Galatasaray, "büyük olduğunu", Galatasaray, "kupa kıdemlisi olduğunu", Galatasaray, "kupa beyi" unvanını "tesadüfen almadığını" dostuna, düşmanına bir defa daha ispat etti; kutlarım!.. Hakan Şükür yıkılmadığını, medyadaki ve sahadaki "fikri anlamda" ve açık göstergelerle ortaya çıkan "dehşetengiz" ve "mariz" düşmanlarına rağmen, onu "kendisi istemedikçe kimsenin yıkamayacağını" ispat etti; kutlarım!.. Mondragon'lar, Ayhan'lar, Ribery'ler, Conceiçao'lar, Necati'ler, Ergün'ler, Song'lar, Tomas'lar, Cihan'lar, Sabri'ler, Hasan Şaş'lar ve hatta "gencecik" Uğur'lar, Fenerbahçe'nin "bol yıldızlı takımından" çok daha iyi futbol oynayan bir takımın "yıldızları" olduklarını gösterdiler; kutlarım!.. Hagi, "kendisini sevmeyenlerin ve kendisine inanmayanların" eleştirilerinin üzerine koyduğu "saha dışı yanlışlarına rağmen", Galatasaray'ın "özlediği bir hoca" olduğunu ispatlamaya devam ediyor; kutlarım!.. Amma. "Unutulmaz" finalin "akları ve güzellikleri yanında", "unutulmaz" karaları da vardı; "bugünkü yazım" onlara!.. İlk "kara"; Galatasaray seyircisinin "Fenerbahçe Başkanı'na ve yöneticilerine karşı" giriştiği "çirkin saldırı" idi!.. Ve, "küfürlü" bu saldırılar karşısında Galatasaray Başkanı'nın "Neden bana küfür etmiyorlar" imalı "cevabı" ve seyirciyi susturmak için "elini dahi oynatmamasıydı!.." Fenerbahçe Başkanı ya da yöneticileri ya da "başkaları" taraftarı "tahrik etmiş olabilirler" ve seyirci de "bu çirkin yola sapmış olabilir" ama "bu başka bir şeydir"; buna karşılık Galatasaray Başkanı'nın nerede ise "Hak ediyor, o öyle yaparsa, küfrü de alır" anlamına gelecek sözler söylemesi çok başka bir şey!.. Galatasaray seyircisinin yaptığı tek kelime ile "çirkin", Galatasaray Başkanı'nın söyledikleri de tek kelime ile "ayıptı!.." Hem de çok ayıp!.. Geliyorum asıl "büyük" karaya ve ayıba!.. Sanki, "Usame Bin Ladin artı Zerkavi, onlarca timle beraber İstanbul'a gelmiş ve büyük bir sabotaja hazırlanıyormuş" istihbaratı alınmışçasına, bir tablo ile karşı karşıya kaldık; binlerce polis ve asker... Dağ taş silahlı insanlar... Yol çevirmeler... Aramalar... Ve günlerdir hazırlığı yapılan ve bağıra çağıra ilân edilen "bu kâbus tablosu" yüzünden final maçına gelmeyen on binlerce futbolsever!.. Ne oluyor; neticede "bir maç oynanıyor!.." Neymiş; "Şampiyonlar Ligi finalinin provası imiş!.." Neymiş; "Türkiye, bu provadan yüz akı ile çıkmış ve UEFA denetçilerinden tam puan almış!.." Ne acı bir çelişki ve ne acı bir durum!.. Acıdan da öte ne kadar "ayıplı" bir tablo!.. İşte, bir spor yazarının kaleminden, sevgili Metin Tükenmez'den çarşamba gecesi Olimpiyat Stadı'nın önlerinde "neler olduğunu ortaya koyan" satırlar: "Saat 19.00'da Levent'teki TSYD'den, derneğin aracı ile yola çıktık, 10-15 spor yazarı. Yarım saatte Olimpiyat Stadı'nın yakınına bir yere geldik. Polis medya yolu diye bizi Avcılar istikametine gönderdi. Bahçeşehir civarından dönüp geldik. Bu kez yol göstermek adına İkitelli'den döndürdü polis bizi. Yeniden stadın etrafına geldiğimizde maçın başlamasına bir saat vardı. Bileti olmayan bazı kimseler otomobilleri ile medya yoluna girdiği için polis yolu kesmiş, geçişe izin vermiyor. Aracın her türlü belgesi hazır olduğu halde kilitlenmiş trafiğin içinde bekliyoruz. Maçın başlamasına 20 dakika var. Çaresiziz. Cengiz Alpman ile birlikte dağ tepe yürümeye koyulduk. Etraf karanlık. Ben hızlandım, Cengiz ağabeyi kaybettim. Onu ararken karanlıkta ayağım kaydı düştüm, kalktım. Her yanım kafama kadar yara bere, kan içinde. 20. dakikada stada girdim. Galatasaray 1-0 galipti. İçimde kopan fırtınalar kendimi maça vermeme engel oluyor ama yine de polisin işinin zorluğunu bilerek ve içinde bulunduğum aşağılanmış duygulardan arınarak bu satırları yazıyorum. Yanımda Haşim Şahin pozisyonlarla ilgili beni dürtüp bir şeyler anlatıyor, onu da duymuyorum. 60. dakikaya doğru Cengiz abi basın tribününe geldi, onu da köpekler kovalamış. Olimpiyat Stadı'nda bir sınav verecektik. 100 yıllık geleneği olan derbiyi sınava dönüştürdük. Kendimizi Avrupalı'ya beğendirecektik ama öz insanlarımızı aşağıladık. Bizim halkımız sınavı sevmediği için stadyuma gelmedi. Başta polis olmak üzere stada gelenler hep birlikte sınıfta kaldık. 16 bin seyirciyi idare edemeyen polis, 70 binin karşısında ne yapacak ben de merak ediyorum?." Büyük geçmiş olsun sevgili Metin Tükenmez ve sevgili Cengiz Alpman ve "onlar gibi" başlarına belki "çok daha kötü olaylar" gelen spor yazarı arkadaşlarım; geçmiş olsun!.. Tabii, Türk futboluna da geçmiş olsun!.. Gerçekten, "geçmiş olmuş" ise!..