''Şimdi ekranlar, yüzleri kızarmadan “Riekerink’le olmayacak, zaten olmayacağı belliydi” diye konuşan eski Riekerinkçilerle dolu… ''
Tam bir utanç tablosu; “taraftarı, seyircisi hariç” uzun yıllar unutulamayacak bir “sefiller alayı idi” Kadıköy’deki Galatasaray Futbol Takımı; yardımcı antrenörleri, kaptanları, yıldızları ile “paramparça olmuş” bir kadro vardı ortada.
“Sefil bir futbolun ayıplı kahramanları olan, birbirine düşmüş futbolcular ile dolu” bu kadro, bu “inanılması zor” hâle gelirken “en tepede” de seyircilik yapan bir dörtlü bulunuyordu; kulüp başkanı “inşaata bakar ve para bulur” Dursun Özbek, “kerameti kendinden menkul” kardeşi “her şeye bakar” Mehmet Özbek, “kerameti kendinden menkul” biri başkası; “futbola bakar” Levent Nazifoğlu ve de futbolun “asıl sorumlusu olan” anlı ve de şanlı “bir görünür, bir kaybolur” Alp Yalman!..
Bitmedi; onların altında da, bir “altyapı hocası”, ama “çok iyi bir insan, beyefendi bir adam” diye Türkiye’nin en büyük 3 kulübünden birinin, “bugüne kadar aldığı ulusal ve uluslararası kupalarla erişilmesi zor rekorlara ve başarılara imza atan” Galatasaray’ın lokomotifi olan “zirve yapısı” futbol takımının başına getirilen, “uçamayan ama uçurulan” bir “Hollandalı”; Riekerink!..
Ne yazık ki, “Riekerink ile bu sezonun başında “devam kararı alınır ve de yola çıkılırken” bir elin 5 parmağından az sayıda spor yazarının ve yorumcunun “itiraz ve uyarılarına karşılık”, Galatasaray Yönetiminin “bu çok yanlış kararını alkışlayan” ve hatta Kadıköy faciasından sonra bile hâlâ ve hâlâ “Bu karar hatalı değildi” diyebilen “spor basınımızın dünyaya ve spora açılmış duayenlerinden” Attila Gökçe gibi düşünen ezici çoğunluğun “destek kampanyası”, gerçeklerin görülmesini, anlaşılmasını ve karara etki etmesini önlemişti!..
Bir “ilkokul hocasının, bir üniversitede, bir ana bilim dalının başına getirilmesine benzeyen” bu atamadaki “temel yanlışı” göremeyenlerin, bugün Galatasaray Futbol Takımı’nın içine düştüğü “zavallılık kuyusuna su taşıdıkları” ortadaydı ama anlayan kim?..
Bilmem ki, mesela “bir taşra kentindeki bir yerel gazetede bile yazı işleri müdürlüğü yapmamış” bir gazeteci, “ülkenin en büyük gazetelerinden birinin başına genel yayın müdürü olarak getirilse”, o gazetede çalışan gazeteciler ve de mesela “Riekerink kararını destekleyen” anlı ve de şanlı onca gazeteci-yorumcu, bu atamayı nasıl karşılarlardı?..
Tekrarlıyorum; “Galatasaray’ın bu hâle düşmesinde” Riekerink’in “zerre kadar sorumluluğu yoktur”; zira o, bir insandır; “hayatının en büyük piyangosu” hem de “Sen kazandın” denilerek eline verilirken, “reddetmesi için ya aptal ya da filmlerde benzerlerini gördüğümüz bir Tibet rahibi olması gerekirdi”; elbette “kabul edecekti” ve etti; o kadar!..
“Göreve devam” kararından sonra, ücreti, Galatasaray futbol kadrosunda “en az kazanan” futbolcuların aldığı paraya kadar yükseltilen” bir altyapı hocasının “şampiyonluğa oynayacak yıldızlarla dolu bir kadroyu yönetilebileceğine ve başarılı olacağına inanacak kadar saf olan Galatasaray’a gönül vermişler” ile “başarısız olunacağını cin gibi bilen başka kulüplere gönül vermiş olanların” oluşturduğu “Riekerink’e destek” kampanyalarına, tribünlere astırılan “Nazifoğlu imzalı” büyük pankartlar da eklenince, “Bu iş olmaz” diyen “bizler gibi” bir avuç spor yazarı ve yorumcuya, beyni yıkanmış taraftarlardan gelen ve en hafifi “Galatasaray düşmanı” olan sıfatları yiyip yutmak kalmıştı; keşke “bizler” yanılsa idik!..
Şimdi gün, “yüzler kızarmadan” ekranlarda, spor sayfalarında “Riekerink’le olmayacak, zaten olmayacağı belliydi” diye konuşan, yazıp çizen ve yönetimden hesap sormaya kalkışan “eski” Riekerinkçilerin günü; sıraya girdiler; alkışlar!..