Önce Digitürk'ü, sahibiyle, yöneticileriyle beraber kutlamam gerek; ihalenin canlı yayınında "onları", patronuyla, genel müdürüyle, yabancı ortağıyla yan yana ve "beraberce masada görünce" dedim ki; "Bu iş baştan bitmiş, 'favori gösterilen' Telekom'un yöneticileri bu ihaleye katılmakla büyük hata yaptılar. Pprestij kaybına uğrayacak ve kaybedecekler. Kazanan sadece kulüpler olacak. Zira Digitürk kararlı, üstelik yarışa, Telekom sıfırdan, onlar kurulu ve bugüne gelmiş düzenleriyle çok ilerden başlayacaklar, büyük avantajları var. Dahası bu ihaleyi aldıkları takdirde, bütün diğer TV organizasyonlarını sileceklerini biliyorlar, tekel olacaklar!.." Gelelim sonraya ve işin esasına; ihalenin bağlandığı rakam brütüyle, netiyle, "Türkiye için", Türk futbolu için "müthiş bir para!.." Herkes birbirine soruyor; "Digitürk bu paranın altından kalkabilir mi?.." Allah kolaylık versin, inşallah kalkar, zira kalkamazsa Türk futbolu da, bugün ellerini ovuşturan kulüplerimiz de Digitürk'le beraber bu yükün altında kalacaktır!.. Dahası var; "Digitürk'ün bu paranın altından kalkması için" de önce Federasyonumuzun ve kulüplerimizin, sonra da spor medyamızın aklını başına alması lâzım. Yani, hem de kısa sürede "Türk Futbolunun marka değerini el ele vererek bu paraya lâyık bir duruma taşımak gerekiyor." Ne yazık ki, "kulüplerimiz" daha işin başında "akıllarını başlarına kolay kolay almayacaklarını" gösterdiler. Bakınız, "ihale sonrasında yapılan" Kulüpler Birliği toplantısında, "konuşulan ve fikir birliğine varılan" konulara: 1 - Erman Toroğlu'nun sesi kesilsin!.. 2 - Yabancı sınırlaması kaldırılsın!.. 3 - Süper Lig 20 takıma çıkarılsın!.. Buyurun buradan yakın; "bu kafa ile" Türk Futbolunun marka değeri yükselir mi? Madde bir; kimsenin ve hele hele kulüp başkanlarının hakkı da, haddi de değildir, "Erman Toroğlu'nun sesini kesmek" ve adeta "Digitürk'ü tehdit etmek!.." Önce "o başkanların çoğu" aynaya baksınlar ve bir Laporta'yı, bir Beckenbauer'i hatırlayıp, sonra da "başkanları başta, kendilerinin ne hâlde olduklarını" görsünler ve de "en başta kendilerinin değişmesinin ve onlara benzemeye başlamalarının gerekliğini" artık anlasınlar!.. Okuyucularım bilir, Erman Hoca'yı zaman zaman, hem de ağır şekilde eleştiririm ama, "yorum gazeteciliğinin olmazsa olmazı" olan "hür" ilkesini de "sonuna kadar savunmanın" bir gazeteci olarak "ilk görevlerimden biri olduğunu" da çok iyi bilirim; yok öyle şey!.. Ben inanıyorum ki, "bu müthiş para", çok şeyi olduğu gibi, "Maraton'u da sevgili Şansal Büyüka'yı da, sevgili Erman Hocam'ı da değiştirecektir"; herkes bilmelidir ki, "Erman Hocam ekranlarda kalacaktır; kalmalıdır!.." Aslında "sadece Maraton'un değil, TV ekranlarındaki futbol programlarının da çoğunun hem formatının, hem kalitesinin değişmesinin" şart olduğu, dahası, "seviye - reyting dengesinde" artık "ne pahasına olursa olsun, önce reyting" düşüncesinin değişmesi gerektiği de ortadadır!.. Maraton, "bu konuda öncülük edecektir" ve etmeye mecburdur; bence "bu müthiş paranın sporumuza en büyük katkılarından biri" de bu olacaktır!.. "Sınırsız yabancı oyuncu ve 20 takımlık lig" önerilerine gelince, eğer uygulamaya konulursa, bu öneriler, Türk Futbolu'nun felâketi olacak, futbolumuzun kalitesini iyice düşürecek ve "marka değeri" bugünün de çok altına inecektir!.. Başkanlar çok iyi bilmeliler ki, "kendilerini kurtarmak için", Türk Futbolu'nun intiharını hazırlayamazlar; "infaz için" de hiçbir federasyonu kullanamazlar!.. Federasyona gelince, "hemen" ama hemen Merkez Hakem Kurulu'na talimat vermelidir; "Hakemler, güzel futbolu, teknik futbolu, futbolun kalitesini yükseltecek futbolcuları korumak için saha içinde ellerinden geleni yapmaya başlamalıdır. Anti futbol için sahaya çıkan, futbol oynamak isteyene engel olmaktan başka bir şey yapmayan takımlara, hocalara, futbolculara prim vermemeli, gerekeni hiç korkmadan, cesaretle yapmalıdırlar. Başka türlü tribünlere de, TV'lerin başına da bugünkünden fazla seyirci çekemeyiz ve bu da futbolumuzu bitirir. Bu müthiş para ödenmez hâle gelir; ey MHK ve ey hakemler aklınızı başınıza alın" demelidir!.. Evet Arda'lar, Alex'ler, Kewell'lar, Santos'lar, Elano'lar Yattara'lar , Holosko'lar ve benzerleri "FIFA'nın isteği doğrultusunda" sahalarda korunmalıdır, korunmalıdır ki, "isteyerek, severek oynasınlar, korkmadan, sakınmadan, sahada verebileceklerinin azamisini versinler", teknik futbolcuların sayıları artsın, futbolumuz temaşa zevki ve keyfi yüksek bir hâle gelsin. Bu tablo tribünlerde seyirci, evlerde ve işyerlerinde dekoder sayısını arttıracak, bu müthiş para kulüplerimizin kasasına girmeye, hem de artarak devam edecektir!.. Bir zamanlar kahvelerde, kafelerde, lokantalarda "maç naklen yayınlarında" sandalyeler, masalar dolardı. Şimdi "sinek avlıyorlar"; çok kafe, kahvehane, lokanta "artık" maç naklen yayını için dekoderlere "o parayı" ödemiyor; zira, "seyreden sayısı" çok azaldı; bu futbolu, bu hâliyle "fanatikler hariç" kim ve neden seyretsin" ki?..