Ümidim yoktu, içime kasvet basmıştı; "erkenden yatıp" Galatasaray - PSV maçını seyretmemeyi düşünüyordum; nitekim böyle yapmaya teşebbüs ettim de; yattım, "biraz kitap okudum", uyumuşum!.. Birden gözümü açtım; saate baktım; 21.29!.. Kararımdan vazgeçip kalktım; TV'nin başına oturdum!.. Maç başladı; Galatasaray, hocasının maç öncesi söylediği taktikle "ilk 20 dakikayı gol yemeden güvende geçirmek üzere" sahaya çıktığını hemen gösteren ama "fırtınalı tepe" stadının "saha içinde dönen" sert rüzgarıyla şaşkına da dönen PSV'in üzerine, "Liverpool maçının ikinci yarısındaki futbolu ile çökünce", rakibimiz adeta "teslim bayrağını" çekivermişti!.. "Ümitsiz" Öcal bile "birdenbire" ümitlenmiş, Arda - Ümit - İliç üçgeninde, PSV'li defans oyuncusunun da "topa dokunarak" kalecisinin kontrpiyede kalmasını sağlamasıyla kazanılan gol, stadı da, TV başındaki milyonları da ayağa kaldırmıştı!.. Sonrası, adeta saman aleviydi!.. Mondragon, "kırmızı kartlık" hatasından "hakemlerin görmezliği" ile kurtulmuş, Tomas'ın "penaltılık ve kırmızı kartlık" hareketine "gene" hakemler göz yummuş, Galatasaray ise "bu büyük desteğe rağmen" ikinci golü bulamamıştı!.. Her geçen dakika "ürkekliği, şaşkınlığı üzerinden atan" PSV lehine gelişiyor, Galatasaray'ın "fırtına başlangıcı", stat rüzgarı ile önce dengeleniyor, sonra da yok oluyordu!.. İkinci yarı, tam bir çöküştü; Galatasaray ile PSV arasındaki mantalite, takım olma ve asıl önemlisi motivasyon ve kondisyon farkı açıkça ortaya çıktı; Gerets ile Koeman arasındaki fark da!.. Evet, Mondragon'un "golde" büyük hatası vardı ama, kimse "golün gelmekte olduğunu gösteren" zillerin çaldığını fark etmiyor muydu?.. "O olmasa" başkası olacaktı!.. "Hakan oynasın mı, oynamasın mı" tartışmalarıyla "Galatasaray'ın asıl problemini göz ardı edenler", Gerets gibi "popülist ve kulağı dışarıda" bir "futbol çorbacısı" hoca bulmuşlar, onun sözleri , onun tutumu ve kararları ile, "takım gibi takım olan" ve bu yüzden geçen yıl şampiyonluğu Fenerbahçe'den alan Galatasaray'ı "içeriden" yıkmanın yolunu açmışlardı; "tecrübeliler - gençler bölünmesi, Hakan - Ümit bölünmesi, Necati - İliç bölünmesi, İnamoto - Okan - Mehmet Topal - Mehmet Güven bölünmesi, Arda - Carrusca bölünmesi"... Karşılaşma, 10 maçta "25 oyuncu" deneyen, 10 maçın her birine "başka başka sıralama ve numaralama taşıyan" taktiklerle çıkarak çoktan ve gerçekten "tam bir futbol çorbası üstadı" olduğunu gösteren Gerets'in, "PSV galibiyetiyle koltuğunu sağlamlaştırmaya hakkı olmadığını ilân eden" bir sonuçla biterken, "dondurucu soğukta ve o fırtınada dağ başlarına gelerek takımlarından galibiyet bekleyen" Galatasaraylı taraftarlar çileden çıkıyor, TV başında oturanlar da "donup" kalıyordu!.. Ve ne yazık ki, bu ortam içinde olmaması gerekenler de yaşanıyordu!.. Daha maçın bitmesine uzatmalarla beraber 20 - 25 dakika varken, "kendi futbolcularını" yuhalamaya başlayan, "hocalarını ve yönetimi istifaya çağıran" taraftar!.. Sahada tur atmaya kalkışan, "gol olan" kendini bilmez "sözüm ona" Galatasaraylılar!. Onları "tutamayan" güvenlik güçleri!.. Galatasaray golünde İliç'e verdiği pas hariç 70 dakika hiç bir şey yapmayan, "ununu eleyip, eleğini duvara asmış emekli bir futbolcu gibi" sahada dolaşan ama "geç kalınmış olmasına rağmen" haklı olarak oyundan alınınca, "kendisini her zaman korumuş ve kollamış olan" hocasına "çirkin" davranışlarda bulunan Ümit Karan!.. Daha da kötüsü; yedek kulübesine doğru "Ümit'ten beter tavırları", saha içindekiler ve kameralar tarafından tespit edilen Tomas!.. Görülüyor ki; Galatasaray'da sevgi de bitmiş, saygı da!.. Futbolcular, hocalarını sevmiyorlar; "kan uyuşmazlığı" had safhada, "doku uyuşmazlığı" ise yayılıyor!.. "Kaçıncı olursak olalım, hoca kalacak"; öyle mi?.. Söyleyin bana, "Galatasaray babanızın malı mı?.." Galatasaray'ın "borsadaki kağıtlarını almış" binlerce kişi değeri "başarısızlıkta büyük sıçramalarla düşen" o kağıtları, sizler "keyfiniz öyle istiyor" diye "Galatasaray elden giderken" seyirci kalmanız için mi aldılar?.. Hâlâ ve ümitle, tribünlere koşan on binlerce, TV başlarına oturan yüz binlerce kişi, "keyfiniz öyle istiyor" diye, "başarılı olma şansını tamamen yitirmiş" sevilmeyen, sayılmayan bir hoca ile "Galatasaray'ın kaçıncı olabileceğini test etmeniz" için mi çile doldurmaya devam edecek?.. Çoğunuz iş adamısınız; "genel müdürleriniz böylesine başarısızlıkların tepesinde otursaydı", o fabrikalar "babanızın malı olduğu hâlde" onları orada oturtmaya devam eder miydiniz?.. Koca Galatasaray'ın övündüğü şeye bakın: "Efendim, Kayserispor maçının yarım devresinde çok iyi oynamış!.. Ya Liverpool maçının ikinci yarısı nasılmış?.. Bilmem ne maçında 5 gol atmamış mıymış?.. PSV önündeki ilk 25 dakikasındaki futbol harikaymış!..mış mış da mış mış!.." Sonuç, Galatasaray ligde sekizinci durumda ve liderle arasındaki puan farkı 11, Şampiyonlar Ligi'nde havlu atılmış durumda, Bordeaux'yu Fransa'da yenebilirse (ye - ne - bi - lir - se), UEFA Kupası'na devam edebilecek!.. "Bazı" Galatasaraylılar, "Gerets inadınızı" neden destekliyor biliyor musunuz?.. "O inat" sizi de beraber götürecek de ondan!.. Hâlâ anlayamadınız mı?..