Evet, yazımın başlığı “180 dakikalık Sevilla - Fenerbahçe ve Fenerbahçe - Sevilla maçının özetidir”; ama…
“İlk yarısında Fenerbahçe’nin yarım düzine gol kaçırdığı” ilk maçın sonucunu “Sevilla’nın tecrübesine bağlayacak kadar” şaşırmış olan Jesus Hoca…
“103 dakikalık” ikinci maçtan sonra da “biri duran toptan iki gol pozisyonuna girebilen Sevilla’ya elenişin sebeplerini soran” spor yazarlarına “ses tonunu giderek yükseltip” ve de “Türkiye Süper Ligi’nde maçlar sahada kazanılmıyor” diyerek “Türk futboluna çamur atmaya kalkışıp” tam anlamıyla ‘hedef saptırma’ senaryosu” yazdı.
Başkan Ali Koç’u öve öve bitiremeyen Portekizliye o basın toplantısında şu soru da sorulmalıydı; “Aslında Sevilla’yı eleseydiniz ‘sorumlusu olduğunuz saha içi bu tablodan dolayı’ tribünler ‘Ali Koç istifa’ diye bağırır mıydı?”
Aslında sorulması gereken bir başka soru daha vardı; “Sahaya altı Türk beş yabancı oyuncudan kurulu bir takım çıkardın. Avrupa kupalarında oynatmayacaksan 40 milyon avroluk bir transfer harcamasını neden yaptırdın? Yoksa yabancıları yorulmasınlar, sakatlanmasınlar, kart görmesinler diye ligde oynanacak Alanyaspor maçına mı saklandın?”
Futbol Federasyonu “Mayıstan sonra Brezilya’yı düşünen” bu hocaya “Süper Lig’e attığı çamurdan dolayı” hak ettiği cezayı vermelidir.
Başakşehir ve Sivasspor “zoru ve çok zoru” başaramadılar, UEFA Konferans Ligi’nden elendiler…
Türkiye, “UEFA puan sıralamasında, Fenerbahçe de elenince, 12’ncilikte kaldı.
UEFA’nın iki kupasında oynanan altı maçta takımlarımız, 1 galibiyet, 1 beraberlik alabildi…
Altı maçın dördünde o da “1’er gol” atabildik, altı maçta yediğimiz gol sayısı ise 12 oldu!..
Sonuç tablosu olumsuzdu, ama buna eklenen “olaylar” daha da üzücü idi. Fiorentina maçında bir Sivassporlu taraftarın bir Fiorentinalı oyuncuya yumruk, Sevilla maçında Fenerbahçeli taraftarların Sevilla kalecisine çeşitli maddeler atması da, ülkemiz ve sporumuz adına “kötü notlar” oldu.
Fenerbahçe’nin rakibini bunaltmaya başladığı bir süreçte, “rakip kaleciye maddeler atarak oyunu soğutup kendi takımlarının hızını kesen ve oyunun durması ile rakibin ekmeğine yağ süren” sarı lacivertli taraftarlara da bilmem ki “Ne biçim taraftarsınız” demek çok hafif kalmaz mı?..
Galatasaray’da, futbol takımı “hayranlıkla takip edilirken”, yönetim kurulu “kulübü borç batağından kurtaracak” cesur hamleler yaparken, “içten içe ‘yıpratıcı’ konuşmalar, fısıltılar, sosyal medya paslaşmaları” başladı.
“Kendilerine takılan ‘Galatasaray’ın duayenleri’ unvanını kabul etmiş” bazı kulüp üyeleri ile yönetim hayalcileri, “Biz de varız” çabasıyla Divan Kurulunda ve sosyal medyada sahne almak için, bu olumlu gidişe karşı “olumsuz laflar etme” yarışına çıktılar!
Dursun Özbek’e de, Erden Timur’a da mesajım var; “Aldırmayın… Yola devam!..”
Federasyon Başkanı “kesinlikle gündemimizde yok ve olmayacak da” açıklamasını defalarca yaptığı hâlde, Sevilla’ya eleniş gecesinde hâlâ “Play off” diye tutturan Jesus, anlaşılıyor ki; Galatasaray’da “ikili yarışı kazanmaktan” ümidi kesmiş…
“Ligden çekilen iki takımın ikinci yarısında oynamayacakları maçları kastederek ‘şampiyonluk hak edilmeli, onun için play-off istiyorum” diyor…
Ve de… “36 maçın hak ettirmediği” bir şampiyonluğun, “Dört takımlık play-off’ta iki maç kazanmakla hak edileceğini” söylüyor.
Buna karşılık çok güzel bir Anadolu sözü vardır, ona bir kelime ekliyorum; “Alan da, Brezilya’ya kaçan mı?..”