Tamam, Fenerbahçe yönetimi gibi, biz de diyelim ki; "Futbol Federasyonu krizi yönetemedi, medya yargısız infaz yaptı, savcılar haksızdı, hakimler daha haksız, UEFA ise 'Fenerbahçe'yi yok etmek için' kurulmuştu, Türkiye'de çoğunluk hatta UEFA'dan da önce bir yıkım ekibi oluşturmuştu, Sadri Şener'ler, Ünal Aysal'lar Hülagü Han'a özenmişlerdi!.." İyi de, "Fenerbahçe yönetimi krizi yönetebiliyor mu, Fenerbahçe medyası ne yaptı ve yapıyor, taraftarlar nasıl bir ortama sürükleniyor", bunlar ve bunlar gibi bir yığın soru cevap beklerken, ne sorgulayan var, ne de hatta sorgulamayı düşünen!.. Nihat Özdemir'in de istifasından sonra, bugünün "en güçlü" başkan vekili, yarının da "parlak" başkan adayı olarak ortada kalan Ali Koç, "Fenerbahçe gibi 104 yıllık bir kulübün bugün getirildiği durum, yapılan yargısız infaz, onur kırıcı, kabul edilemez bir durumdur. Bu Türkiye'ye verilen bir zarardır" diyor; diyelim ki, "Doğruyu, hatta tek doğruyu söylüyor"; peki ama, "bu duruma gelinmede, şimdi tutuklu olan Fenerbahçe yöneticilerinin rollerinin de olabileceğini" düşünmeyen, o ihtimali de göz önüne alarak, "çok yönlü ve A planlı, B planlı, hatta C planlı bir yol haritası çizemeyen", onların gözaltına alındıkları gün ile başlayan kriz döneminde ağlamaktan, sızlamaktan, başkalarını suçlamaktan, "Vatan - Millet - Fenerbahçe" nutukları atmaktan, ünlerine ün katmaya soyunmuş görüntüsü veren bazı avukatların TV'lerde, gazetelerde, internetlerde "hiçbir denetime tabi olmadan" söyledikleri ve yazdıklarıyla avunmaktan, bunların çoğunun Fenerbahçe davasına, "içerde olan tutuklulara zarar vereceğini bile düşünmeden" onları alkışlamaktan başka bir iş yapmadan, bunca kıymetli zamanı boşa harcamayan Fenerbahçe yönetiminin, "bu süreci taraftarı sokağa dökmek ve hocalarıyla beraber futbol takımını ön saflara sürmekten öteye dişe dokunur hiçbir şey yapmadan geçirmesine" ne demeli?.. Medyanın, özellikle Fenerbahçe medyasının ve Fenerbahçe camiasının âkil adamlarının "bu sorgulamayı neden yapmadıklarını" merak ediyorum, bir defa bile "Savcının dosyasında olan iddialarının hepsinin değil, 10'da birinin, 100'de birinin doğru olabileceğini" düşünerek, Fenerbahçe camiasına, taraftarına "itidal tavsiye eden", Fenerbahçe Yönetimine "Aklınızı başınıza alın, önceliğiniz şahısları değil, Fenerbahçe'yi aklamaktır, yol haritanız öncelikle Fenerbahçe'ye sahip çıkan bir rotayı göstermelidir, Beşiktaş taraftarının ve yönetiminin ve de medyasının yaptığı gibi, 'Varsa hata yapanlar, yanlış yola sapanlar, onları en önce Fenerbahçe en ağır şekilde cezalandıracaktır' demelisiniz, Fenerbahçe'yi şahıslardan ayırmalısınız. Şahısları, Fenerbahçe'nin önüne koymadan savunmalı, ama hata yapabilecekleri ihtimalini de hiç aklınızdan çıkarmamalı, ona göre davranmalısınız" diyen açıklamalar, yorumlar, yazılar göremiyorum; neden acaba?.. İşte her gün bir kale düşüyor, her gün bir darbe geliyor, her gün ufuk daha da kararıyor ve umut bağlanan dağlara kar yağıyor; camiaya, taraftara, Şike Soruşturması'nda "başka gerçeklerin de olabileceğini" düşündürmemekten başka hiçbir hedefi olmayan, delik deşik olmuş bir yol haritasıyla Kulüp - Metris arasında gidip gelen bir yönetimin, "bugün gelinen durumda" hiç mi rolü yok?.. Daha önemlisi, "içerdekilerin de bu acı tablonun baş aktörleri arasında olabileceğini" düşünmeden çizilmiş bir yol haritası ile, bu darmadağın olmuş ve "moral olarak tamamen çöktüğünü", hem de "futbolcuların arkasına sığınarak", Federasyona "Bizi Bank Asya Ligi'ne düşürün" diyecek kadar çöktüğünü gösteren bir yönetimin işin içinden Fenerbahçe'yi "salimen" çıkarması nasıl mümkün olacak?.. Hâla "seçimsiz", ağlama görüntüleri verilecek, öfke saçılacak "tek maddeli" genel kurullardan söz ediliyor, "Aziz Yıldırım'ı muhafaza için, bitmiş, panik içinde ve çaresiz bir yönetimle yola devam edilmesinin, Fenerbahçe'yi feda etmek" olduğu düşünülmüyor!.. "Aziz Yıldırım'ı da, arkadaşlarını da kurtarabilmek istiyorsak, bunu başarabilecek bir yeni başkanı, yeni, güçlü ve soluklu bir yönetimi hemen iş başına getirmeliyiz, bugünkü yönetimle bu mücadelenin kazanılması mümkün değildir" diyen, diyebilen Fenerbahçeliler, Fenerbahçe'yi kurtaracak olanlar; nerede onlar?.. Fenerbahçe'yi savunmak için "Azizseverler" geri plana itilmeli, "Fenerbahçeseverler" öne çıkmalı, mücadelenin dümenine geçmelidir; hem de daha fazla zaman kaybetmeden!.. UEFA'nın dersi!.. UEFA'dan gelen ve Federasyonumuzun adeta "tükürdüğünü sabunlu bezle silerek" aldığı "Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'ne gitmekten men eden" kararına yol açan mektubu, herkes çok dikkatle okumalıdır; hele hele "Ceza Hukuku ile Spor Hukuku arasındaki farktan habersiz" olarak ahkâm kesen ve kamuoyunu, özellikle de Fenerbahçe taraftarını yanıltan "büyük ve de çok ünlü" hukukçular, İlhan Cavcav gibiler başta olmak üzere bütün yöneticiler, yorumcular, dahası bu konuda "zır cahil olduklarını gösteren" ve "tabanlarına oynayan" siyasetçiler satır satır okumalıdırlar!.. "Kesin delillere dayanan" mahkeme kararları ile, "kanaate dayanacak olan" federasyon kararları arasındaki farkı "iyi öğrenmelidirler!.." UEFA mektubu "herkese tam bir derstir"; anlayan anlar, anlamayana zaten davul zurna da azdır!.. Herkese örnek olsun!.. "Kendi insanına güvenmek" ve "bu güvenin bütün gereklerini yerine getirmek", dahası gerektiğinde "en güçlülere bile direnmek ve kafa tutmak"; işte son zamanların "en başarılı" Federasyon Başkanı karşımızda; Erol Ünal Karabıyık!.. Bir defa değil, bin defa kutlamak gerek!.. Türk Voleybolunu, "Türkiye sınırları içinden dünyanın dört bir tarafına taşıma başarısını gösteren" Başkanımıza, Federasyonu'na, sporcularına bir Türk vatandaşı olara şükranlarımı sunuyorum; sağ olsunlar, var olsunlar!.. Olmak ya da olmamak!.. Karadağ maçı, basketbolcülerimizin, Avrupa Şampiyonası'nda "bir şeyler yapabileceğine dair" zayıf da olsa bir ışık verdi; inşallah "ışığın parlağını" finallerde görürüz!.. Yoksa, "onu seçtiren ve destekleyen" hamisini Şike Soruşturması kapsamında kaybetmiş görünen, bu arada bir başka koruyucusunu da, Spor Genel Müdürlüğü'nün en üst kademesinde yapılan değişiklik ile kaybeden Turgay Demirel'i, "tayin edilmiş adamları gibi görünmek için" adeta yarışan "bazı" yorumculara rağmen, hiç kimse "beklenen" sondan kurtaramaz; kurtaramayacaktır; bizden söylemesi!.. Onun için Orhun Ene'nin hem "milli takım", hem de "vazgeçilmez" Başkan'ı için "elinden geleni, hatta çok daha fazlasını yapması" gerek; yoksa o da gitti, gider!.. Galatasaray'a "neler" gerek?.. Bernabeu Stadı'nda, bir Türk Takımı ilk defa "geleneksel" Bernabeu Kupası için Real Madrid'in karşısına çıkıyor, seremonide hakemlerin bellerine sarılan bir "kaptan" var Galatasaray'ın başında; Sabri!.. Melo ve Ujfalusi, hakemi nerede ise ufalayacaklar, sarı kartları üst üste görmüşler, hakemin müsamahası yüzünden kırmızı kartla oyundan atılmaktan kurtulmalarına rağmen, hâlâ "kırmızı kartı görmek için" uğraşıyorlar; Galatasaray Kaptanı nerede; Sabri etraflarında dolaşıyor ama, "arkadaşlarını oradan uzaklaştırmak ve sakinleştirmek için" elini bile uzatmıyor; adeta "Ah kaptan olmasaydım, ben de arkadaşlarımla beraber gösterirdim hakeme" diye düşündüğünü cümle âleme ilân ediyor!.. Hep yazıp geliyorum; Galatasaray'a öncelikle "kaptan" gerek; kaptan!.. "Kaptansızlık" santrforsuzluktan da çok daha fazla zarar verecek Galatasaray'a; yöneticiler, Fatih Hoca, hâlâ nasıl "bu büyük soruna çözüm bulamadılar" akıl alacak gibi değil!.. Galatasaray'a "kaptandan başka" ne gerek, ona da bakalım: Takım sol beksiz oynuyor, ortadaki iki uzun ve ağır stoperin arkasına atılan her top, rakibi Muslera ile karşı karşıya bırakıyor, Galatasaray kalesine ortalanan her "duran top" rakibe gol fırsatı veriyor, "koşmaktan başka bir şey yapamayan" Sabri, orta sahayı "bir eksik" bırakıyor, "kırılgan" Baros ile "hücum ve gol sorunu çözülemez"; bir golcü ve bir "nefes kesen" açık gerekiyor!.. Belki "teşhis koymak için" henüz erken ama, Eboue, Galatasaray'da, hatta Türkiye'de "yılın transferi olursa", kimse şaşırmasın!..