"Dürüst" olduğunu söyleyen bir iş adamının "para ile oyuncu satın alıp, bir takımın kümede kalmasını, bir takımın küme düşmesini sağladığı" yolundaki iddialarının, "yazdığı bir mektup ile" ortaya çıkması üzerine, kıyamet koptu!.. Ve "o mektubun" bir büyük gazetede, Hürriyet'te yayınlanması ile, ortalık tam bir "dezenformasyon" bombardımanına uğradı!.. Haberin gazetede veriliş şekli bile "dezenformasyonu başlatan" düğmeye basıldığını gösteriyordu; zira, iş adamının iddiası, sanki "ispatlanmış ve kesinmiş" gibi veriliyordu!.. Sonra her kafadan bir ses çıkmaya, ilgili - ilgisiz bir yığın insan bir şeyler söylemeye başladı!.. Daha o mektupta ortaya atılan iddia ile ilgili olay konusunda ilgililer ve yetkililer "ne yapılması gerektiğini" araştırırlarken, "olayı başka yönlere çekme, başka maçlara ve kulüplere bulaştırma gayretleri" görülmeye başladı. "Bazı" kulüplerin yöneticilerinin mırıltıları, "bazı" kulüplerin "eski" yöneticilerin yaygaraları, "bazı" kulüplerin medyadaki silâhşörlerinin, kalemşörlerinin dehşetengiz yazı ve yorumları, Futbol Federasyonu Başkanı Halûk Ulusoy'un "sesini kesmiş" muarızlarının "istifa" gürlemeleri ortalığı kapladı!.. Belgeye, bilgiye, tanığa dayanmayan bir yığın iddia ve hatta iftira ortalığa döküldü!.. Görünen bir şey vardı; Pandora'nın Kutusu "bir defa daha açılmış" ve Türk Sporu'ndan bir türlü temizlenmeyen kötülüklerin hiç olmazsa "bir bölümünü ortaya çıkaracak" bir "bulunmaz" fırsat yakalanmıştı ama "daha işin başında" her şeyi berbat edecek bir "dezenformasyon" çarkı da işletilmeye başlamıştı!.. Bu çarkın işlemesi ile "öyle ipe sapa gelmez" iddia ve iftiralar gazete sayfalarına ve TV ekranlarına getirilecekti ki, sonunda kimsecikler "ortaya çıkacak gerçeklere bile inanmayacaktı!.." İşin siyasileştirilmesi ve hatta "Başbakan Yardımcısı ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı" Mehmet Ali Şahin'e karşı bile suçlamaların başlatılması, "yakalan fırsatın" tamamen dejenere edilerek, hiçbir işe yaramadan, adeta "bundan öncekiler gibi" çöp sepetine atılacağını gösteriyordu!.. İş, "Şahin'i karalama" ve "Ulusoy'u yeme" kampanyalarına döndürülünce, ipin ucunun kaçırılmasının ve "şike yumağının çözülemeyecek" bir hâle sokulmasının yolu da açılmış oluyordu!.. Aslında yapılacak ilk iş, böylesine bir kaosun ortaya çıkarılmasına izin verilmemek; sakin, soğukkanlı ve de kararlı bir şekilde olayın üzerine "hiçbir detayı gözden kaçırmadan" gitmek ve "varsa" şike olayının ve kahramanlarının kaçabilecekleri en ufak delikleri bile kapamak olmalıydı!.. Ne var ki, medyanın da "alenen" ve belki de "bir bölümünün" bilerek kullanıldığı "dezenformasyon çarkı", her şeyi berbat etti!.. Mesela olayın patlak vermesinden sonra hemen her gün "dehşetengiz" açıklamalar yapan ve hatta "FİFA'ya bile giderim" diyen Malatyaspor "eski" Başkanı'na bir gazeteci de sormadı; "Neden Malatyaspor'un Başkanı ortada yok da, siz konuşup duruyorsunuz; hangi yetkiyle konuşuyorsunuz; Malatyaspor Yönetim Kurulu size noterden vekâlet mi verdi?..FİFA'ya hangi sıfat ve yetkiyle başvuracaksınız?..Ağzınızdan kaçırdınız, yoksa asıl derdiniz şike ve Malatyaspor değil de, Halûk Ulusoy'a karşı, Federasyon seçimlerinden kalan bir kuyruk acınız var , onun hıncını mı almak istiyorsunuz?.." Altını çiziyorum: "Bu fırsat" bir daha ele geçmeyebilir!.. Sakin, soğukkanlı ve kararlı bir şekilde olayın üzerine gidilmeli, "varsa" şike ortaya konulmalı ve "suçlular", İtalya'daki gibi cezalandırılmalıdır!.. Kimse, "Bizde kanunlar yok, şike ispat edilemez, ceza verilemez" sözlerine ve açıklamalarına kanmasın; bu tam bir aldatmaca ve dezenformasyondur; soruşturma yapacak ve ceza verecek olanları yıldırmak için ortaya atılmaktadır!.. Eğer, "temiz bir soruşturma" olur ve "şike ortaya çıkarsa", görülecektir ki; gereken ceza verilecektir!.. Dedim ya; "temiz" bir soruşturma olursa!.. İşte ben burada duruyor ve "endişe"mi ortaya koyuyorum; Türkiye'de medyadan, siyasete, spor camiasından, spor yönetimlerine kadar "herkesi içine alan" halka "buna" izin vermeyecek ve "varsa bile" şike ispat edilemeyecektir!.. İtalya ile farkımız buradadır!.. "Efendim, orada yargı işin başında, bizde bu yok, bunun için kanun gerek!.." Hadi canım!.. İşte "Denizli Savcılığı" işin içine girdi; onun soruşturma yapmasını, belgeleri toplaması, şahitleri dinlemesini ve "Şike vardır ya da yoktur" kararına mesnet olacak dosyayı, "devletin bütün imkânlarını kullanıp" tamamlayarak, Futbol Federasyonu'na vermesini önleyecek bir kanun var mı; yok!.. Öyleyse?.. Ve de, Trabzon Savcılığı, "Bahis dolandırıcılığı artı şike olayında" her türlü kanuni yetki ve "devletin bütün imkânları", itiraflar, belgeler, tanıklar elinde iken ne yaptı; hiiiç!.. İşte bütün mesele!.. Bekleyelim!..