Futbol Reformu üzerine... Futbol Federasyonu Başkanlık Baş Danışmanı Gündüz Tekin Onay'ın "doldurulmak üzere gönderdiği" Reform Formu'ndaki "teknik konulara girmeyen" sorulara iki haftadır cevap veriyorum; "Futbolun içinde bir uzmanlık alanım olmadığı için" teknik konularda ne söylesem boş; elbette bazı fikirlerim var ama, onlar bana kalsa daha iyi olur!. Formdaki "Eğitim ve Antrenörler" bölümündeki soruları da "teknik bulduğum için" cevaplamamıştım; ne var ki, iki haftadır öyle e-mailler, öyle telefonlar aldım ki, "bu konuda da yazmak gereğini duydum" ama "genel çizgileri" ile yazacak ve "şikayetleri" dile getireceğim!. "A Kursu" için konulan kriterlerin "yanlış ve haksız" olduğuna dair şikâyetler yoğun!. İşte çoğu bana da "çok makûl gelen" "şikâyetlerden" derlediklerim: "Milli olanların" kursa doğrudan kabul edilmelerindeki "gerekçe", herhalde "meydana getirdiği eşitsizlik ve ayrıcalık gerçeğini" ortadan kaldıramayacak kadar hafif!. Üstelik "milli takımda oynama şerefi" genellikle "Üç Büyükler'in futbolcularına tanındığı için", bu "eşitsizlik ve ayrıcalık" bariz şekilde sırıtıyor!. "Profesyonel oynanılan yıl ve lig sırası" kriterinin özellikle "lig sırası" da öyle... İsim vermek istemiyorum; ama futbol camiasında herkes herkesi biliyor!. Bilmem ki "bugünün en iyi Türk teknik direktörleri arasında" kaç tanesi "bu" kritere uyuyor? Bugüne kadar "Federasyonun eğitim dairesinde görev alan, hocalara hocalık yapan, milli takımları çalıştıran, özellikle alt yapıda sorumluluk alan" hocalarımıza "bu kriterleri uygulamak bile", terazinin "yanlış tarttığını göstermiyor mu?" Hele hele "kursa kabul edileceklerin puanlama usulü ile" tesbit edildiği bir sistemde "40 yaş sonrası" her yıl için "iki puanın düşürülmesi" tam bir haksızlık!.. Futbol Federasyonu'nun hiç olmazsa "kurs açmadığı yıllar" nereden çıktığı belli olmayan "bu kırk yaş baremine eklense" de, ondan sonraki yıllar için "ille de düşürülecekse" puan düşürülse ya!. Bu kriterler o günlerde de uygulansa ve Derwall Türkiye'ye geldiğinde "kurs için müracaat etse", bugünkü puanlama sistemine gore, sırada bekleyen 250 adayın "en gerisinde kalacaktı!!!" Zira, "40 yaş üztündeki her yıl için iki puan düşüldüğünden", eksi bilmem kaç puanla "Almanya'ya yollanacaktı!." Aday 250 tane, açılacak kursa alınacak kuresiyer sayısı 30!!! Döndü mü iş, "üniversiteye girme sistemimizdeki kapıda yığılma faciasına!" Ya "A kursu" için alınan ve "dört milyarı da aşan" fahiş para??? AB standardında "paralar kazanılan" Avrupa'da bile "böyle" fahiş para var mı?. Avrupa'da da "kriterler" var ama, böylesine "büyük çoğunluğu elemek için" adeta "özellikle" talimatlara konmuş ve "bazı seçkinleri seçmek için" alt alta yazılmış değil!. Çoğunda "imtihan var"; yani "bilenler" kursa kabul ediliyor; "bilmeyenler" değil!. Anlaşılıyor ki "parası olan" gidecek bir Avrupa ülkesine katılacak bir kursa, "alacak diplomayı" gelecek Türkiye'ye!.. "Parası olmayana" Avrupa yolu kapalı, Türkiye'de de "ekmek yok!." Noktayı ben koyayım: "Kriterler" yüzünden A kursuna katılamayan ve "teknik direktör" unvanını alamayan antrenörlerin, futbol piyasasında iş bulmaları zor!.. Ne yapacaklar; aç kalacaklar!.. "İçlerinden" belki de "çok büyük hocalar çıkacak" bu insanlara yazık değil mi? Doğruysa? Beşiktaş İkinci Başkanı Hüsnü Güreli, "Ayın yöneticisi" seçildiğinde gazetecilerle sohbet ederken demiş ki: "Cem Papila'nın gösterdiği bütün sarı kartlar doğru idi!." Peki, "doğru idiydi" de, Başkan Serdar Bilgili'nin, menajer Sinan Engin'in, teknik direktör Lucescu'nun Cem Papila için, çıkardığı kartlar için, o kartlar yüzünden Federasyon için, hakemler için, şampiyonlukta çekiştiği rakibi için söyledikleri neydi? Bilmem ki, birilerinin yüzleri "şimdi" kızardı mı? Ve de "Ayın yöneticisine" bir soru: "Bu sözü söylemek için" neden "bir aydan fazla" beklediniz? Enteresan!... Ahmet Çakar'ı sabah saat 9'larda vurdular!.. Ertesi sabah gazetelere baktım; Çakar olayı "haberlerde" var, ama "yorumlarda" hemen hemen hiç yok!. Varsa da "tek tük!.." "Görüşlerin alındığı" haberlerde "görüş bildiren" yorumcular ve spor yazarları var; ama işte o kadar!... "Böylesine" menfur bir saldırıdan sonra, yorumcuların, spor yazarı yazar -çizerlerin, hatta "futbol yazmaya pek meraklı" spor yazarı olmayan anlı-şanlı yazar çizerlerin "hep beraber" tozu dumana katmaları gerekmiyor mu? Söz ve fikir hürriyetine, basın hürriyetine sıkılan bu kurşunlara, "yorum sütunlarında" tepki yok; acaba neden? Tahmin bir; Ahmet Çakar pek sevilmiyor... Tahmin iki; korku dağları bekliyor!.. Bence... İkincisi!.. Ya sizce?.. Sonuç açık; gerekçe olarak "hangisini seçersek seçelim", basınımız için, mesleğimiz için, yazma ve konuşma hürriyetimiz için "seçimi" şu kıstas üzerine yapmış oluyoruz: "Kırk katır mı, kırk satır mı?" Üst kattakiler ve alt kattakiler!.. "Büyük ümitler" beslenen ve "büyük işler yapacakları" sanılan "iki büyük" İspanyollar'dan "bir puan alabildi!." "Ümitsiz görünen" ve "büyük sayılmayan", üstelik "büyük ümitler de beslenmeyen" iki Anadolu takımı İtalyanlar'a "puan vermedi" ve 6 puan çıkardı!. Şimdi itiraz gelecek "bu maçlar eleme usulü, puan da nereden çıktı" diyeceksiniz. Ben de biliyorum "eleme usulü olduğunu", ama ortada görünen "başarı-başarısızlık" terazisinde hem bir "kıyaslama" yapıyorum, hem de "ülke ve takım puanını" hatırlatıyorum!. Tebrikler Gençlerbirliği, tebrikler Gaziantepspor; binlerce teşekkür!.. "Alt kattakiler" böyle!... Ama TV'lerimizde ve spor sayfalarımızda en büyük yerleri kaplayan "üst kattakiler" gecenin "teknik adamlık" bakımından da, "sonuç" bakımından da, "oynanan futbolun genel çizgileri" bakımından da fiyasko!.. Takımlarını 10 kişi bırakan Sergen'e ve Volkan'a "o kadar dakika tahammül eden" teknik adamlara bilmem ki "büyük hoca" demek için kaç şahit ister? Ya, "rakip 10 kişi kalmışken", Hasan Şaş'ı oyuna alıp da "kendi takımını da 10 kişi bırakan" hocaya ne demeli? Ya da, onca uyarıya, söylenene, yazılıp çizilene rağmen "İlhan'a güvenip" takımını "Avrupa Kupaları'nda santrforsuz bırakan" ve İlie'den, Sergen'den "santrfor yapmaya çalışan" hocaya ne demeli? Rakipten korkup, "defansımı sağlam tutacağım" diyerek, sahaya tamamen "defansif bir takım ve taktik süren", buna karşılık "3 gol yiyen", yediğinin iki mislini de "rakibin beceriksizliği ve kalecisinin büyük kurtarışları" yüzünden yemekten kıl payı kurtulan hocanın, maçtan sonra söylediği sözlere ve bahanelere bilmem ki "artık" inanmak mümkün mü? Ya, 10 kişi kalmış rakibi karşısında, sahanın her tarafını kullanıp, özellikle kanat akınlarıyla rakibi iyice açması ve "top tutmadan" daima boş kalacak bir adamdan yararlanması gerekirken, her topu alanın "çalım yapıp rakip defansı delmeye gayret ettiğini" gördüğü halde "sesini çıkarmayan" ve maçın sonunu "böyle getiren" hocanın maç sonrası söylediklerine nasıl inanalım? Bir çift lâfım da "5 bom boş yıldızlı" Olimpiyat Stadı'nı öve öve bitiremiyen ve bu beton yığınına Türk insanının "bunca parasını gömen" kişilere; perşembe gecesi maçı seyrederken hiç yüzünüz kızarmadı mı? TV'lerden bütün dünya "bu saha rezaletini" seyretti; yazıklar olsun!. Bu işi bitirin; yoksa TJK bitecek!.. Türkiye Jokey Kulübü'nün mâli genel kurulu yarın!.. Denetçiler, "yönetim kurulunun ibra edilmemesini" istiyecekler; Başkan'ın ve Muhasip Üye'nin, eski yönetim kurulu üyeleri ile beraber Tarım Bakanlığı'nın yani "at yarışlarının patronunun suç duyurusu üzerine mahkemeye verilmelerini" gerekçe göstererek!.. Önce, "sadece Başkan ve Muhasip Üye ibra edilmemesi talebi" üzerinde duruldu; ama hukuka ve tüzüğe uydurulamadı!.. Zira, "suç duyurusunda belirtilen hususlardan bazıları" bugünün yönetimiyle de ilgiliydi... Üstelik bu Başkan'a ve bu Muhasip Üye'ye "imza yetkisi veren", bu Muhasip Üyeyi seçen, bu yönetim kurulu, bu üyeler değil miydi? Kararların altında "karara katılmadıklarına dair" gerekçeli görüşleri ve muhalefet şerhleri var mıydı? Bu bakımdan "Başkan ve Muhasip üye mahkemedeler" denilerek, "sadece onların ibra edilmemesi" görüşü rafa kalktı ve "tüm yömetimin ibra edilmemesi talebi" rapora kondu! TJK Başkanı Ömer Faruk Girgin, "Biz, Jokey Kulübü tarihinde bütün yönetimlerin yaptığından daha fazla iş yaptık" diyordu ama... Denetim Raporu "baştan sona olumsuzluklarla doluydu!." "Çığ gibi büyüyen gider kalemleri" ve "yapılması gerektiği halde" yapılamayanlar sayfa sayfa yazılmış!. Denetçiler, işi "2005 yılında ikramiyeler bile ödenemez ve yarışlar yapılamaz"a kadar vardıran "olumsuz tabloyu ortaya koyarken", kulübün "iyi yönetilmediğini" de anlattıklarının "pek farkında değiller" ama, "Başkan ve Muhasip Üye'nin durumu itibariyle" sorumluluğa katılmak istemediklerini de göstermek zorunda kalmışlar!. Şimdi sırada "istifaları ceplerinde olanlar" var; onlar da sorumluluğa katılmayı istemiyor ve göze alamıyorlar!. "Seçimli olağanüstü genel kurulu için" kırk imzalı dilekçe de hazırda bekliyor!. Denetçilere, Bakanlıktan "son anda gelen" 30 sayfalık yazı, adeta bir ültimatom niteliğinde; "Bu işi ya bitirin, ya bitirin" anlamına!.. Bakan, "mahkemeye düşmüş bir başkanla çalışmam" diyordu!. Bakanlık, üzerinde "yüzlerce milyarlık icra ve haciz takibi olan" muhasibin "TJK Yönetim Kurulu üyesi olamayacağı" görüşünde!.. Peki, patron yani Bakanlık "konuya böyle bakıyorsa"; Jokey Kulübü'nün üyeleri ne yapacaklar? Bu başkanın ve yönetimlerinin "koruyucusu" Cemal Kura ne yapacak? "Çıkmaz yola girildiğini" yıllar önce ortaya koyan Denetçi Mete Aysal'ı "ona kulak vereceklerine, kulüpten ihraç ettirenler ve edenler" şimdi köşeye sıkıştılar!.. Darbe "büyük" yerden ve "altından kalkmak çok zor!." Zira "direnilirse", bu defa olan TJK'ya olacak! Bilgisayarıma gelen e-maillerde, telefonumda söylenenlerde, faksıma düşenlerde "öyle iddialar var" ki; yazmaya başlasam, haftalarca bitiremem!. Karacabey Harası ihalelerinden, makina ihalelerine, bilet kağıdı ihalelerinden, makine bakım ihalelerine, "aygır alma gezilerinden", ihalesiz verilen işlere, Çengelköy Yalısı'nın alımından fiyatına ve restorasyonuna kadar, hiç bir işe yaramayan Kayseri Pınarbaşı'ndaki seyis okulu - aşılama istasyonuna harcanan büyük paralardan, mahkemelere düşen "eşli uluslararası davetlere eş yerine kimin götürüldüğüne dair" belgelere kadar!.. İddialar doğru mu, yanlış mı; bilmem, bilemem; temenni ediyorum ki yanlış olsun... Başkan da, yönetimi de temize çıksın... Türkiye Jokey Kulübü'nün üzerine düşen gölge kalksın!.. İddiaların ne olduğunu bilmek, araştırmak, yanlışları ayıklamak, doğruları varsa ortaya koymak ve hesap sormak TJK üyelerinin, Tarım Bakanlığı'nın ve "artık" Türk Adaleti'nin işi!.. Benim bildiğim iki şey var: Birincisi, TJK'da "Lale Devri" bitti; "kesintiler çığlıkları arasında saklanmaya çalışılan har vurup harman savurmak devri" kapanıyor!. İkincisi, eğer "at yarışı medyası" bugüne kadar gerçekleri yazsaydı, yazabilseydi, denetçi Mete Aysal "kulüpten ihraç edileceğine", onun ortaya koyduğu iddialar ve gerçekler üzerinde ciddiyetle durulsaydı, Cemal Kura'nın gölgesi TJK'nın üzerine çökmeseydi, bugün ne TJK bu duruma düşerdi, ne de TJK'nın Başkanı'nı, Muhasip Üyesi'ni ve "eski" yöneticilerini "adalet önüne çıkaracak süreç başlardı!." "Başkanı koruyalım" diyenler, hem ona ve hem de asıl TJK'ya büyük kötülük yaptılar!. Başkan, yarın "başkanlık koltuğundan kalktığında" göreceğiz bakalım, etrafında "kaç dostu kalacak?" Ona yazık değil mi? Hele hele TJK'ya yazık değil mi?