Bordeaux - Galatasaray maçını "arkadaşlarla beraber" seyrediyoruz. İkinci yarının ortalarına doğru gelinmiş; ilk yarıda ve ikinci yarının başında kaçırılan onca golden sonra "kolay goller yenerek" 2 - 1 mağlûp duruma düşülmüş. Gruptaki Galatasaraylı arkadaşlar öfkeli ve üzgün "olur olmaz" bin türlü şey söylüyorlar; kimi Kalli'ye, kimi Nonda'ya, kimi Ümit Karan'a yükleniyor . İşte tam bu dakikalarda, "gene" bir Galatasaraylı (Arda) "yerlerde hastanelik olmuş gibi kıvranıp, 5 - 10 saniye sonra turp gibi koşmaya başlayınca" yanımda oturan bir Fenerbahçeli dostum, kulağıma eğildi ve dedi ki: "Bu takım Galatasaray mı, yoksa Yatansaray mı?.." Gruba döndüm ve "Bakın, bu geceki Galatasaray'ı en iyi tarif eden, en iyi yorumlayan işte bu Fenerbahçeli oldu, söyle Galatasaray için ne dedin?" diye bağırdım. Gülerek tekrarladı: "Yatansaray!.." Evet, Galatasaray, Bordeaux önünde gerçekten bir "Yatansaray'dı!.." Bir itme, bir ayak uzatma, bir vücutla şarjda kendini yerlere atan, kıvranan, insanlara "Nerede ambulans, bu çocuk hemen hastaneye kaldırılmalı" hissini veren "acı ve kıvranma" gösterileri yapan ve kenara alınır alınmaz, hemen oyuna girip koşturmaya başlayan Galatasaraylı o kadar çoktu ki, maçı TV'den seyretmesem, sonra "biri anlatsa" inanmazdım!.. Başta Arda ve Ümit Karan!.. Bu defa "sanki içime doğmuş" ya da "Abdal'a malûm olmuş" gibi ben devam ettim: "Artık hakem de Galatasaraylı oyunculara inanmıyor. Ceza alanı içinde gerçek bir penaltılık olay olursa, hakem çalmayacak. Ben de olsam çalmam, 'ya gene artistlik yapmışsa ve ben TV görüntüleri ile dünyaya rezil olursam' düşüncesini kafamdan atamadığım için, çok ama çok açık bir penaltılık durum olmadıkça o düdüğü çalmam çok zor olur!.." Nitekim, maçın sonuna doğru "böyle" bir durum oldu ve hakem "çalması gereken penaltı düdüğünü" çalmadı; çalamadı!.. Üstelik "maçı sadece 3 dakika uzattı"; yani "inanmadığı yerde kıvranış sürelerini" normal süreye eklemedi ve "Galatasaray, kendi oyuncularının artistliği yüzünden, ikinci yarıda çok ihtiyacının olduğu en az 3 - 4 dakikayı" ve de "hakemin güvenini" kaybetti!.. Bordeaux önündeki "Yatansaray" gerçeğinin "ilk ayağı" budur!.. Geliyorum "ikinci" ayağa!.. İkinci ayak, Galatasaray golcülerinin bütün bir maç, Galatasaray orta saha ve defansının da ikinci yarıda "yatışı" ve "batışı" ile ilgiliydi!.. Tabii, "ligi düşündüğü ve bunun için birkaç as oyuncusunu lige sakladığı" bilinen Bordeaux'nun Hocası, daha "Galatasaray golü gelir gelmez başladığı oyuncu değişiklikleri ile maçın sonuna kadar oyuna hemen her kritik dönemeçte müdahale ederken", Feldkamp'ın "neredeyse maçın artık tamamen gittiğinin anlaşıldığı dakikalara kadar" kulübede "seyirci" gibi durmasının da "bu yatış ve batışta" önemli rol oynadığını söylemek "yanlış" olmaz; Hocası da "75 - 80 dakika yatan" bir takımın "batması" kadar da "normal" bir şey olamaz!.. Ve geliyorum, "asıl önemli" meseleye ve Galatasaray'ın Avrupa Kupaları'nda da, Türkiye Ligi' nde ve Kupası'nda da "yerini ve sonunu" tayin edecek "üçüncü" ayağa!.. Dün Mehmet Demirkol "açık açık" yazmış: "Galatasaray kamplarından gelen ve kulaklara fısıldanan haberler var: 'Galatasaray iyi çalışmıyor, çalıştırılmıyor', Bordo karşısında ikinci yarıdaki gör üntüler, bu haberleri doğruluyor!.." Yani, Galatasaray, "antrenmanlarda" da "Yatansaray!.." Vah ki ne vah!.. >> Feldkamp için!.. Galatasaray Teknik Direktörü Feldkamp hakkında "bugüne kadar okuduğum" en anlamlı ve en güzel yazılardan birini ve belki de birincisini "dün" Milliyet'te Bilgin Gökberk yazmış!.. Galatasaraylılara, futbol yorumcularına, futbolsevere bu yazıyı bulup okumalarını önerir, sevgili Gökberk'i kutlarım!.. >> Asıl problem!.. "Son maçlarda" açıkça görülüyor; Galatasaray takımında "arkadaşlık bağları" iyice gevşemiş; saha içi disiplini kaybolmuş!.. "Gençler", ağabeylerine "el kol işaretleri ile" kafa tutuyor, TV yakın plânlarında "ağızlarında bazı sözleri gevelerken" yakalanıyorlar!.. Dahası, "Ümit Karan bir tarafta, Hakan Şükür bir başka tarafta boş durumdalar", gençler "üzerlerine baskı varken" ve "kalabalık arasında" kaleye şut atıyorlar; üst üste!.. Arda'dan bahsediyorum, Barış'tan bahsediyorum!.. Neden?.. Feldkamp'ın "Gestapo" disiplini gösterisi, Galatasaray takımında "büyüğe saygıyı" yok etti!.. Feldkamp "Benim için hiçbir futbolcunun farkı yoktur" derse ve bunu ispatlamak için "Hakan Şükür ve Lincoln gibi" iki oyuncuyu, "sudan ve komik" bir gerekçeye dayandırarak "kadro dışına atarsa", sonunda Barış'ın da, Arda'nın da, başkalarının da bilinçaltları elbette "Onların benden ne farkı var ki" düşüncesine teslim olur!.. İşte Galatasaray'da "büyüklere saygıya, küçüklere sevgiye dayalı arkadaşlık ruhu" böyle bir büyük hata yüzünden erozyona uğramaya başlamış, "takım ruhu" da bu yüzden büyük yara almıştır!.. Bu yaşta "kendini bir defa daha ispatladığı" ve "dosta düşmana gösterdiği içindir ki", Feldkamp da "bu durum" ile iftihar edebilir, "ona" destek veren yorumcular da sevinebilir; mevsime buldozer gibi giren ve rakiplerine korku veren Galatasaray'ın tekerleğine işte "ancak" böyle çomak sokulabilirdi; başarıldı!.. Aferin!.. >> Rüştü olayı!.. Hakem hatası yüzünden "oyundan atılan" kaleci Rüştü'ye ceza verilmedi ve "otomatik bir maç oynamama cezası" da kaldırıldı; doğru yapıldı!.. Eksik yapılan, sevgili Hıncal Uluç kardeşimin "çok haklı ve doğru olarak" savunduğu görüş doğrultusunda, Rüştü topa "elle hiçbir müdahale yapmadığı" hâlde, sanki "topu elle çelmiş" gibi hakemlere koşan ve açık açık "hakemi aldatma" ihlâlini yapan Umut'a "ceza verilememesi" oldu!.. Neden?.. Bu satırları yazarken, "kulağıma gelen" o olayla ilgili "bir başka" iddiayı da yazayım, zira "duyduğumda" çok güldüm!.. Hakem, "Rüştü'ye kırmızı kartı gösterdikten sonra", yanına Trabzonsporlu Ayman yaklaşmış ve demiş ki: "Hocam bakın şu anda ezan okunuyor, çok doğru bir karar verdiniz, sevap işlediniz!.." Ben "bana anlatanların" yalancısıyım!.. "Böyle bir konuşma olmamış" ise, Ayman'dan da, Trabzonsporlulardan da özür diler, "olmamış olayı bana olmuş gibi anlatanlara" döner ve "hak ettikleri(!)" teşekkürü de "sevgilerle" sunarım!.. >> Vicdanınız sızladı mı?.. Beşiktaşlı ve Fenerbahçeli yazar - çizerlere, yorumculara bir diyeceğim yok, ama "Galatasaraylıyım" diyen, "öyle" tanınan "bazı" yazar - çizerlere, yorumculara diyeceğim var: "Bordeaux maçını izlerden, vicdanınız sızladı mı?.. Ne kadar insafsızca yazılar yazdığınızı, sözler sarf ettiğinizi anladınız mı?.." Evet, Doğan Koloğlu'lar, Osman Tanburacı'lar ve benzerleri, bu sözlerim sizlere!.. "Hakan Şükür'ün kaçırdığı bir tanecik gol fırsatını, yorumunu yazdığınız maçın ana teması yapan" ve "Hakan Şükür'e kin kusan" cümleleri art arda sıralayan sizlere soruyorum: "Ümit Karan'ın, Nonda'nın kaçırdığı yüzde yüz gollük fırsatları seyrederken, vicdanınız sızladı mı?.." Her futbolcu "gol kaçırabilir", her "golcü" gol kaçırabilir ve "hatta" bu kaçırılan goller "Bordeaux maçında olduğu gibi" üç puanın kaybedilmesine de sebep olabilir; ama "bunlar" Ümit Karan'ı da, Nonda'yı da "yok etme" sebebi, olamaz, olmamalıdır!.. "Ümit Karan da, Nonda da Galatasaray'a çok şey vermiş ve verecek olan" oyunculardır; bir maçta, birkaç maçta kaçırdıkları fırsatları, bir başka maçta, bir başka birkaç maçta elbette telafi edeceklerdir, etmişlerdir de!.. "Böylesine" bir kine inanamıyorum: İşte, "Bordeaux maçında Hakan Şükür oynamadı"; ama mesela Osman Tanburacı'nın yorumunu "dikkatle" okuyunuz; "oynamadığı maçta bile" Hakan Şükür'ün "Galatasaray takımından tamamen kesilmesini" ima eden paragraflar art arda sıralanmış; üstelik "Nonda'nın kaleciye kafa vuruşu ile teslim ettiği" yüzde yüz gollük fırsattan "Gel de arama Hakan'ı" diye söz ettiği hâlde!.. "Duygusal" olduğunu çok iyi bildiğiniz hâlde, "onun bu zayıf karnına durup dinlenmeden, günlerce, haftalarca, aylarca, yıllarca durmadan vurmak", bıraktım bir Galatasaray'lıya, "insafı" olan bir insana yakışır mı?.. Galatasaray'ın Hakan Şükür'e "özellikle" böyle kritik, büyük ve önemli maçlarda, hele hele "skor dezavantajına düşülüp" takımın "fizik gücünün de azaldığı" maçın son bölümlerinde, mecburen "doldur - boşalta dönüldüğünde" çok ama çok muhtaç olduğunu anlamayacak kadar mı, futboldan habersizsiniz?.. Elbette "değil"; haberlisiniz, hem de "çok haberlisiniz" ama. İşte "bu" noktada, asıl soru geliyor: Kuzum sizler "Hakan'ı yok etmek isterken", Galatasaray'a "çok büyük kötülük yaptığınızın" hâlâ farkında değil misiniz?..