Belki de ben kaçırdım, "öyle ise" herkesten özür dilerim!.. Adnan Polat-Adnan Sezgin ikilisinin "Guardiola örneği" Galatasaray Futbol Takımı'nın başına getirdiği ve "Arkandayız, uzun zaman bu takımın başında kalacaksın" dediği Bülent Korkmaz, "bu sezon hangi takımı çalıştıracak?.." Süper Lig'i bir yana bıraktım, Bank Asya Ligi'nde bir kulüpten "teklif aldı" mı, "sözleşme imzaladı" mı?.. "Galatasaray'a teknik direktörlük yapan" bir hoca, Türkiye'de "takımsız, kulüpsüz" kalır mı, kalmalı mı?.. Üzülüyorum; Bülent Korkmaz "bu ilgisizliği" hak etmedi; hak etmiyor!.. "Git, dön dolaş gene gel" sözü üzerine kurulu "teknik adam köşe kapmacası" Türk Futbolu'nun "teknik olarak" en büyük sorunlarından biri!.. "Öyle bir grup var" ki, "öyle bir sistem çalışıyor" ki, "ünlü yabancılar hariç", aralarına "başka bir Türk hocanın girmesi" adeta imkânsız!.. "Kovula kovula, aynı takımlara gide gele" başı dönmüş "birçok" hoca, hem de "milyon dolarları beğenmezken", Türk Futbolu'na "yeni kan getirebilecek" hocaların önü bir türlü açılmıyor, açılamıyor!.. Bülent Korkmaz'ın hatası, "Türk Futbol Tarihi'nin en pahalı kadrosunun başına, çok erken bir süreçte geçmeyi" kabul etmesiydi; zamanını, zeminini beklemeli ve "meyve olgunlaştığında" yemeliydi!.. Ama Korkmaz, bugün "büyükler dışında", her takımda "hocalık yapacak" durumda; ne var ki, "Git, dön dolaş gelci" hocalar teknik direktörlüklerin neredeyse tamamını kapatırlarken, onun "nerede olduğunu, ne yaptığını" bilen yok, galiba soran da yok!.. Çok yazık!.. Tencere ve kapak meselesi!.. Garip bir tablo var ortada!.. Çok açık görülüyor ki, koca koca kulüplerin başkan ve yöneticileri, "rakip kulüplerin başkan ve yöneticileri için", daha sezon başında "ortalığı kızıştıracak" onca sözü, onca açıklamayı art arda yapıp, spor sayfalarında "daha fazla yer almak için yarışıyorlar"; buna karşılık kulüp taraftarlarından ve camialarından "ses seda", en azından "Sizler böyle yaparsanız, taraftar yarın ne yapmaz" şeklinde bir "ufacık" eleştiri bile çıkmıyor!.. Ne zaman ki, "bizler", hem de "çok haklı olarak" bu başkan ve yöneticilerin yaptıklarını eleştiriyoruz; telefonlar, mailler, fakslar yağıyor; "neden ortalığı kızıştırıyor, taraftarları birbirine düşürecek yazılar yazıyorsunuz?.." Tam da "Hırsızın hiç mi suçu yok" manzarası!.. "Böylesine" gözünü, kulağını, beynini "gerçeklere kapamış" bir "taraftar" tiplemesi ile "bu taraftara bol bol malzeme hazırlayan", daha kötüsü "onlardan bitmez tükenmez destek ve alkış alan" başkan ve yönetici görüntüsü el ele verince, tribünlerde "nelerin, neden olduğunu" anlamak ve "nelerin olabileceğini" tahmin etmek kolaylaşıyor!.. Hele hele "spor yazarlığını ve yorumculuğunu", başından sonuna "renkli gözlük takmak", dahası "kendi başkan ve yöneticileri için" o gözlüklere "sansür filtresi koymak" zanneden arkadaşlarımız da olunca!.. Hoş geldin; 2009-2010 sezonu!.. Teşhis doğru, ya tedavi?.. Kutluyorum Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus Akgül'ü; cesaretle ve açık yüreklilikle çıkıp demiş ki; "Atletizmde, yüzmede, jimnastikte 50 yıl gerideyiz!.." Olimpiyat halkalarının "kıtaları simgelediğini" herkes bilir!.. Elbette ben de bilirim; ama ben, "Olimpiyatın beş halkasını" başka türlü de anlamaya çalışır ve hissederim: Birinci halka: fair play!.. İkinci halka; atletizm!.. Üçüncü halka; jimnastik!.. Dördüncü halka; halter!.. Beşinci halka; yüzme!.. Sporun temelini teşkil eden "dört branş" ve özünü anlatan; fair play!.. Sporun temelini teşkil eden "dört" branşın üçünde "50 yıl geride olduğumuzu" söylüyor, Sayın Genel Müdür!.. Doğrudur ve ne yazık ki, eğer tez elden "yeni bir yapılandırmaya gidilmezse", gelecek yıllarda "50 yıldan da daha gerilere düşeceğiz!.." "Bir-iki yetenekli" Türk çocuğunun ya da "Türk Cumhuriyetleri'nden veya Afrika'lardan bulup getirdiğimiz" sporcuların "tekil başarılarının arkasına saklanıp", bu branşlarda "başarılı olduğumuzu anlatan" ninniler, gerçeği değiştirmiyor, aksine "acı gerçeğin üzerini örtüyor!.." Teşhisi koyan Genel Müdürümüzden, "tedavi yöntemlerini ve uygulamalarını da beklemek" hakkımız!.. Allah yardımcısı olsun!.. Basketboldaki fasit daire!.. Futbolumuzun "hocalar" dünyasında nasıl "Git, dön dolaş gel" sistemi "yerleşik" bir hâl almışsa, basketbolumuzda "bunun daha da ilerisi" gözleniyor!.. Basketbolumuzda, sadece "Git, dön dolaş gelci" hocalar yok, onlarla beraber "Git, dön dolaş gene gelci" yabancı oyuncular ve de "bu oyuncuların arkasında" olan ama "fazla ortalıkta görünmeyen", kulaklara fısıldandığına göre "bol bol da para kazanan" oyuncu pazarlamacıları var!.. Hatta fısıltılar, "bazen" daha da ileriye gidiyor: "Git, dön dolaş gelci" hocaların "Git, dön dolaş gelci" oyuncuları var; "gittikleri yerlere" onları da götürüyorlar!.. İşte onun içindir ki, "bir ara büyük bir sıçrama yapan" Türk Basketbolu, "milli takımlar" bazında da, "kulüp takımları" bazında da gerilemeyi durduramıyor!.. Merak ettiğim, "bu oyuncu pazarlamacıları" kimler; "hangi" hocalarla ve yöneticilerle "çok iyi dostlukları" var?.. Basketbolu takip eden, basketbolun göbeğinde yaşayan basketbol yazarlarımızdan ya da basketbol muhabirlerimizden biri, araştırıp, yazsa da öğrensek!.. Rıdvan!.. Karşıyaka Teknik Direktörü Reha Kapsal'ın "Türk futboluna hediyesidir" 18 yaşındaki Rıdvan!.. Alt yapıdan "yok" maliyetine alıp, Karşıyaka'da "bir sezonda 1 trilyon 250 milyar liralık futbolcu" yaptı, Rıdvan Şimşek'i!.. "Onu alan" Beşiktaş, "büyük kulüplerimizin pırıl pırıl ve gencecik yıldız adaylarını, çoklukla daha olmadan öldürdüğünü gördüğümüz ve yaşadığımız" uzun bir süreçte, "aynı acımasız çarkın içinde" onu "yok etmezse", çok değil "bir-iki yıl içinde ödediği paranın birkaç misli değerinde" bir yıldız futbolcuya sahip olacaktır!.. Evet, "yok" etmezse!.. Zira, "büyük" kulüplerimizde "maalesef" işleyen çark budur!.. Rıdvan'ın şansı, "yeni hocasının" Mustafa Denizli olmasıdır!.. Bu şansı iyi kullanmalı!..