Galatasaray hak etmiyor, ama yönetim?

A -
A +

Hafta içinde gazetelerde bir haber çıktı... Bu haberin içinde de "bir Fenerbahçeli yöneticiye atfen" şu sözler yer aldı: "Galatasaray gene havanda su dövüyor. Bizim elimizden futbolcu almak onların harcı değil." Fenerbahçeli yönetici bu sözleri, B.Leverkusenli Yıldıray Baştürk için Almanya'ya giden Hakan Bilâl Kutlualp'le ilgili olarak sorulan "Galatasaray da Yıldıray'a talip, Fatih Terim görüşme yapıldığını açıkladı, siz nasıl alacaksınız" sorusu üzerine söylemişti. Bu haberden bir hafta önce de bir başka haber çıkmış ve o haberde de "Adanasporlu Necati'ye Galatasaray'dan sonra Beşiktaş'ın da talip olması" üzerine sorulan bir soruya Beşiktaş Menajeri'nin verdiği cevap yer almıştı. Menajerin sözleri Galatasaray adına daha da ağırdı ve hatta o menajer "Biz istersek, mukaveleleri bittiğinde onların en iyi futbolcularını bile alırız, bizle başa çıkamazlar" demişti!. Kısacası, Fenerbahçeliler de, Beşiktaşlılar da "transferde Galatasaray rakip bile görmediklerini" lâflarının nereye kadar gidebileceğini düşünmeden söyler hâle gelmişlerdi ve bunlara karşı Galatasaray yönetiminden "ses seda çıkmıyordu!." Anlaşılıyordu ki, Galatasaray'a ve tarihine yakışmayacak "bu devamlılık arz etmeye başlayan küçümsemeyi" kabul edip oturmaktan başka bir şey yapamayacaklarını anlamışlardı!. İki yıldır gelişen ve görülen transfer olayları da, zaten "bu yönetimin Galatasaray'ı ne hâle getirdiğini" ortaya koyuyordu!. İş sadece "transfer beceriksizliğinde kalsa" gene "giderilebilirlik" ihtimali vardı, ama onunla kalmıyor, "hesap bilmeme, yönetememe" gibi hususlara kadar uzanıyordu ki, işte bu problemlerin "bu yönetim ile çözümü zordu!." Merak edilen şuydu: "Başarılı iş adamlarının, uzmanların bulunduğu" bir yönetim "para ve alım-satım işi olan" transfer konusunda "böylesine başarısız ve beceriksiz nasıl oluyordu?" İşte "bunu" anlamak zordu!.. "Resmi defterlerde yazan" rakamları bile kabul etsek ve yuvarlak hesap "iki yılda alınan 20 kadar futbolcuya bonservisleri için 750'şer bin dolardan (Bu kadar az olamaz ya) 15 milyon dolar, kendilerine de 500'er bin dolardan (Bu kadar az olamaz ya) 10 milyon dolar verildiğini, yani 25 milyon doların gözden çıkarıldığını var saysak"; becerikli, iş bilir, işini bilir, futbolu ve futbolcuyu bilir, transferi bilir bir yönetim, Galatasaray'ı "böylesine komik bir duruma düşürür müydü?" "Bu para ile", 20 futbolcu yerine 4-5 futbolcu alırsın, ama "adam gibi, futbolcu gibi futbolcu" alırsın, işi bitirirsin!. Kimse de seninle aşık atamaz!. Ama sen "bu parayı, bu kadar futbolcuya böler" ve "iyi adam almaya kalkarsan" ve mesela bir Tuncay için "200-300 bin dolar için" aylarca "bezirgan pazarlığını sürdürürsen" elin oğlu gelir basar "500 bin dolar fazla parayı" avucunun içindeki futbolcuyu alır gider ve sonra da der ki: "Galatasaray gene havanda su dövüyor. Bizim elimizden futbolcu almak onların harcı değil." Okan nasıl kaçtı, Sinan nasıl kaçtı, Servet nasıl kaçtı, hatta Hooijdonk nasıl kaçtı, diğerleri nasıl kaçtı; say sayabildiğin kadar!.. Galatasaray, iki yılda "aldığı" ve "yüzde 75'i hiçbir işe yaramayan" futbolcu kadar "Fatih Terim'in yeni Galatasaray'ında temel direk olabilecek" futbolcuyu, işte bu "iş bilmezlik, bezirgan pazarlığı ve beceriksizlik" yüzünden kaçırdı!. Bu yönetimin içinde "çok değil bir tane" evet bir tane "transfer işini bilen ve iş bitiren" yönetici olsaydı, Galatasaray transferde böylesine "mizah konusu" olur muydu? Anlamadığım bir şey daha var: Galatasaray neden "kulübün kasasında gizli kalması gereken" transfer listesini, adeta "siz de devreye girin ve piyasayı yükseltin, biz alamayalım, siz afiyetle yiyin" anlamına gelecek şekilde, medyaya ve dolayısı ile rakiplerine verip duruyor? "İşi kesinlikle bitirilmeyen" futbolcuların adları "peşindeyiz, alacağız, almak istiyoruz" diye neden açıklanıyor? Terim "12 kişilik liste" mi verdi ve bunun içinden "en az 3'ünü isterim" mi dedi. Yapılacak şey basit: Terim'e denir ki; "Bunların üçünün yanına bir, üçünün yanına iki, üçünün yanına üç, üçünün yanına da dört yaz, yani tercih sıranı bildir, ona göre transferleri yapacağız!." Ve sonrasında... Yanında "bir" yazan isimlerin yönetimi ile temasa geçilir, "bir-iki günde" iş bitirilir, bitirilemiyorsa, "ondan vazgeçilir", sıraya yanında "iki" yazan futbolcu, yani "transfer listesindeki yedeği" konulur... Oldurulur, oldurulamıyorsa, sıra gelir, yanında "üç yazan" futbolcuya... Daha "kimsecikler" ne olduğunu anlayamadan, "8-10 gün içinde" Fatih Terim'e denir ki; "listenden üç futbolcu tamam, bir forvet, bir orta saha, bir de defans oyuncusu aldık... İşte şu... şu... şu..." Şimdi denilecek ki; "Bu işler bu yazdığın kadar kolay olmuyor!." İşini bilirsen, "iş bitirici isen", o kadar da kolay olur ki!.. Öyle değil mi sevgili Ergun Gürsoy? Trabzonspor Yönetimi ne diyor? Trabzonspor genel kurulun ertelenmesi ile ortaya çıkan tablo konusunda Trabzonspor Yönetim Kurulu bir bildiri yayınladı. O bildiri de "istifa eden" başkan Özkan Sümer'den başka kimsenin adı geçmiyor. Ne var ki, "bildiride bazı pasajlar var", o pasajlar "birilerini" tarif ediyor. Şimdi bu pasajlara bakalım ve "adlarını" koyalım: "Öncelikle bakıldığında Trabzonspor'un kendi yaşamsal kaynağında yer alan mertlik, cesaret, dinamizm ve mücadeleciliğin izleri, ortaya Başkanlığı almak üzere yola çıkan Başkan adaylarında bulunmamaktadır. Hatta tüm adayların önünü tıkarcasına son dakikaya kadar güven sağlayıp, son dakika ortadan kaybolanların yaratmış olduğu kaos ortamını engellemek yine cesaretle mevcut yönetimimize düşmüştür." Kim tarif ediliyor; Ahmet Ağaoğlu!.. "Bunlarla birlikte kulübümüzün eski Başkanlarının da her fırsatta TV kanallarına çıkıp, kendilerine Trabzonspor'a sahip bir görüntü vermesi, Trabzonspor'un imajını zedeleyebilecek ve kulübümüzü kamuoyu nezdinde küçük düşürecek şekilde ithamlarda bulunmaları ise tarafımızdan tamamen popülarite fırsatçılığı olarak algılanmaktadır." Kim tarif ediliyor; Mehmet Ali Yılmaz!. "Yönetim kurulunun demokratik bir yaklaşım sergileyerek aldığı seçim kararı ile yaşanmaya başlanan sürecin Trabzonspor'un imajını lekelemek, kendi çıkarlarına ve popülaritesine hizmet etmek isteyenler tarafından kullanılmasına izin verilmeyecektir." Kim tarif ediliyor; İskender Önal!. Bence, "tarifler" adeta "cuk" oturmuş!.. Trabzonspor yönetimini kutlarım!. Bir kutlama da M.Tahir Kum'a... Tam benim "Trabzonspor ne halde, spor medyası nerede?" diye yazdığım gün, beni mahcup edercesine "Türkiye'nin Spor Sayfasını bütünüyle kaplayan" enfes bir inceleme yazmış.. Tabii, sayfayı yapanlara da Trabzonspor, Türk Futbolu ve mesleğim adına teşekkürü unutmam mümkün değil!. Doğru bir!.. Spor medyasında da tartışıldı ve okuyucularım da maillerle görüşlerini aktarıp, bana "Ne düşünüyorsun" diye sordular!. "Futbol Federasyonu Başkanı Halûk Ulusoy, Trabzonspor'un iki başkan adayını bir araya getirdi ve onlara seçimlere tek liste ile gitmeleri gerektiğini anlatıp, birleştirdi. Bu doğru mu? Federasyon Başkanı'nın işi bu mu? Yetkisi var mı? Onun tarafsız olması ve kulüplerin iç işlerine karışmaması gerekmiyor mu?" Olaya "bu pencereden bakarsak" eleştiriler haklı!. Ama, dünkü yazımda da belirttiğim gibi "monokl" yani "tek camlı gözlük takıyorsak" doğru!. Amma... "İki camlı gözlük takarsak", bakalım hangisi doğru? Federasyon ne için vardır? Türk futbolu ve futbol kulüpleri için vardır!. Kulüplerin gelişmesi, kulüplerin büyümesi, kulüplerin güçlenmesi, kulüplerin başarılı olması için vardır; bunun yollarını açar, zor anlarında yardım eder, baş edemedikleri büyük problemlerine çareler bulur... Trabzonspor ülkenin en büyük kulüplerinden biridir. Ama yıllardır "hizipleşmenin, birleşememenin, bölünmenin kıskacında" devamlı kan kaybetmektedir. Bunun zararı sadece Trabzonspor'a ve Trabzon'a değil, Karadeniz futboluna, Türk futboluna da olmaktadır!. Böyle bir tablo içinde, "üstelik" Trabzonlu olan ve Trabzonspor'un problemlerini çok iyi bilen ve "Trabzon'da kim kimdir" sorularını cevabını verebilecek bir kişi olan Halûk Ulusoy'un "birleşme için" destek vermesinden, yol göstermesinden tabii ne olabilir? Ulusoy "taraflardan birinin lehine ya da ötekinin aleyhine devreye girse idi" eleştiriler "haklı" ve "doğru" olacaktı!. Ama o "birleşin ve Trabzonspor'u kaostan, bölünmekten kurtarın" dedi. Doğru yaptı, haklı yaptı!. Tıpkı "bir zamanlar" rahmetli ve "büyük başkan" Orhan Şeref Apak'ın yaptığı gibi!. Söz bir, dönmek iki!.. Yakın bir arkadaşım var... Söz verir yapmaz... Söz söyler, tersini yapar... "Geleceğim" der, gelmez!.. "Tamam" der, "eksik" kalır!.. "Bu nasıl iş, neden verdiğin sözü tutmuyorsun, sözünün arkasında durmuyorsun" diye sorduğumuzda da, cevabını verir: "Söz bir, dönmek iki!.." Bir "spor sayfasında" bunları neden yazdım, acaba bize "sporumuzdaki birini hatırlatmıyor" mu, yukarıdaki tablo? Hani... Hani... Kim bilir kaçıncı defa "Artık tamam, görevi bırakıyorum" diyen... Hatta "çok defa" tarih bile veren... Sonra da "sanki o sözleri kendisi vermemiş gibi" devam eden birisini... Canım beni fazla uğraştırmayın da siz söyleyin şu ismi.. Yoksa, Aziz Yıldırım mı? Doğru iki!.. Hakem Bülent Uzun, "tribünlerde Fenerbahçe taraftarının açtığı bir pankartı indirttiği için" çok eleştirildi!.. Pankartta "Temiz bir lig istiyoruz" yazıyordu!. Eleştirenler dediler ki; "Ne var bunda? Temiz lig istemek yanlış mı? Bunu kaldırtmakla 'temiz bir lig istenmediği' mi anlatılmak isteniyor, yani 'kirli bir lig istendiği' mi itiraf ediliyor?" Olaya gene "monokl" yani "tek camlı gözlük ile bakarsak" eleştiriler haklı ve doğru!. Amma... Bir de şöyle bakalım, acaba ortaya ne çıkacak: Bu pankart, ligin ilk haftasındaki maçlarda başka başka maçlarda tribünlere çıksa idi herhalde kimsenin bir diyeceği olmazdı!. Hakem kararlarından, Disiplin ve Tahkim Kurulları kararlarına, saha içi ve dışı fair-playden, kulüpler arasındaki ilişkilere kadar futbolun her şeyini kapsardı!. Lig başlayalı 9-10 hafta olmuş... Ve... Fenerbahçe Başkanı ile yönetimi, bir maçtan sonra kıyameti koparmış, gazete gazete, televizyon televizyon gezip, "hakem kararlarını" ağır şekilde eleştirerek "Lig çalınan ve çalınmayan düdükler, kalkan ya da kalkmayan bayraklar yüzünden kirlendi, şaibe altına sokuldu, bunların dosyasını hazırladık, Başbakan'a çıkıp şikâyet edeceğiz" diye bar bar bağırmış, sonra da hemen o haftanın sonundaki bir Fenerbahçe maçında Fenerbahçe seyircisi 'Temiz bir lig istiyoruz' pankartını açmış; bu ne demek? "Lig hakem kararları yüzünden kirlendi, biz temiz lig istiyoruz" demek!. Bir hakemin, onun komitesinin, onun Federasyonu'nun "bunu kabul etmesi" mümkün mü? Bu "hakemlere, hakem komitesine ve Futbol Federasyonuna hakaret sayılmaz mı?" Bir hakem, "bu hakareti yiyip yutabilir mi?" Mesela: Fenerbahçe'de muhalif gruplar bir hafta boyu "Fenerbahçe yönetimi kirlendi, bu yönetim Fenerbahçe'yi kirletti" diye kampanya açsa ve sonra da bu kampanyanın ardından gelen maçta bir grup taraftar tribünlerde "Temiz Fenerbahçe istiyoruz" diye pankart açsa, Fenerbahçe yönetimi ne yapar? Hatta "maçın hakemi" ne yapar? "Fenerbahçe kirlendi" iması bulunan bir pankart kaldırılmaz da, ne kaldırılır? Bülent Uzun "doğru" yapmıştır!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.