İngiltere karşılaşması gösterdi ki; Türk futbolu henüz "kafaca" böyle "büyük ve kritik mücadeleleri kazanmaya hazır değil!.." Bunu "Brezilya maçlarında da yaşamıştık!" Futbol olarak "onlardan eksik değiliz!.." Futbolcu olarak "onlardan eksik değiliz!.." Ama, "kafa olarak onlar profesyonel, biz hâlâ amatörüz!.." İşte, "bunun için" yenemedik İngilizler'i!.. İşte bu yüzden "kamptan soyunma odasına kadar" şen şakrak ve "rahat" gelen futbolcularımız, soyunma odasından sahaya uzanan kısacık yolda "birdenbire stres yüklendiler, kaskatı kesildiler!.." İşte onun için, daha ilk yarıda "İngilizler'in 3 top kaybına karşılık" tam "20 top kaybı ile" oynadık!.. İşte bu yüzden, "hiç yoktan" ve durup dururken Alpay, Beckham ile kapışmak ve bunu devre arasında soyunma odalarına kadar sürdürmek için adeta çırpındı ve bu "aptalca" tuzağa, "profesyonel" İngilizler değil, biz düştük; Hocamızın dediği gibi "Devre arasında soyunma odasında neleri yanlış yaptığımızı ve ikinci yarıda neleri yapmamız gerektiğini değil, Alpay ile Beckham arasında kavganın hasarlarını konuştuk, onları gidermeye çalıştık!.." Olacak şey mi? Demek ki, İngilizler'i, İtalyanlar'ı, Fransızlar'ı, Brezilyalılar'ı yenmemiz için "sadece onlardan güçlü bir takıma sahip olmamız ve onlardan iyi futbol oynamamız" yetmiyor; bütün bunlardan önce "kafamızın, onları yenecek seviyeye gelmesi şart!.." İşte bütün mesele!.. Elbette bu da kolay değil!.. Şenol Güneş'i suçlamak, "Sergen oynatılır mı" demek, "Hakan'la olmaz" gibi "abuk sabuk" görüşler ortaya atmak işin kolayı!.. Cumartesi sabahı Türkiye Gazetesi'nde "İngilizleri yeneriz" diye yazdıktan sonra, geceki "beraberliğin üzerine", nerede yanıldığımı ve yanlış yaptığımı saatler boyu düşündüm... Taaa, bu yazıyı yazana kadar... Sonunda geldiğim nokta şu; "Kendimizi aldatmayalım, bizim takımımız iyi olabilir, biz iyi futbol da oynayabiliriz, hatta UEFA - FIFA sıralamalarında İngilizler'in, İtalyanlar'ın, Fransızlar'ın, Brezilyalılar'ın üzerine de çıkabiliriz" amma... Onlarla yapacağımız "bitme ya da bitirme" maçlarını kazanmak için daha bir çok fırın ekmek yememiz, pardon pardon "ne ekmeği", kafamızı düzeltecek "proteinli - fosforlu" gıdalar almamız ve "beynimizi eğitmemiz" gerekecek!.. Bunu yapamadığımız sürece, "onları yenemeyeceğiz" ve sonra da "neden yenemedik" diye hocalarımızı, futbolcularımızı suçlamaya devam edeceğiz!.. "Ben zaten çalışacak olsam, antrenman yapacak olsam burada işim ne, Real Madrit'te oynardım, ama ben hâlimden memnunum, Real'de ne işim var" diyen, diyebilen bir kafaya sahip futbolcularla ve hele hele "bu kafadaki" futbolcuları "kurtarıcı" diye takdim eden futbol medyamızla, "İngilizler'i yenmemiz mümkün değil" de, "yenersek doğrudan finale gideriz" noktasına geldiğimize bile şükretmemiz gerek!.. Sakın ola ki, bana "Ya Galatasaray UEFA Kupası'nı nasıl aldı?" diye sormayın; o takımda "Hagi vardı, Popescu vardı, Taffarel vardı"; bu yıldızlar "yaşlı da olsalar" dünya çapında "büyük profesyonellerdi!.." İşte, "barajda" karşımıza "yeneceğimiz" bir ekip çıktı; Letonya!.. Yener ve finallere gideriz!.. Sonrası??? Orada da "kafaca bizden önde olan" ve gücü bizle eşit ya da bizden fazla takımlara kadar; tamam!.. Sonra, gene; "ümitler kalır, bir başka bahara!..." İngiltere maçında oynayan futbolcularımızla ilgili görüşlerim ise şöyle: Beni büyük ölçüde hayâl kırıklığına uğratanlar: Sergen - Emre - İbrahim - Tugay. İyi oynamalarını beklemediğim ve beni yanıltmayan futbolcular: İlhan - Ergün - Tuncay. Maça stresli çıkan bir takımı, sinir krizi denizinde boğan futbolcu: Alpay. İyi oynamamakla beraber, "bir şeyler yapmak için" çırpınanlar: Rüştü - Bülent - Hakan - Nihat - Fatih - Okan. Ve "Beni kahkahalarla güldüren" kişi: Maçın hakemi Collina hakkında söylediği "çok olumsuz" sözlerle Futbol Federasyonu Başkanımız Haluk Ulusoy!.. Sayın başkanın "düşünerek, tartarak ve makamına yakıştırarak konuşmayı ne zaman öğreneceğini" bilemiyorum ama, "Türk futbolu adına" öğreneceği günü dört gözle bekliyorum!..