Tüm spor teşkilatımıza, tüm federasyonlarınıza örnek olmalı, Uruguaylı Suarez'e FIFA Disiplin Kurulu'nun verdiği "yıldırım ceza!.."
Hem zaman, hem mekan, hem de "ağırlık" bakımından tam da "yıldırım" sözüne lâyık bir ceza; "4 ay bütün futbol faaliyetlerinden ve 9 milli maçtan men!.."
Sporun, "saha ve salonlardan, pistler ve pisinlerden, ring ve minderlerden başlayarak, yasal ve yasal olmayan bahis makinelerine kadar uzanan" çarkında dönen milyar dolarlar, milyar avrolar arttıkça, dopingden, şikeye, ayrımcılıktan, şiddete kadar spor suçları da "bu artışa uyumlu şekilde artıyor", Uluslararası Spor Federasyonlarından, İnterpollere, AB'den, Birleşmiş Milletler'e kadar uzanan bir zincirde, "Gerekli ve yeterli tedbirler acilen alınmazsa, spor, suç örgütlerinin ve kara paranın hegemonyasına girecek ve kirlenme hızlanacaktır" görüşü "zorunlu olarak" ağır basıyor ve de "tedbir için" düşmelere basılıyor!..
FIFA, "spor kuruluşları içinde", bu çalışma ve çabaya "başındaki Blatter'e rağmen" en önde katıldığını gösteren ataklar yapıyor; "spor disiplini" bakımından da "örnek kararlar" alıyor!..
"Halının altına süpürme ve idare etme" yerine, "sert cezaları" uygulamaya koyuyor ve giderek vites yükseltiyor!..
İşte, "Suarez kararı" olarak futbol tarihine geçecek olan bu karar da "o cinsten!.." "Efendim, hakemin raporunda yok, görüş mesafesinde ama görmemiş, onun için TV görüntüleri olsa bile ceza veremeyiz" masallarıyla, "Efendim, ağzından çıkan bir sıvıydı, tükürük değildi" komedileriyle, sahalarımızdaki "çirkinlikleri" neredeyse "yok sayan" bizimkilerin kulakları çınlasın; baksınlar FIFA ne yaptı!..
Asıl soru şu; spor teşkilatımızın, spor federasyonlarımızın "bu tutumu yüzünden", artık "her şeyin UEFA'lara, FIFA'lara taşınması" bilmem ki, "kulüplerimizden ve federasyonlarımızdan öte, dış dünyada Türkiye sporunun imajında ne tahribatlar yapıyor"; ilgilenen, anlayan ve "Bir şeyler yapmalıyız" diyen var mı?..
Küme nasıl düşülür?..
Türkçesi; "Türkiye, atletizmde ikinci lige düştü"; hem de, "açık puan farkı ile sonuncu olarak!..
'Sporların Anası'nda yaşadığımız bu acı tablo, sevgili kardeşim Hıncal Uluç'un yazdığı gibi, "kimseyi ilgilendirmedi"; iki paragraflık o da birkaç gazetede çıkan haberden öte!..
Bilmem ki, Spor Bakanımız, Spor Genel Müdürümüz ne yaptı, Atletizm Federasyonu Başkanımız istifa (Bizimkilere, Dünya Kupası'ndaki başarısızlar üzerine üst üste gelen istifalar da bir şeyler anlatıyor galiba) etti mi, günde 24 saatin 24 saatini spora ayıran (!) TV'lerimiz başta, onca spor sayfası olan spor gazetelerimiz, spora onca sayfa ve ekran ayıran gazetelerimiz, TV'lerimiz "Atletizmimiz nereye gidiyor" başlıklı bir araştırma, bir analiz yayınladı mı?..
"Eskiden olsa", yani "sporu sadece futbol ve '3 Büyüklerden' ibaret sanan" zihniyetin tüm medyamıza hakim olmasından önce, "böyle bir tablo ortaya çıksa", sporumuzda yer yerinden oynardı!..
Basın manşet manşet, sütün sütun hesap sorar, onu Spor Bakanı'nın hesap sorması izler, Genel Müdürler ve Federasyon Başkanları titrer, sonunda da "sorumlular" bir bedel öderlerdi; istifaya kadar varan!..
Şimdi ise, "basın ilgilenmiyor"; Spor Teşkilatı ve Federasyonlar memnun; "Aman bize bakmasınlar, görmesinler, yazmasınlar, çizmesinler, keyfimizi bozmasınlar"; olacak şey mi, ama işte "aynıyla vaki!.."
"Atletizmde neden küme düştük" sorusuna, "araştırmadan" vereceğim cevap açık; "Doping, dopingciler, sporun en büyük 4 suçundan biri olan dopingi ört bas için ellerinden geleni yapanlar ve bu acı tabloyu seyredenler!.."
"Sonrası" da var ama, onları yazmak için "araştırmak " gerek, "Ankara'da olmak" gerek, "teşkilat ve amatör sporlar muhabiri-yazarı" olmak gerek, "spor sayfalarında, TV ekranlarında yer bulmak" gerek; nerdeee?..
Ceket olmazsa, ayakkabı!..
Bu nasıl iştir, anlamak mümkün değil. Turgay Renklikurt Hocam ile sohbet ediyorduk, "Hocaların Hocası" özetle dedi ki:
"Galatasaray gibi bir kulübün teknik adam arayışındaki tablo nasıl böyle olabilir? Kurumsallaşma iddiasında olan bir yönetim nasıl böyle bir yol izler; bakınız görüşülen ve olumsuz cevap alınan teknik adamlara, dünya, spor, futbol, sistem, taktik görüşlerinde benzerlikler var mı? Peki, hangi ölçü ile 'O olmazsa, bu olsun, o da olmazsa şu olsun' denilerek görüşmeler yapılıyor? Üstelik tamamen ayrı dünyaların adamları olan Fatih Terim - Mancini dönemlerindeki farkı yaşayan bir yönetim bunu böyle nasıl yapar?.."
Eh, işin gelip "Hikmet Karaman'a kadar dayanmasının sebebi" çok açık değil mi; ne diyor, bizim kahraman; "Benim yardımcım bile Thomas Tuchel'den iyidir!.."
Ben güldüm, siz ne dersiniz Sayın Aysal?..
Handikap!..
Şimdi siz "ünlü ve de yabancı bir teknik adam olun", Türkiye'den Galatasaray Kulübü size "Gel futbol takımımı çalıştır" diye teklif yapsın, gelir misiniz?..
Hem de, teklifi getiren Galatasaraylı yöneticilerin, "kaymaklı ekmek kadayıfından da öte" bir sözleşmeyi önünüze koymasına rağmen!..
Son üç yıl içinde, "Galatasaray'ı başarıdan başarıya koşturan ve bütün hayatı boyunca Galatasaray'a hem sporcu, hem teknik adam olarak hizmet etmiş, hayal bile edilemeyecek kupaları kazandırmış" bir hocaya yapılan muameleyi görmüş; "onun yerine getirilen çok ünlü bir yabancı hocanın sonunu" da, son bir ay içinde yaşamışsınız; eee, "Ben geliyorum" der misiniz?..
Ünal Aysal ve yönetimi, "kapı kapı dolaşıyor" ama "bahaneler, mazeretler, sebepler değişik olsa" da, sonuç aynı; "Onur duydum, ama gelmiyorum!.."
Futbolcuları için "Primi, parayı bastırırım, birbirlerini döver, maçları kazanırlar" diyen, "teknik adamları elaman, personel olarak gören" bir zihniyetin Galatasaray'ı getirdiği nokta, işte tam da burasıdır!..
"Her şey para değildir" Sayın Başkan, "kurumsallaşmada" da, "paradan önde gelecek" çok şey vardır; "İnsanlara değer vermek ve ona göre davranmak" gibi!..
"Spor kulübü yöneticiliğinde de ilk öğrenilecek şey" işte budur!..