerle güçlenmesini istemeyenler, spor medyamıza hâkim!.. "Tarafsız" spor medyama, selâmlar!.. Fenerbahçe'de neler oluyor? Yılların "anıt" Fenerbahçeliler'inden Halit Deringör "Divan Kurulu'nda gerçekleri söyledi" diye saldırıya uğruyor!.. Saldıran Fenerbahçe Stadı'nda "büfe ihalesini alan" adam... Kazım Bayülken ve arkadaşları, "büfe ihalelerini, tüzüğe aykırı bir şekilde kulüp üyelerine verdikleri için" başkan Aziz Yıldırım'ı ve vakıf yöneticilerini Haysiyet Divanı'na veriyor!.. Attila Kıyat Paşa, "ancak başına bunca iş geldikten ve yönetimden istifa ettikten sonra" uyanmış olacak ki, Divan Kurulu'nda "çok ağır eleştirilerde bulunuyor" ve yönetimi yerden yere vuruyor, Fenerbahçe'nin geleceğinin tehlikede olduğunu söylüyor!.. Sevgili Hasan Sarıçicek'in "çok doğru teşhis ettiği" gibi, "60 milyon dolar borcu olan kulübü", açık açık "marta yokum" diyen bir başkan, "yeni ve büyük borçlara sokacak" transfer operasyonlarına girişiyor!.. Şubat'ta genel kurul geldiğinde, "100 milyon dolarlık bir borç altındaki" kulübe "kimin sahip çıkabileceğini" sorarken sevgili Sarıçiçek, adeta "Aziz Yıldırım'ın gitmemek için böyle yaptığını" ima ediyor!.. Anlaşılıyor ki; Aziz Başkan, Fenerbahçe'yi sahipsiz bırakacak değil ya, alan olmazsa, "istemem yan cebime koy" misali, gözyaşları içinde yeniden koltuğa oturacak!.. Vay ki, ne vay!.. Bir "vay" da, benim anlı-şanlı Fenerbahçeli spor medyama... Fenerbahçe'de "bunca olay olurken", bu olaylar "neden" adeta saklanmak ister gibi küçük küçük ve de satır aralarında veriliyor ya da bazı gazete ve TV'lerde hiç verilmiyor?... Yoksa, benim "aklı hür, vicdanı hür" medyamda "emir, demiri keser" ilkesi mi geçerli?... Hidayet'e dikkat!.. "Ben tek başına bir takımım" havalarında oynayan ve basketbol milli takımının "takım ruhunu yok eden" Hidayet "bu defa" ayrımcılığa erken başladı!.. Teknik Direktör Aydın Örs'e de, "kaptan" İbrahim'e de meydan okudu... Maçlar yaklaştı... Bekleyecek ve göreceğiz!.. NBA' de koca bir sezon Sacramento Kings'in "en kötü adamlarından biri olan" Hidayet'in, milli takımı yakmasına izin verilmemeli!.. Ya "adam gibi" oynamalı, "sahadayken takımın 5 oyuncusundan biri olduğunu" unutmamalı ya da kenarda "aklını başına alana kadar" oturtulmalı!.. Bunca emek, arkadaşlarının akıttığı bunca ter, Hidayet'in egoizmine feda edilmemeli!.. Bayım eleştirilere çok kızıyormuş; "takım yok, ben varım" diye oynadığı zaman biz de çileden çıkıyoruz; artık "gerçekleri" görmeli ve ona göre oynamalı!.. İş bitiren nerede? Ey sevgili Ergun Gürsoy nerdesin? Bugünkü yönetimi "alt alta koyup toplasak" ve de "5'le çarpsak" transferde "iş bitiricilik" konusunda bir tane "Ergun Gürsoy etmez, etmiyor"; farkında mısın? Nereye, hangi oyuncuya el atsalar, "Galatasaray'ın elini havada bırakıyorlar!.." Transfer konusunda Galatasaray, hiç "bu kadar küçülmemişti!.." Sen koca Hagi'yi kolundan tutup getirmişken, onlar "henüz sıradan olan" iki Rumen oyuncuyu bile Bükreş'ten alıp gelemediler... Bir Lucescu ile başa çıkamadılar!.. Kime el attılarsa; ya Beşiktaş aldı gitti, ya da Fenerbahçe... Ankaragüçlü Augustine'i bile almayı beceremediler; Trabzonspor işi bitiriyor!.. Hayret ediyorum, Galatasaray yönetiminde "çok başarılı" iş adamları var, parlak "iş yöneticileri" var!.. İyi de, iş Galatasaray'a gelince, neden "topal topal yürümeye başlıyorlar" acaba? Bir bilen varsa, anlatsın da anlayalım!.. Kara paradan kaçınmak!.. Dünyada her gün "aklanmak için" nerede ise 1 trilyon dolarlık kara para, "konacak" yer arıyor!.. Hayali ihracatlar... Kumarhaneler... "Kara para aklamanın ilk akla gelen" yolları... Dini bazı vakıflar... Ve de "spor kulüpleri" de, evet "çoğunlukla pahalı işler yapan" futbol kulüpleri de "kara paranın aklanmasında" bilerek ya da bilmeyerek kullanılıyorlar!.. Onun için, "Galatasaray gibi" stad yapmak, borçlarını konsolide etmek üzere "büyük kredi arayan ve bulan" kulüpler, bu konuda çok dikkatli olmak durumundalar!.. Özhan Canaydın gibi, "dürüst" ve "kara paranın, ak paranın ne olduğunu çok iyi bilen" bir başkanın "denize düşünce kara paraya sarılacağını" ve Galatasaray'ı da böyle bir maceraya sürükleyeceğini sanmıyorum!.. Ancak, "Som" soyadlı aracının "ne menem" bir adam olduğuna dair ortaya atılan iddialar, Canaydın'ın imzaladığı sözleşmeye "tereddütle bakmama yol açtı!.." "Aman dikkat" diyorum... TGS olayı tekrarlanmasın ve "Canaydın" soyadının arkasında Galatasaray'ın başına çorap örülmesin!.. Süren, kandırıyor!.. Galatasaray'ın eski başkanı Faruk Süren, "Nerede bizden AIG için hesap soranlar; bu şirket ABD'nin üçüncü büyük şirketi idi... Şimdi ne olduğu belli olmayan bir şirket var ortada, neden hesap sormuyorlar" diyor. Vay... Vay... Vay... Saptırmaca ve kandırmacaya bakın siz... Siz, "stadı yapacak olan" krediyi AIG'den almayacaktınız ki, sayın Süren?... O krediyi siz, yöneticileri "bir çok karanlık suçtan sabıkalı" bir kuruluştan "TGS" denilen "sermayesi 135 bin dolarlık" bir şirketten alacaktınız!.. AIG olayı bambaşka bir olaydı ve onun, "Cayman Adaları'ndaki paravan şirketine" Galatasaray'ın "yüzde 20 hissesini" adeta hediye ettiniz; Galatasaray hâlâ yakasını kurtaramıyor!.. Galatasaray'ı "100 milyon dolarlık ve 20 milyon dolar komisyonlu" bir sözleşme ile "TGS gibi bir şirketle muhatap etmeğe kalkan" ve Necdet Çobanlı ağabeyin araya girmesiyle bu skandaldan kurtulabilen insanların, şimdi hiç olmazsa "yüzlerinin kızararak" susup oturmaları gerekmiyor mu?... Susmalı ve oturmalısınız hem siz, hem de anlı-şanlı vekiliniz Mehmet Cansun!.. Galatasaray'da "bu konuda herkes konuşabilir, yönetimi eleştirebilir" ama, siz ikiniz asla!...